Başkanlık koltuğuna “Önce Amerika” ve “Amerika’yı yeniden harika yapma” iddiasıyla oturan ABD Başkanı Trump, “ABD’nin ekonomik çıkarlarını tehdit eden ülkeler ve haksız ticaret yapanlarla mücadele”yi hedeflerinden biri olarak tanımlamıştı. Fırsat buldukça da “En önemli önceliğimiz, on yıllardır süren feci ticaret politikalarını tersine çevirmektir. Yıllarca sanayimizi hedef aldıktan ve fikri mülkiyetimizi çaldıktan sonra, Amerikalıların işlerinin ve servetinin çalınmasının sona erdiğini Çin’e açıkça belirtiyoruz” fikrini dile getirmeyi sürdürdü.
ABD bu çerçevede başta Çin ve Avrupa olmak üzere, rakip ülkelerin tekellerine karşı harekete geçmişti. ABD pazarına giren çelik için yüzde 25, alüminyum için yüzde 10 gümrük vergisini uygulaması, bunun somut adımları oldu. Devamında ise gümrük vergileri karşılıklı olarak tırmanlandırıldı. Bunların yanı sıra ABD, “kendi fikri mülkiyetinin” Çin tarafından çalındığı gerekçesiyle Çin hakkında Ağustos 2017’de soruşturma başlattı ve ABD yargısı Çin’i suçlu buldu.
Karşılıklı restleşmelerin ardından Trump ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping “ticaret savaşı”nın yeni tarifelerle büyümesini önleyecek üç aylık bir ‘ateşkes’ üzerinde mutabık kalmışlar, bu kapsamda ABD ve Çinli heyetler, 7-9 Ocak tarihlerinde Pekin’de ticari müzakereler için bir araya gelmişlerdi.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’e “büyük saygı duyduğunu” ve “artık bir anlaşma üzerinde çalıştıklarını” söyleyen Trump, anlaşmanın, “haksız ticaret uygulamalarını sonlandırmak, kronik hale gelen ticaret açığını azaltmak ve Amerikalı işgücünü korumak için gerçek, yapısal bir değişikliği içermesi gerektiğini” vurgulamıştı. ABD’nin Çin ekonomisinde yapılmasını talep ettiği “yapısal” değişiklikler görüşmenin temel konusuydu. Çin taleplerin bir kısmı üzerinde pazarlık etmeyi kabul ederken, diğer talepleri ise kendi ulusal güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle anlaşma kapsamı dışında tuttuğunu ilan etmişti.
ABD tarafından talep edilen “yapısal değişiklikler” arasında, ABD’nin fikri mülkiyet haklarının korunması, Çin’in ulusal şirketlerini sübvansiyonlarla destekleme politikasını haksız rekabet doğurması nedeniyle değiştirmesi, ABD’nin 419 milyar dolarlık ticaret açığını kapatmak amacıyla Çin’in daha fazla Amerikan malı alması vb. gibi maddeler var.
Görüşmelerde ABD’nin başlıca talepleri konusunda az ilerleme kaydedildiği açıklanmakla birlikte ABD ile Çin arasında aylardır süren ticaret gerginliğini sona erdirecek bir anlaşmaya varılmak üzere olduğu umudu pompalanıyordu. Tam da böyle bir dönemde Washington’un dev gümrük vergisi hamlesiyle ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı yeni bir boyut kazandı.
Trump yönetimi Çin’den ithal ettiği 200 milyar dolar değerindeki bir dizi ürünün gümrük vergilerini iki kattan fazla arttırdı. Çin mallarına uygulanan gümrük vergisi %10’dan %25’e çıkarıldı. Yanı sıra Trump, Twitter hesabından, “Çin, 10 aydır ABD’ye 50 milyar dolar değerindeki yüksek teknoloji ürünlerinde yüzde 25, 200 milyar dolar değerindeki diğer ürünlerinde ise yüzde 10 gümrük vergisi ödüyor” paylaşımında bulundu. ABD ekonomisinde son zamanlarda görülen iyileşmenin, Çin’den alınan bu ek vergilerle sağlandığını ileri süren Trump, ayrıca “Çin’den gelen 325 milyar dolar değerindeki diğer ürünler halen vergilendirilmiyor ancak yakında yüzde 25 olacak” açıklamasında bulundu.
Ticarette sürtüşmenin “iki ülke ve dünya insanlarının” çıkarına olmadığını açıklayan Çin, ABD’nin kararını “üzüntüyle” karşıladıklarını ancak “gereken karşı önlemleri” almak durumunda olduklarını belirterek misilleme tehdidinde bulundu.
ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşının diğer ülkeleri ve küresel ekonomiyi de etkileyeceği söyleniyor. Uluslararası Para Fonu (IMF), iki ülke arasındaki gerginliğin geçen yıl küresel ekonomik büyümeyi baskılaması nedeniyle 2019 tahminlerini küçültmek zorunda kaldığını ileri sürüyor.
ABD veya Çin’in ticaret yaptığı bazı ülkeler de ticaret savaşından dolaylı olarak etkilendiler. Trump ayrıca Meksika, Kanada ve AB ülkelerine yönelik vergiler de getirerek tüketicilerin Amerikan ürünlerini almasını teşvik etmiş, bu ülkeler de misilleme olarak Amerikan ürünlerine gümrük vergisi koymuştu.
Ticaret savaşı hegemonya savaşının devamıdır
ABD ve Çin arasındaki ticari çatışma, temelde dünyanın iki dev gücü arasında yaşanan ve giderek sertleşen emperyalist dünya hegemonya savaşının bir tezahürüdür. ABD, Çin’in dünyada artan etkisini durdurmak ve yükselişinin önünü kesmek çabası içindedir. Tarafların birbirlerinin ürünlerine milyarlarca dolar gümrük vergisi uygulama girişimi bu çabanın bir parçası ve devamıdır. Zira bu iki dev gücün arasında giderek kızışan ticaret savaşı, onların küresel düzeydeki stratejik hedefleri ve çıkarlarının zorunlu bir sonucudur.
ABD, kendisi için uzun dönemdeki en ciddi tehdit olarak Çin’i gördüğünü ve onunla bir savaşı kaçınılmaz kabul ettiğini birçok vesileyle dile getirdi. Dolaysıyla ABD, Asya-Pasifik bölgesinde, daha genel planda ise küresel çapta Çin’in ekonomik ve askeri olarak yükselen bir güç olmasını önlemeye dönük olarak çok yönlü adımlar atmaktadır. Küresel hegemonyasını Asya’ya taşıma girişimi eşliğinde Asya-Pasifik hesaplaşmasına hazırlanmaktadır. Benzeri adımlar Çin tarafından da atılmaktadır. Emperyalist hegemonya ve paylaşım mücadelesinde öne çıkan kriz coğrafyasından birinin Asya-Pasifik olması, bölgeyi emperyalist hegemonya mücadelelerinin günden güne şiddetlendiği bir coğrafya haline getirmektedir.
Halen dünyanın en güçlü emperyalist devlet olmakla birlikte hegemonik konumu önemli ölçüde sarsılmış bulunan ABD emperyalizmi, belirgin üstünlüklerine dayanarak hegemonyasını kalıcılaştırmaya çalışmaktadır. Uluslararası alanda izlediği saldırgan politika bunun bir tezahürüdür. Bu saldırganlığın bir sonucu olarak emperyalist dünyadaki savaş eğilimi giderek güçlenmektedir. Bunun bir yanı silahlanma yarışı, saldırganlık, çeşitli ülkelere uygulanan ambargolar, uluslararası anlaşmalardan çekilme, bölgesel savaşlar vb.dir. Diğer yanı ise küresel ekonomik krizin boğucu etkisi altında kızışan ticaret savaşlarıdır.
Doğu blokunun yıkılışının ardında emperyalist küreselleşme demagojisi eşliğinde sermaye ve meta akışının özgürce olması gerektiğinin savunuculuğunu yapan ABD emperyalizmi, şimdi kendisi ulusal gümrük duvarlarını yükselterek, dünya ölçüsünde sert bir ticaret savaşının öncülüğünü yapmaktadır.
ABD, Çin ve AB gibi emperyalist dünya devleri arasında kızışan ticaret savaşları, küresel ekonomik krizin ağırlaştırdığı emperyalistler arası çelişki ve çatışmaların dışavurumundan başka bir şey değildir. ABD’nin “ulusal güvenlik sorunu” olarak kabul ettiği ticaret savaşındaki yeni çıkışının, dünya ticaretine büyük bir darbe olacağı ve küresel ekonomiyi etkileyeceği IMF tarafından ileri sürülüyor. Ticaret savaşlarının kızışmasının, sosyal ve siyasal sonuçları da olacağı, siyasi çelişki ve çatışmaları kızıştıracağı, militarizmi azdıracağı ve nüfuz mücadelelerine yeni bir itilim kazandıracağı ise bugünden tartışmasız bir gerçek durumundadır.