ABD'de Silikon Vadisi ve Signature bankalarının iflaslarının finans piyasalarında başlattığı sarsıntılar devam ediyor. Geçen hafta sonunda yapılan yoğun pazarlıklar sonrasında, İsviçre’nin ikinci büyük bankası Credit Suisse, ülkenin en büyük bankası UBS bünyesine katıldı. Devlet desteğiyle atılan bu adımla yaratılan, “İsviçre’de banka krizi denetim altına alındı” algısı uzun ömürlü olmadı.
Kapitalist devletlerin işin içine girmesine rağmen kriz aşılamıyor. AB’nin en büyük ekonomik gücü Almanya’da da “piyasalar” diken üstünde. Deutsche Bank hisselerinde çift haneli düşüşün yaşanması finans oligarşisinin sinirlerini allak bullak etmiş görünüyor. Zira Deutsche Bank’ın Alman ekonomisinde kritik bir yeri var.
Deutsche Bank'ın kağıtları 24 Mart günü yüzde 15'e, Commerzbank'ın hisse fiyatı ise yüzde 8'e kadar düştü. Daha sonra kayıpların bir kısmını telafi etseler de Avrupa'nın diğer finans kuruluşları ciddi bir basınç altında kaldı.
Borsa oyuncularının Deutsche Bank'ın temerrüdüne karşı sigorta yaptırmalarına olanak tanıyan kredi temerrüt swapları üzerindeki risk primlerinin 22 Mart gününden bu yana keskin bir şekilde yükselmesi finans kuruluşlarındaki tedirginliği daha da artırdı.
Piyasaları sakinleştirme görevi Scholz'a düştü
24 Mart günü Brüksel'deki AB zirvesinin ardından açıklama yapmak zorunda kalan Almanya Başbakanı Olaf Scholz, "Endişelenecek bir şey yok" diyerek, ortalığı sakinleştirmeye çalıştı. Deutsche Bank'ın bir sonraki Credit Suisse olup olmadığı sorusuna "Deutsche Bank iş modelini temelden modernize etti ve yeniden düzenledi ve çok kârlı bir banka... Avrupa'da bankacılık sistemi istikrarlı" dedi. Scholz, AB'nin katı kurallar uygulayan denetim yapılarına sahip olduğunu da sözlerine ekleyerek, “Avrupa bankacılık denetimi ve mali sisteminin sağlam ve istikrarlı olduğunu” iddia etti.
Oysa, SVB ile başlayan banka iflasları, “Daha sıkı denetim altında ve daha sorumlu yöneticilerle daha iyi finanse edildiği varsayılan bu gruplar” faiz oranlarının artışıyla birlikte “cin çarpmışa” döndü. Bu da onların “daha sorumlu yöneticiler” tarafından yönetilip “daha sıkı denetim altında” oldukları iddiasının tartışmalı olduğunu gösteriyor.