Türkiye, Libya denkleminde kalabilecek mi? - Fehim Taştekin

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 22 Kasım 2018
  • 07:33

Uluslararası aktörlerin Libya üzerindeki nüfuz savaşı ülkedeki bölünmüşlüğü ortadan kaldırmaya yönelik girişimleri baltalamaya devam ediyor.

Libya bir tarafta İtalya ile Fransa, diğer tarafta Türkiye-Katar-Sudan üçlüsü ile Mısır-Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) üçlüsü arasında rekabete sahne oluyor. Mısır-Suud-BAE ekseni, Trablus’ta İslamcı grupların baskın çıktığı Milli Genel Kongre’ye karşı Tobruk’ta üstlenmiş Temsilciler Meclisi ve “Libya Ulusal Ordusu” komutanı Mareşal Halife Hefter’i destekliyor. Fransa’nın da arka çıktığı Hefter, İslamcıların finansörü olmakla suçladığı Katar ve Türkiye’ye karşı husumetini gizlemiyor. 2011’de uluslararası müdahalenin önünü açmanın pişmanlığını yaşayan Rusya da şimdilerde Libya’ya yelken açarken Hefter’e oynuyor.

BM Özel Temsilcisi Ghassan Selame’nin çabalarına paralel olarak önce Fransa, ardından İtalya’nın geliştirdiği inisiyatifler karşısında pasif kalan Türkiye ise dengeye yeniden girmeye çalışırken Palermo’da umulmadık bir çelme yedi.

İtalya’nın 12-13 Kasım’da “Libya için Libya ile” sloganı ile Palermo’da düzenlediği Uluslararası Libya Konferansı’na vekâlet savaşının gölgesi düştü. Türkiye, Katar ve bu iki ülkenin desteklediği İslamcı rakipleri ile aynı masaya oturmamak için konferansı boykot eden Hefter, 12 Kasım gecesi sürpriz bir şekilde Palermo’ya gelip ertesi sabah konferans başlamadan önce Trablus merkezli Libya Başkanlık Konseyi ve Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı Fayiz El Serrac’la birlikte daraltılmış bir toplantıya katıldı. İtalya Başbakanı Giuseppe Conte, Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah Sisi, Tunus Devlet Başkanı Beci Kaid El Sebsi, Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev, Cezayir Başbakanı Ahmed Uyahya, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk ve BM Libya Özel Temsilcisi Ghassan Selame’nin katıldığı gayri resmi toplantıya Katar ve Türkiye alınmadı.

Dışlanmanın nedeni Hefter’in vetosu. Bu, Hefter’i Palermo’ya gelmeye ikna eden Sisi’nin çelmesi olarak da görülebilir. Tepki gösteren Türkiye ise konferanstan çekildi. Türk heyetine başkanlık eden Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay “Çok yanıltıcı ve zarar verici bir yaklaşım. Türkiye derin hayal kırıklığıyla toplantıyı terk ediyor. Türkiye'nin dışlandığı herhangi bir toplantı, sorunun çözümüne ters etki yapacaktır” dedi. Libya Özel Temsilcisi Emrullah İşler’e göre heyet, gelişmeden haberdar edilen Erdoğan’ın talimatıyla çekildi.

Ankara gayri resmi toplantıyı, Hefter’in mevcut konumunu meşrulaştırma ve Türkiye’yi oyun dışı bırakma hamlesi olarak görüyor. Fakat son iki-üç yıldır Türkiye zaten ağırlığını epeyce yitirmiş durumda. 2014’te düzenlenen seçimlerin ardından Libya iki parlamento, iki hükümet ve çok sayıda rakip silahlı güç arasında bölünürken Türkiye ve Katar’ın rolü tartışmalı hale gelmişti. Müslüman Kardeşler dahil İslamcı gruplar, 2014’teki seçimin ardından Milli Genel Kongre’nin yerini alması gereken Temsilciler Meclisi’ni tanımamıştı. Bunun üzerine laik-liberal eğilimli vekiller, meclisi Hefter’in himayesinde Tobruk’a taşıyıp yeni hükümeti kurarken rakipleri de Milli Genel Kongre’yi devam ettirip Ulusal Kurtuluş Hükümeti’ni ilan etmişti. Aralık 2015’te Fas’ın Suheyrat kentinde varılan Libya Siyasi Anlaşması çerçevesinde Ulusal Mutabakat Hükümeti kurulmuş, bir süre sonra Ulusal Kurtuluş Hükümeti dağılmış, Ulusal Genel Kongre de Devlet Yüksek Konseyi’ne dönüşmüştü. Temsilciler Meclisi, BM’nin tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni onaylamadığı için bölünmüşlük devam etti.

Trablus’u ele geçiremeyen Tobruk merkezli güçler, bundan özellikle Türkiye ve Katar’ı sorumlu tutmaya başladı. Tobruk’taki Başbakan Abdullah El Sinni ocak 2015’te Türkiye’yi İslamcı örgütlere silah göndermekle suçladı.

Bu bağlamda artan iddialara dayanak yapılan birkaç olay vardı: Ocak 2013’te Türkiye’den Libya’ya giderken fırtınaya yakalanıp Yunanistan sahiline demir atan bir gemide Türkiye’den yüklenmiş silahlar bulundu. Aralık 2014’te Mısır tarafından durdurulan bir gemide bulunan silahlar da Türkiye’ye mâl edildi. Hefter, ağustos 2014’te Türkiye’den Derne’ye giden bir geminin vurulması emriyle gündeme geldi. Kasım 2014’te Yunan yetkililer Ukrayna’dan hareket etmiş bir gemide 20 bin AK-47 silah buldu.

Aralık 2014’te Mısrata limanına yanaşan bir Kore gemisinde bulunan silahların da Türkiye’den geldiği iddia edildi. Yine Katar ve Türkiye’nin Sudan üzerinden silah soktuğu iddialar arasında. Yunanistan eylül 2015’te de İskenderun’dan mühimmat yüklenen bir gemiyi alıkoydu.

Türkiye genelde bu iddiaları “karalama kampanyası” olarak nitelendirilip reddetti. Yine de yakalanan silahlar Ankara’yı Libya’da profil düşürmeye itti. Türkiye’nin Libya’da vites küçülttüğü bu dönemde BM Temsilcisi Selame, eylül 2017’de Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin revize edilmesi, ulusal uzlaşı konferansı düzenlenmesi, yeni anayasanın yazılıp referanduma sunulması ve genel seçimlere gidilmesini öngören bir eylem planı ortaya koydu. Tabii plan yürümedi.

Taraflar mayıs 2018’de Paris’te bir araya geldi. Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz El Serrac, Tobruk’taki Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, Trablus’taki Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid El Meşri ve Halife Hefter 10 Aralık’ta seçime gitmeyi kabul etti. Seçimler için koşulların oluşmadığını savunan İtalya ise Palermo konferansıyla Fransa’ya çalım attı.

Bu arada Mısır, Hefter liderliğinde bir ulusal ordunun kurulması için inisiyatif geliştirdi. Bunun için Türkiye ve Katar’la temasları iyi olan Trablus ve Mısrata’daki güçlerin ikna edilmesi gerekiyor.

Bu gelişmelere paralel olarak Türkiye antenleri yeniden açtı. Tam da Palermo konferansı öncesi dikkat çekici bir trafik yaşandı. Önce 5-6 Kasım’da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler, Özel Temsilci Emrullah İşler Trablus’ta temaslarda bulundu. Heyetin görüştüğü isimler arasında Serrac’ın yanı sıra Halid El Meşri ve İçişleri Bakanı Fethi Ali Başağa da vardı.

Meşri Müslüman Kardeşler’e bağlı Adalet ve İnşa Partisi’nin lider kadrosunda yer alıyor. Başağa ise Hefter’le kan davası olan Mısrata’daki örgütlerle bağlantılı. Ziyarette Türkiye’nin askeri eğitim dahil Libya ordusuna olası katkıları, rakip askeri güçlerin birleştirilmesi, enerji kaynaklarıyla bölgesel rekabeti tetikleyen Doğu Akdeniz’de iş birliğinin tesisi ve vize muafiyeti gibi konular ele alındı.

Askeri kanadın devreye girmesi, Kahire merkezli ulusal ordu kurma çabalarını dengeleme arayışına işaret ediyor. El Ahram gazetesi, Türkiye’nin milis güçlerine eğitim vermeye başladığını yazdı. Buna göre Trablus’un güvenliğinden sorumlu Trablus Devrimciler Tugayı’na bağlı güçler ileri eğitim için Türkiye’ye gönderildi.

9 Kasım’da ise Fayiz El Serrac, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı Muhammed Siyala, Merkez Bankası Başkanı Sıddık Kebir, Sağlık Bakan Vekili Muhammed Heysem’le birlikte İstanbul’a geldi. Erdoğan tarafından ağırlanan heyetle Palermo konferansı, ülkenin yeniden inşası, Türk firmalarının Libya’ya dönüşü gibi konular görüşüldü. Vize muafiyeti talebine kısmen olumlu yanıt veren Türkiye, 11 Kasım’da 12 yaşından küçük 65 yaşından büyük Libyalılara vize uygulamasını kaldırdı.

Trablus-İstanbul arasındaki bu trafiğe karşın Hefter de Rus desteğini garantilemek için 7 Kasım’da Moskova’ya gidip Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov ile görüştü.

Rekabetin tırmandığı ortamda Türkiye’nin Palermo’dan çekilmesi bir geri adım gibi duruyor. Peki bu, Türkiye’nin Libya denkleminde yer alma hedefini etkiler mi? İtalyanların rol kapma çabası, BM’nin yol haritasına destek ifade etmenin ötesinde bir netice getirmediği gibi Türkiye’nin konferanstan çekilmesi de gidişatı etkileyecek ağırlıkta değil. Türkiye’nin denkleme girme çabalarının gidişatını belirleyecek olan tarafların öngörülen uzlaşı süreçleriyle ilgili tutumlarıdır. Mısır-Suud-BAE üçlüsünün Hefter üzerinden hesapları sürdükçe rakipleri de denge arayışı için Trablus-İstanbul hattında mekik dokumaya devam edecek. Aynı neden-sonuç ilişkisi tersi durum için de geçerli.

Al-Monitor / 21.11.18