Geçtiğimiz günlerde Dünya Bankası Türkiye ekonomisi üzerine oldukça kapsamlı bir rapor yayımladı. (Turkey Economic Monitor, August 2020: Adjusting the Sails-Yelkenleri Ayarlamak). Korkut Boratav hocamız 21 Ağustos 2020 günü Sol Gazete’de çalışmanın genel bir değerlendirmesini her zamanki aydınlatıcı üslubuyla kamuoyuyla paylaştı. Biz de bu yazıda raporun yoksulluğa ilişkin bölümü üzerinde yoğunlaşacağız.
Pandemi sürecinde iç paralayıcı yoksulluk görüntülerinin giderek arttığının sizler de farkında olmalısınız. Sokakta yatanlar, perişan bir görünümle amaçsız bir biçimde yollarda volta atanlar, sayıları artan yaşlı selpak satıcıları, bir lokma ekmek diye yakaranlar vb… Havaların soğumasıyla birlikte şartların iyice zorlaşacağını, barınma sorunun daha yakıcı hale geleceğini tahmin etmek de o kadar zor değil. Ne yazık ki bugünlerde “Ahlat’taki ve Okluktaki yazlık saray“ açılışı ile meşgul Saray yönetiminin bu “küçük“ dertlerle uğraşacak pek zamanı yokmuş gibi görünüyor.
Elbette DB’nin, yoksulluğun temel nedeni güç ve mülkiyet ilişkileriyle, sınıf egemenliğiyle, sömürü sorunuyla, kısaca kapitalizmle hesaplaşmasını bekleyemeyiz. Onların amacı olsa olsa yoksulluğun en göze batan hallerini törpülemek, daha “insanca bir kapitalizmi” yerleştirmek olabilir. Bu yılki Nobel Ekonomi Ödülü’ne yoksulluk konusunda yoğunlaşan iki araştırmacının layık görülmesi de konunun vahametinin bir ölçüde kavrandığını gösteriyor. Esther Duflo ve Abhjit Banerjee’nin temel tezi, “büyümeyi istikrara kavuşturalım, makro dengeleri sağlayalım arkası gelir” yaklaşımı yerine “yoksulluğa görüldüğü yerde hemen müdahale edilmelidir” şeklinde. Onlar bu yolda harcanan kaynakların er veya geç o ülkenin büyüme performansını da olumlu etkileyeceğine inanıyorlar.
DB: Kısa çalışma yıl sonuna kadar uzatılmalı
DB’nin projeksiyonlarına göre Covid-19 salgınıyla birlikte Türkiye’nin de aralarında bulunduğu yüksek orta-gelir kategorisindeki ülkelerde geliri günlük 5.50 doların altında bulunanların sayısı 177 milyon artacak. Salgın öncesine göre yoksulluk oranı yüzde 2.3 yükselecek.
Raporun yoksulluk ile ilgili analizlerine geçmeden önce DB’nin Türkiye ekonomisinin 2020 yılında yüzde 3.8 daralmasını beklediğini hatırlatalım. Böylelikle milli gelir 661 milyar dolara, kişi başına gelir ise 7 bin 924 dolara gerilemiş olacak.
Öncelikle raporda tekstil ve hazır giyim, gıda, ağırlama, dericilik, tarım, ulaşım ve inşaat sektöründe çalışanların salgının yarattığı şok karşısında daha kırılgan hale geldiği vurgulanıyor. Uzaktan çalışmaya elverişli bilgi ve iletişim teknolojileri, finans, sağlık gibi iş kollarının istihdamın ancak yüzde 10’unu kapsadığı söyleniyor. Böyle işlerin yüksek eğitim düzeyi, dijital beceriler ve internet altyapısı gerektirdiği de belirtiliyor.
DB’nin simülasyonları Covid-19’a bağlı olarak yoksulluk düzeyinin yüzde 10.4’ten yüzde 14.4’e yükseleceğini, hükümetin yerinde önlemleriyle bu oranın yüzde 11.8’e indirilebileceğini ortaya koyuyor. Yapılan araştırma hane halkını “yoksul, kırılgan ve orta sınıf” olmak üzere 3 kategoriye ayırıyor. Salgınla birlikte yoksullar arasına katılacak ek 1.4 milyon kişinin profili, aile büyüklüğü, bağımlılık oranı ve eğitim düzeyi göz önüne alındığında yeni yoksullar önceden yoksul düşmüş olanlarla benzerlik gösteriyor. Bu kesimde eve ekmek getirenlerin yüzde 10’unun hiç eğitimi yokken, yüzde 72’si sadece ilköğretim diplomasına sahip.
Yeni yoksulların önemli kısmı geçmişte emek piyasasına katılmış bulunduğu için etkili politikalarla istihdama kazandırılmaları olanaklı görülüyor. Ancak bu topluluğun yüzde 49.9’u kayıt dışı istihdam edilmiş. Yeni yoksulların yarısı hizmetler, yüzde 32’si ise inşaat sektörüne mensup.
Yoksulluk oranının yüzde 11.4 ile sınırlandırılabilmesi için en önemli etmen kısa çalışma ödeneğinin uzatılması gibi görünüyor. Çünkü bu kalemin finansal maliyeti 51.2 milyar TL olarak verilmiş. Aile Bakanlığı verilerine göre 1 Ağustos itibarıyla kısa çalışma ödeneğinden 16.5, nakdi ücret desteğinden ise 2.8 milyar lira ödeme yapılmıştı. DB’nin öngördüğü bütçe ancak bu programların 2020 sonuna kadar uzatılmasıyla harcanabilir.
Kadınlar, gençler, yaşlılar ve engellilerde yoksulluk
Çalışma mevsimlik göçmen işçiler, kadınlar, gençler, mülteciler, yaşlılar ve engelliler olmak üzere alt gruplar temelinde de yoksulluk sorununu masaya yatırıyor. Gelin her bir gruba kısaca göz atalım.
Mevsimlik Göçmen İşçiler: Mevsimlik işçiler seyahat sınırlamalarından etkilenmek, bulaşma riski yüksek kalabalık ortamlarda yaşamak, güneydoğu ve doğudan güvenli olmayan vasıtalarla ve riskli koşullarda seyahat etmek gibi güçlüklerle karşılaşıyorlar. Gıda güvenliği için onlara sağlık, konaklama ve ulaşım desteği sağlanması şart. Çiftçilere 250 bin liraya kadar 60 ay vadeli borç desteği verilmesi ve sosyal güvenlik primlerinin ertelenmesi olumlu.
Kadınlar: İşgücüne katılımları yüzde 34 ve çalışıyor olma oranları yüzde 32 (en son açıklanan Mayıs dönemi işgücü verilerine göre bu oran yüzde 26’ya düşmüş durumda). Pandemi koşulları ev işi yüklerini ve bakım sorumluluklarını artırdı. Kadın girişimcilerin oranı yüzde 9’la yüzde 22 olan erkeklerin gerisinde. Kadınların sahip olduğu işletmeler hem firma yönetimine daha az zaman ayırabilmeleri, hem de finansmana erişimlerinin daha sınırlı olması nedeniyle salgından daha da olumsuz etkilendi.
Gençler: İşsizlik oranları genel işsizlik oranının üzerinde. Yükseköğretim mezunlarının iş bulma oranı az eğitimlilerin daha da altında. Çoğunluğu hizmet sektöründe istihdam ediliyor. Gençlerin işgücüne katılım oranı genelden bile keskin düşerken, kadınlarda bu kötüye gidiş daha da belirgin. Gençler çoğunlukla beceri düzeylerinin altında işleri kabullenmek zorunda kalıyor.
Mülteciler: Acil Sosyal Güvenlik Ağı’ndan yararlanan 1.5 milyon Suriyelinin yüzde 76’sı yoksul ve yüzde 12’si yoksulluk çizgisine yakın. Bu mültecilerin yarıdan fazlası kayıt dışı çalışıyor. Bunların yüzde 69’u pandemide işini kaybetti. Covid-19 öncesinde yüzde 87’sinin sağlık hizmetlerine erişimi varken bu oran şimdi yüzde 25’e düştü. Mültecilerin yüzde 95’i beslenmeyi öncelikli gereksinmesi görürken, mülteci çocuklarını yüzde 31’i uzaktan eğitimden yararlanamıyor.
Yaşlılar ve Engelliler: Türkiye’de nüfusun yüzde 10.2’si 65 yaşın üzerinde. Yaşlıların yüzde 63’ü yalnız yaşıyor. Nüfusun yüzde 6’sı ise kayıtlara göre ağır engelli. Engellilerin yüzde 23’ünün okuma-yazması yok. Yaşlıların Covid-19’dan ölüm oranları daha yüksek. Salgın engellilerin istihdam oranını daha da aşağı çekebilir. Engelli çocukların uzaktan eğitime erişimleri görsel, işitsel, entelektüel ve duygusal anlamda özel gereksinimleri dikkate alınmadığı için daha düşüktür.
BirGün / 25.08.20