İran’da Mahsa Amini adlı genç Kürt kadının polis tarafından katledilmesi üzerine, İranlı kadınların öncülüğünde başlayan kitle eylemleri devam ediyor. Çok çeşitli toplumsal kesimlerin katılımıyla ülke çapında bir halk hareketine dönüşen kitle eylemleri molla rejimini sarsıyor.
Başta kadınlar olmak üzere, 40 yılı aşkındır İran halklarına ve emekçilerine adeta kan kusturan Molla rejiminin son isyana yanıtı da koyu bir devlet terörü oldu. İran’ın dinci-faşist mollalarının estirdiği terörün faturası gün geçtikçe kabarıyor. Hayatını kaybedenlerin sayısı yüzlerle, tutuklanan ve yaralıların sayısı ise binlerle ifade ediliyor.
Estirilen devlet terörüne rağmen haftalardır bastırılamayan halk hareketi ile dayanışma eylemleri de dünyanın dört bir yanında devam ediyor. Çoğunlukla İran diasporasının çağrısıyla yapılan bu eylemlerden biri de 8 Ekim Cumartesi günü Frankfurt’ta gerçekleştirildi.
Benzerleri daha önceki haftalarda da yapılan eylem, bu hafta da Römer meydanında başladı. Meydanda toplanan bini aşkın kişi İran’daki sınıfsal, ulusal ve mezhepsel bölünmenin yansımasıydı adeta. Çoğunluğu kadınlardan oluşan kitlenin içinde, sıradan İranlı emekçilerden İranlı komünistlere, Kürt yurtseverlerinden eski Şah rejimi taraftarlarına ve İranlı ulusalcı/milliyetçi gruplara kadar herkes vardı. Yani tıpkı Gezi’deki gibi, son derece heterojen bir kitle söz konusuydu.
Alman solundan kimi otonom gruplar, Türkiyeli bazı sol gruplar ile Kürt hareketinden insanlar da eyleme katılıp destek verdiler. Alanda istisna oluşturan BİR-KAR, PiA ve TKİP’ye ait kızıl bayraklar dikkat çekerken, kimi katılımcılar “Sovyet” bayrağı olarak tanımladıkları orak-çekiçli sembollere tepki gösterdiler. Aynı tepki kimi İranlı ulusalcılar ve Şah yanlıları tarafından Kürt hareketinin sembollerine yönelik de yapıldı. Fakat bu tepkiler kitlenin genelinin eğilimini yansıtmayan marjinal tepkilerdi.
Çoktan tarihe gömülmüş Şah rejiminin kimi kalıntıları da meydanda boy gösterenler arasındaydı. Molla rejiminden kaçıp Avrupa’ya gelmiş bu kalıntılar, molla rejiminden önceki İran ulusal bayrakları taşıyarak görünür olmaya çalışsalar da, etkili olmaktan uzak, marjinal bir grup olarak kaldılar.
Kadınların organizasyonda etkin olarak yer aldığı gözlenirken, kürsü hakimiyetinin, apolitik kimi çevreler dışta tutulursa, ağırlıklı olarak sol-demokratik kişi ve grupların hakimiyetinde olduğu gözlendi. Kürsüden gerici mola rejimini teşhir eden Farsça, Almanca ve Kürtçe konuşmalar yapıldı. Yer yer herkesin İranlı kadınların ve halkının özgürlüğü için birleşmesi gerektiği, örgüt, parti vs. sembollerine gerek olmadığı türünden apolitik çağrılar yapılsa da bunlar kitle tarafından itibar görmekten ve etkili olmaktan uzak kaldı.
Mitingde Ver.di sendikasını temsilen de bir konuşma yapıldı. Ver.di temsilcisi, molla rejimin işçi sınıfına yönelik saldırılarına değinerek, onlarca işçi önderinin tutuklanarak zindanlara atılmasını teşhir etti. Siemens gibi onlarca Alman tekelinin molla rejimiyle hiçbir problem yaşamadan kâr etmeye devam ettiğini, kendilerinin ise buna karşı İranlı işçi, emekçi ve kadınların yanında olduklarını ifade etti. Kendi ülkelerinde “ulusal çıkarlar” adına savaş politikalarına destek veren pozisyonda olan bu sendika bürokratları, başkaları söz konusu olunca, ikiyüzlüce “solcu” pozlarına bürünmekten geri durmuyorlar.
Nasıl ki “Black lives matter” (Siyah yaşamlar değerlidir) sloganı George Floyd eylemlerinin başat sloganı olduysa, burada da “Jin, Jiyan, Azadi” başat bir slogan olmuş durumda. Bu eylemde de en çok atılan ve döviz olarak taşınan slogan bu oldu. Bunun yanı sıra, “Yaşasın enternasyonal dayanışma”, “Cinayet, terör, idam; işte molla rejimi”, “Mollalar gitmeli”, “Tüm politik tutsaklara özgürlük”, “Kahrolsun İran İslam Cumhuriyeti” sloganları da sıklıkla atıldı. İranlı solcu-Kürt grupların taşıdıkları “Şah veya molla fark etmez, kahrolsun baskı rejimleri” pankartı da dikkat çekenlerden biriydi. Bu pankart, alandaki Şah özentilerine de iyi bir cevap niteliğindeydi. Mitingde Farsça, Kürtçe müziklerin yanı sıra Grup Yorum’dan Türkçe bir şarkının çalınması da dikkat çekti.
Mitingin ardından yürüyüşe geçildi. Coşkulu sloganların hiç susmadığı yürüyüş esnasında kalabalığın sayısı daha da arttı. Yürünen kısa bir güzergahtan sonra bitiş yerine gelindiğinde iki grup arasında bir arbede yaşandı. Şah yanlısı İranlı milliyetçiler oldukları söylenen provokatif bir grubun attığı sloganlara sol görüşlü bir başka grup insan tepki gösterdi. Karşılıklı atılan sloganların ardından, bu gruptan organizasyonda olan birisinin, yine organizasyonda yer alan bir Kürt kadına saldırması üzerine çatışmaya dönüşünce Alman polisi müdahale etti. Eylemin başından bu yana yoğun önlem aldığı gözlenen polis, bu olaydan sonra alana yeni güçler yığarak kitleyi adeta çembere aldı. Bu arada bazı kişiler polis tarafından kelepçelenerek gözaltına alındı. İşin ilginç tarafı, gözaltına alınanların provokasyonu çıkaranlar değil de Kürt ve solcu gençler olması, bu tür provokasyonların Alman polisinden çok da azade olmadığını akıllara getiriyor. Provokatif grup da eylemin sonuna kadar alanda slogan atmaya devam etti.
Bu arada eylem organizasyonunun yaşanan provokasyona zamanında ve etkili bir müdahalesi olmadığı gibi, yaşanan gözaltılara sessiz kalması da gözlerden kaçmadı. Eylem, bitiş yerinde yapılan ajitasyon ve konuşmaların ardından sona erdi.
Dünkü eylem, Avrupa’daki İran diasporasının İran’da yaşanan halk hareketine karşı oldukça duyarlı olmakla beraber, buradaki İran solunun son derece örgütsüz, dağınık ve zayıf bir durumda olduğunu gösteriyor. Bu durum, son derece heterojen bir nitelik arz eden bu türden kitleleri yönlendirmede ciddi problemlerin yaşanmasına yol açabiliyor.
İran’daki halk hareketi, kendiliğindenliği, heterojenliği ve güçlü devrimci bir öncülükten yoksunluğu gibi özellikler bakımından Türkiye’deki “Gezi Direnişi”ne çok benziyor. Son zamanlarda çeşitli coğrafyalarda gelişen halk hareketlerinin en önemli sorunu, talihsizliği ve aynı zamanda en önemli dersi güçlü, deneyimli, toplumu sürükleme yeteneği gösteren devrimci partilerden yoksunluktur. Bu sorun aşılamadığı müddetçe, hakim sınıflar emekçileri dikey tarzda, yani ulusal, dinsel, mezhepsel temelde bölüp parçalamakta ve bir süre sonra bastırmaktadırlar. Fakat yaşanan bu sarsıcı gelişmelerin toplumların hafızasında silinmez izler bıraktığından, toplumların bedeli ağır bile olsa bu deneyimlerden öğrenerek kurtuluşa giden doğru yolu er ya da geç bulacağından kuşku duymamak gerekiyor.
Kızıl Bayrak / Frankfurt