Cenevre-2 Konferansı’nın ikinci turu geçen hafta gerçekleştirildi. BM ve Arap Birliği’nin Suriye Özel Temslicisi Al Ahdar el İbrahimi’nin aracı olduğu görüşmeler, somut bir ilerleme sağlanmadan sona erdi. Üçüncü tur görüşmeler için bir tarih saptanmazken, taraflar, görüşmelerden çekilmeyeceklerini açıkladılar.
İbrahimi’nin, Suriye hükümetinin heyeti ile güdümlü muhalefetin heyetini aynı salonda biraraya getirmesi “başarı” sayılsa da, taraflar zıt tezler savundu. Hükümet heyeti, önceliğin teröröle mücadele olması gerektiğini savunurken, güdümlü mumhalefet, “tam yetkili geçici hükümet” oluşturulmasının öncelikli olduğunu savundu. Bu ise görüşmelerde sorunun çözümü yönünde herhangi somut bir adımın atılmasını engelledi. Buna karşın, son günlerde Şam kırsalı ve Homs eski şehirde silahını teslim eden Suriyeliler oldu.
ABD ve işbirlikçileri sabote etti
Görüşmelere katılan dinci-gerici muhalefetin heyetini doğrudan yönlendiren ABD-Fransa diplomatları ile istihbarat ajanlarının, görüşmelerde ilerleme sağlanmasını planlı bir şekilde engelledikleri bildirildi. Gözlemcilerin aktardığına göre, güdümlü muhalefetin heyetini adeta markaja alan diplomatlar/ajanlar sürüsü, Esad yönetiminin kabul etmeyeceği dayatmalarda ısrarlı olmaları için, güdümlü muhalefeti dolaysız bir şekilde yönlendirdiler.
Görüşmelerin başladığı gün, Homs kentine bağlı bir Alevi köyüne giren cihatçı caniler, aralarında onlarca çocuk ve kadının bulunduğu 70’i aşkın kişiyi katlettiler. Haber ajansları katilamı duyurduklarında, ABD başkanı Barack Obama, cihatçı çetelere silah sevkiyatını hızlandıracaklarını ilan ediyordu. Bu arada görüşmeler devam ederken ABD emperyalizmi ile suç ortakları, hem Suriye hükümetini hem Rusya yönetimini suçlayan açıklamlar yaparak, ortamı germeye çalıştılar. Öte yandan aynı günlerde Washington’da biraraya gelen Obama ile Fransız mevkidaşı François Hollande, yine saldırgan bir üslup kullanarak, Suriye’deki yıkıcı savaşı körüklemeye devam edecekleri sinyalini verdiler.
“Çözüm için cihatçı tekfircilerle mücadele önceliklidir”
Görüşmelere, Dışişleri Bakanı Velid el Muallim başkanlığındaki heyetle katılan Suriye hükümeti, 60’ı aşkın devletten Suriye’ye gelen on binlerce cihatçının halka uyguladığı teröre karşı mücadele konusuna odaklandı. Bunun öncelikli ve esas sorun olduğunu savunan hükümet heyeti, gerçekten çözüm istiyorsa, muhalefetin de bu mücadeleye katılması gerektiğini savundu.
Suriye hükümetinin tezi, Rusya tarafından da kayıtsız şartsız desteklendi. Siyasi bir çözüme ulaşabilmek için cihatçı tekfircilere karşı mücadelenin öncelikli ve şart olduğunu savunan Rusya, ABD ve onun güdümündeki muhalefeti ikna etmeyi başaramadı. Zira hem ABD hem güdümlü muhalefet, cihatçı çeteleri yok sayan tutumlarını sürdürdüler.
Konuyla ilgili olarak, son günlerde sık sık açıklama yapan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD-Fransa ikilisi ile bölgedeki ortaklarının krizi derinleştiren bir tutum içinde olduklarını belirtti. Askeri çözümü yeniden gündeme getiren ABD-Fransa ikilisinin tutumunu eleştiren Lavrov, BM Güvenlik Konseyi’nden Suriye’ye karşı bir kararın alınmasına izin vermeyeceklerini, bir kez daha ilan etti. Suriye’nin Libya olmasına izin vermeyeceklerini yineleyen Lavrov, ABD ve işbirlikçilerini siyasal çözümden yana tutum almaya çağırdı.
Çetelerin sahadaki gerileyişi sürüyor
Cenevre’deki görüşmelerden somut bir sonuç çıkmayacağı önden bilindiği için, çatışmalar da tüm şiddetiyle devam etti. Suriye Arap Ordusu’nun (SAO) kuşatması altında bulunan Başkent Şam’daki Filistin Mülteci Kampı Yarmuk’ta bulunan çeteler, geçen hafta kamptan çekilmeye başladılar. Filistinli örgütlerin militanlarıyla aylar süren çatışmadan sonra, anlaşmaya varmak zorunda kalan çeteler, çekilme işlemlerine başladılar. Böylece Şam’ın merkezinde çetelerin denetlediği kayda değer bir alan kalmadı.
Şam kırsalındaki bazı önemli mevzileri kaybeden çeteler. Homs eski şehirdeki sivillerin tahliyesini de kabul etmek zorunda kaldılar. Sivilleri kalkan olarak kullanan çeteler, önemli bir avantajı kaybetmiş oldular. Bu arada “ulusal uzlaşma” çabalarının devam ettiği ve Homs ile diğer bölgelerde yüzlerce kişinin çetelerin safından ayrılarak silahlarını teslim ettikleri bildirildi.
Stratejik önemi tüm taraflarca kabul edilen Kalamon bölgesinin de SAO’nun hedefinde olduğu ve bu bölgenin çetelerden arındırılması için yapılan hazırlıkların son aşamaya geldiği öne çıkan bir diğer haber. Saldırının başlaması durumunda ise cihatçı çetelerin bölgeyi boşaltmak zorunda kalacaklarına kesin gözüyle baklıyor.
Güney’den cephe açma hazırlığı
ABD-Fransa ikilisi ile bölgedeki Suudi Arabistan, Türkiye, Katar gibi Amerikancı devletlerin cihatçı çetelere silah sevkiyatını aralıksız devam ettirdikleri biliniyordu. MİT’in eskorktluk ettiği silah dolu TIR filoları ve Batı medyasında yayınlanan haberler, silah sevkiyatının devam ettiğini gösteren kanıtların bir kısmıdır. Ancak son günlerde yapılan silah sevkiyatı ve binlerce tetikçinin Ürdün’de eğitildiklerine dair veriler, ABD ve suç ortaklarının savaşı daha da genişletme hazırlığı içinde olduklarını gözler önüne serdi. Tam bu günlerde Ürdün Kralı Abdullah’ın ABD’ye gitmesi de, yeni cephe açma hazırlığı kapsamında gerçekleşen bir ziyaret olarak değerlendirildi.
Ağır silahlar dahil, büyük miktarda silahın cihatçı çetelere ulaştırılacağı ve beş bine yakın tetikçinin Suriye’ye sevk edileceği, ABD medyası dahil, farklı TV kanallarının haber programlarında dile getiriliyor. Silah sevkiyatının Suudi Arabistan tarafından finanse edileceği, silah taşıyan dört ABD uçağının Amman’a indiği ve Türkiye’de depolanmış büyük miktarda silahın cihatçı katillere taşıncağı da, aynı kaynaklar tarafından dile getiriliyor. Tüm bu hazırlıkların, “Güney Cehpesi” için olduğu aşikar.
İsrail-cihatçı ittifakı
ABD-Fransız emperyalistlerinin tetikçileri aracılığıyla Suriye’ye karşı açmaya hazırlandıkları “Güney Cehpesi”nin, Beşar Esad yönetimine basınç, İsrail’e ise kalkan oluşturmayı hedeflediği bildiriliyor. Lübnan kanalı Al Mayadin’e konuşan, ilerici Ürdünlü yazar Nahid Hattar, açılacak yeni cephenin esas olarak “İsrail’e kalkan” oluşturmayı hedeflediğini belirtti. Hattar, Suriye-İsrail sınırında bulunan İslami Cephe ve El Nusra Cehpesi’nin, İsrail ordusuyla dolaysız şekilde işbirliği yaptığını vurguladı.
Emperyalist/siyonist saldırganlığa karşı duruşuyla bilinen Hattar, İsrail’e karşı konumlanan ve iç çatışmalara katılmayan Suriye ordu birliklerine, cihatçı çetelerin sık sık saldırı düzenlemelerini de bu planın bir parçası olarak değerlendirdi. Geçmişte faşist Semir Caca komutasındaki çetelerin Güney Lübnan’da oluşturduğu türden bir tampon bölgenin Suriye-İsrail sınırında oluşturulmak istendiğini belirten Hattar, cihatçı çetelerin bu misyona hazırlandığını vurguladı. Bu arada Hattar’ın tespitleri, farklı kaynaklar tarafından da doğrulanıyor.
ABD-Fransız emperyalistleri ile bölgedeki suç ortakları, sahada kaybederken, Cenevre’deki masada kazanamayacaklarını anlayınca, Suriye’deki yıkıcı savaşı daha da şiddetlendirme çabasına ağırlık vermeye başladılar. “Suriye’de ‘insani dram’ var” diye rezil çığlıklar atan ABD ve suç ortakları, bu planla yıkım ve katliamların daha da şiddetlenmesini sağlayabilirler ancak. Emperyalist saldırıya umut bağlayan güdümlü muhalefet ise, işbirlikçiliğin dip çukurunda debelenmeye devam ediyor. Kayda değer bir halk desteğinden yoksun olan, hatta ÖSO çeteleri tarafından bile kaale alınmayan güdümlü muhalefetin şefleri, Suriye’nin toptan yıkımına yol açması pahasına da olsa, iktidarı ele geçirebilmek için çırpınıp duruyorlar.
Vurgulamak gerekiyor ki, ABD ve suç ortaklarının bu yeni hamlesinin de başarıya ulaşma şansı bulunmuyor. Zira halk desteğinden yoksun, emperyalistler güdümündeki tetikçiler, yıkım ve ölüm saçabilirler ama zafer kazanmaları mümkün değil. Bu plan, ABD ile işbirlikçilerinin Suriye halkına karşı işledikleri suçların daha da ağırlaşmasını sağlayacaktır.