Covid-19 salgını nedeniyle bir buçuk yıldan fazla süredir yüz yüze eğitimden uzak kalan milyonlarca öğrenci ve veli yeni dönemde okul zilinin çalmasını bekliyor.
Korona virüsünün yeniden etkisini artırdığı, '4. pik'in konuşulduğu süreçte toplanan Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu, okulların açılmasıyla ilgili tavsiye kararlarını kamuoyuyla paylaştı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Bilim Kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamada yüz yüze eğitime geçileceğini ve okulların zamanında açılacağını söyledi.
'Öğrenci velilerine ya aşı ya da düzenli PCR testi'
Henüz toplumsal bağışıklığın elde edilmediğine dikkat çeken Koca, eğitim ve iş hayatının sekteye uğramaması için şu önlemlerin alınabileceğini kaydetti:
“Eğitim ve iş hayatının sekteye uğramaması için aşı olmazsa olmaz kural haline gelmeli. Aşı olmayanlar ise düzenli olarak PCR test sonuçlarının negatif olduğunu göstermelidir. Özellikle öğrenci velileri ya aşılarını tamamlayacaklar ya da hastalık taşımadıklarını düzenli olarak kontrol ettirmek zorunda olacaklar. Bunun detaylarını ilan edeceğiz.”
Hukukçular ve sağlıkçılar değerlendirdi
Sağlık Bakanı Koca’nın öğrenci velilerine “ya aşı ya da PCR testi” zorunluluğu anlamına gelen açıklamaları, tartışmaları da beraberinde getirdi. Hukukçular yasal bir düzenleme olmadan vücut bütünlüğü üzerinde zorlama yapılamayacağını, bunun hukuka aykırı olacağını savunurken, sağlıkçılara göre; aşı tereddüttü yaşayan insanlara zorlayıcı yasaklar koymak yerine, veri ve bilgi paylaşımında ikna edici bir strateji uygulanmalı.
'Ebeveyni aşı olmayan çocuklar için planınız nedir?'
Öğrenci Veli Derneği (Veli Der) Başkanı Ömer Yılmaz’a göre; öğrenci velilerine yönelik aşı ya da PCR testi zorunluluğunun ayrıntıları bir an önce açıklanmalı. Millî Eğitim Bakanlığının (MEB) aşı olma, test yaptırma şartları gibi birçok soruya yanıt vermesi gerektiğini kaydeden Yılmaz, “Açıklamanın muğlak kalmaması için en kısa sürede MEB'in aşı olmayan velilerden istenen test kriterinin hangi zaman aralıklarında isteneceğini, denetlemenin nasıl ve kimler tarafından gerçekleşeceğini açıklaması gerekiyor. Denetimin öğretmenlere yeni bir görev tanımında olmayan iş yükü getirmesinin önüne geçilmeli, veli ile öğretmenler karşı karşıya getirilmemelidir. Aşı olmayı reddeden öğretmen, öğretim görevlileri ve eğitim çalışanları için düşünülen yaptırımların ya da ebeveyni aşı olmayan çocuklar için eğitim planının ne olduğunu hepimiz bilmeliyiz” şeklinde konuştu.
'Ücretsiz düzenli test hayata geçirilmeli'
Sağlık Bakanı Koca’nın ‘yüz yüze eğitime geçileceği’ söylemlerinin gecikmiş bir açıklama olduğunu ifade eden Yılmaz, şu noktalara dikkat çekti:
“Sağlık Bakanının bu açıklamasının, -dünyada pandemi döneminde okullarını en uzun süre kapalı tutan bir ülke olarak- yüzbinlerce genç ve çocuk eğitimden koptuktan, pek çok çocuk artık çocuk işçi olarak hayatını devam ettirdikten, bazıları çocuk gelin olduktan, binlercesinin de gerici tarikat ve cemaatlerin eline düştükten, kısacası bir kuşak kaybolduktan sonra çok gecikmiş bir irade beyanı olduğu düşünüyoruz. Eğitime erişemeyen çocukların vebalini taşıyorlar.
Velilere ve kamuoyuna şeffaf olmadılar. Sürekli muğlak cümleler kurularak durum geçiştirilmemelidir. Yüz yüze eğitime dair tüm hazırlıkları kamuoyuyla paylaşarak, yapılacaklarla ilgili net açıklamalar ve net bilgiler verilsin. Eğitimden uzaklaşan çocuklara ilişkin ne gibi çalışmalar yapılacak. 6 Eylül'le ilgili hazırlıkları nelerdir, net bir biçimde açıklanmalı. Acilen yüz yüze eğitim için ek bütçe ayrılması ve okullarda gerekli fiziki koşulların sağlanması (hijyen, havalandırma, koruyucu malzeme) ve birçok ülkede öğrenciler ve eğitim emekçileri hatta veliler için ücretsiz düzenli test uygulanmasının mutlaka ülkemizde de hayata geçirilmesi zorunluluktur.”
'Aşı olmamış kişiler toplum içinde gezerken 'çocuklar üzerinden sınırlandırmak' anlamsız'
Türk Tabipleri Birliği Okul Sağlığı Çalışma Grubu Üyesi Dr. Tomris Cesuroğlu ise, aşı olmamış kişilerin toplumdaki dolaşımını engellemeden öğrenciler üzerinden bu şekilde tahakküm kurmanın yanlış olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"Aşı olmamış yetişkinlerin toplum içindeki dolaşımını sınırlamadan 'çocuklarının okula gitmesini sınırlamak' çok anlamsız olur. Aşısız bir yetişkin, devlet dairesinde çalışabiliyor, restorana gidip yemek yiyebiliyor, AVM’lere girebiliyor, bankaya girebiliyor. Bu gerçekten çok anlamsız ve orantısız bir uygulama olur. Aşısız kişilerin toplum içerisindeki dolaşımını kısıtlamak doğru koşullarda mümkündür. Amaç burada hastalığın yayılmasını engellemek olmalı; o insanlara ceza vermek olmamalı. Burada öncelikle yapılması gereken aşısız bireylerin toplum içindeki dolaşımını tutarlı ve orantılı bir şekilde sınırlandırmak. Türkiye'de hâlâ okullar hastalığın yayıldığı yerler olarak varsayılıyor. Bunun yanlış olduğunu geçen yaz Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Hastalık Kontrol Dairesi raporları ortaya koydu. Okullar, toplumdaki birçok yerden daha az bulaştırıcı ve virüsün yayılmasına belirgin etkisi olmayan ortamlar."
'Hedef doğru yöntem yanlış'
Dr. Tomris Cesuroğlu'na göre hükümetin, aşı tereddüdüne karşı aşıların güvenliği, doğru veri ve bilgi paylaşımı konusunda halkı bilgilendirmesi, yasaklar ve sınırlandırmalar koymasından daha öncelikli olmalı. Sağlık Bakanlığı'nın şeffaf olmayan politikalarından dolayı güvenin de azaldığına dikkat çeken Cesuroğlu şöyle konuştu:
"Hükümet aşılama oranlarını artırmak için baskı oluşturmaya çalışıyor. Yüz yüze eğitime geçilmesine ilişkin talepler ve buna bağlı olarak ebeveynlerin aşılanmasını sağlamak için böyle bir yöntem kullanılıyor. Bir çocuğun okula gitme hakkını ebeveyni aşısız diye elinden alamazsınız. Etik olarak bu doğru bir yaklaşım olmaz. Çocuğun her şekilde eğitim hakkına erişebilmesi lazım. Şu anda toplumda aşıya karşı çok ciddi bir tereddüt var. Aşılama oranlarını artırmak için Bakanlık ne yapacağını şaşırmış durumda. Sağlık Bakanlığı, halk nazarında güven duyulan bir kurum halinde değil. İnsanları çocukları üzerinden zorlamaya çalışıyorlar. Halbuki yapılması gereken aşıların güvenli olduğunu doğru iletişim kampanyalarıyla kamuoyuna anlatmak. Burada da en önemli nokta verilerin açıklanması: Hasta olanların ne kadarının aşısız olduğu, ölüm ve vaka oranları epidemiyolojik raporlama standartlarına uygun bir şekilde açıklanması hem halk hem de bilim insanları için önemli bir kaynak olacak. Hükümet bu konularda şeffaf olmadığı için insanlarda güvensizlik yaratıyor. Bunun en önemli sonucu da aşı kararsızlığı. Burada aşı kararsızlarına 'aşı olmazsan çocuğunu okula almayız' yerine, insanların aklına ve kalbine ulaşarak bir strateji belirlenmesi gerekmektedir. Hedef doğru yöntem yanlış."
'12 yaş üzeri öğrenciler aşılansın'
Eğitim İş Sendikası Genel Başkanı Orhan Yıldırım, MEB’in uzaktan eğitim sürecinde birçok noktada yetersiz kaldığına işaret etti, yüz yüze eğitime geçilmesinin önemine vurgu yaptı. Okulların açılmasıyla birlikte 12 yaş üzeri öğrencilerin de aşılanması gerektiğini söyleyen Yıldırım, “Avrupa’da bunun örnekleri var” dedi.
Covid-19’a karşı okullarda gerekli önlemlerin alınmadığına da dikkat çeken Yıldırım, “Okulların hijyen kurallarına göre düzenlenmesi, personel eksikliğinin giderilmesi, yeni öğretmen atamasının yapılması gerekir. MEB, okulları açmaya hazırız diyor ama hiçbir somut veri yok. Geçen yıl olduğu gibi okulları yine önlem almadan paldır küldür açıyorlar gibi görünüyor” dedi.
'İnsanlar ikna ile aşılanmalı'
Öğrenci velilerinin aşı ya da PCR testi yaptırma zorunluluğu açıklamasına ilişkin de değerlendirmede bulunan Yıldırım, şöyle konuştu:
“Dünyada hiç kimsenin zorla aşı olması gibi bir görüşe katılmıyoruz. Bu açıdan zorla aşı olma fikri velilerde olumsuzluk yaratabilir. Özel hastanelerde PCR testi ücretli yapılıyor. İlla bu böyle olacak deniyorsa da PCR testi hükümet tarafından ücretsiz yapılmalıdır. Burada bir zorlama var. Bu zorlamanın toplum sağlığı açısından yapıldığını halka anlatabilirler. İnsanların ikna edilerek aşılamaya sevk edilmesi gerekiyor.”
'Hukuka aykırı, yasal dayanak oluşturulmalı'
Ankara Barosu Sağlık Kurulu Başkanı Berna Gümrükçüoğlu ise, Bakan Koca'nın sözlerinin hukuki boyutunu değerlendirdi. Bir genelge veya idari emirle ceza koymanın mümkün olmayacağını ifade eden Gümrükçüoğlu şunları söyledi:
"Aşı, vücut bütünlüğüne yapılan bir eylem. Hem ulusal normlarımızda hem de uluslararası normlarda kişinin rızası olmadan aşı yapılması mümkün değil. Bunun ancak çocukluk çağı aşılarından çiçek aşısı yönünden bir zorunluluğu var. O da sık sık duyduğunuz Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'ndan geliyor. Onun dışında Covid-19 aşısı kanunda zorunlu aşı olarak düzenlenmiş değil. Bu sebeple bireyin zorunlu yapması mümkün değil; ama Anayasa'dan devletin salgın hastalıklarla mücadelede birtakım önlemler almak gibi bir görevi de var. Bakanın söylemiyle yasal dayanağı olmayan bu karar, hukuka uygun değil. Bu bir tür cezalandırma. Bu ülkenin temel esası kanunsuz suç ve ceza olmaz. İki yıldır devam eden Covid-19 salgını için şu ana kadar bir yasa çıkarmadılar. Bireysel ve toplumsal olarak maruz kaldığımız kısıtlamaların çoğu aslında hukuka uygun olmayan düzenlemeler. Bu salgından kurtulmanın tek ilacı aşı; Türkiye'nin de 'aşısızların salgını' denilen bu pandemiye sebep olmayacak önlemleri alması gerekiyor. Ama bunu yasaklarla değil, bu düzenlemelerin yasal dayanaklarını oluşturarak yapabilir. Bir genelge veya idari emirle ceza koymak mümkün değil. Burada aşı olmayanları cezalandırmak gibi bir sonuca varıyorsunuz. Dolayısıyla bunu ancak kanunla yapabilirsiniz. Bu durum hukuk yapma tekniğine aykırı bir durum. Devletin birincil görevi aşıya karşı bilgilendirme ve özendirmedir."
Müzeyyen Yüce- Gazete Duvar / 13.08.21