ABD Başkanı Donald Trump’ın “Türkiye, Suriye’de limiti aşarsa, daha önce yaptığım gibi ekonomilerini mahvederim” cümlesi üzerine çok söz söylendi. Trump, tweet serisinde, Türkiye ile ABD arasında Rahip Bruson krizinde de benzer bir yola başvurduğunu ifade ediyordu.
2018’in ağustos ayında lira, dolar kuru karşısında hızla değer yitirmeye başlamış ve Türkiye ekonomisi yılı yüzde 24 enflasyon ve yüzde 24’e çıkan faizlerle kapatmıştı. Krizin önünü çıkanı devirdiği bu süreçte, özellikle iktidar kanadı, liradaki değer kaybını ABD ile ilişkilendirmişti.
Öte yandan hem uluslararası ekonomi kuruluşları hem ekonomistleri durumun ABD odaklı bir saldırıdan ziyade ranta dayanan, ucu bucağı görünmeyen harcamalar, plansız ve toplumsal refah yerine bir azınlığın çıkarını gözeten ekonomik programsızlıktan kaynaklandığını hatırlatıyordu. O sıra bazı vekiller kıyamadıkları orijinal elmalı telefonları yerine oyuncak versiyonunu ayaklar altına alırken aslında iktidarın “ABD’den saldırı geldi” söylemini de ne kadar ciddiye aldıklarını gösteriyorlardı.
Elmalı telefonlar kırıla dursun, söz konusu dönemde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak “burası çok önemli” denmeyen hiçbir noktanın olmadığı ekonomi programını ilan ederken Trump yine Twitter’dan Türkiye’den alınan çelik ve demire ek vergi geldiğini duyurdu. Trump’ın bunu bilerek yaptığı sır değildi. Ancak açık olan, krizi Trump çıkarmamıştı. O gün Trump’ın açıklamalarını arkasına alanlar “evet ABD saldırdı böyle oldu” diyordu. Kendilerinden başka herkesi suçlu ilan edenler Trump’ın bu sözleri onlara karşı koz olarak kullanacağını bilmiyordu. Suçu başkasına atmanın sonuçları 7 Ekim’de görülecekti.
7 Ekim sabah “Açılın Türk Ordusu geliyor” diyenler günü, “serin gelin ekonominizi darmaduman ederim” diyen Trump’ın tweetiyle kapattı. Diplomatik nezaketten uzak olan bu tweetler, Trump’ın gelgitleri olarak açıklandı. Oysa alanın uzmanları yeniden uyarıyordu: Trump’ın gelgiti değil, seçim öncesi Washington’da yaşanan sert rüzgârda savrulan yaprak konumundayız. Washington’da herkes herkese karşı, herkes Türkiye’ye karşı durumu vardı. Şimdi bu son üç günü unutmadan bir ay öncesinde ABD ile olan ekonomik ilişkilere dönük ne konuşuluyordu ona bakalım.
Türkiye-ABD ticaret ilişkileri: Yok mu arttıran dönemi
Yukarıda kısa özeti verilen Türkiye ekonomisinin buhranı ve ABD’nin tweet diplomasisi soğukkanlı biçimde ele alındığında, etkisi yıllara yayılan bir “soğukluk dönemi yaratır” analizine neden oldurdu. Ancak Türkiye siyasetinin gelgitlerinde bu durum unutuldu gitti. Nasıl unutulduğuna bakalım. Şubat 2019’da Ankara önemli bir misafiri ağırlıyordu. ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross, mevkidaşıyla Ruhsar Pekcan ile görüşmek için Türkiye’deydi. Kahveler içildi, yemekler yendi. Kamuoyu seçim sürecine odaklanmışken, Ross ve Pekcan ABD ile Türkiye’nin ticaret hacmini 75 milyar dolara çıkarma hedefini duyurdu. “Herhalde ticaret hacmi 50 milyar dolar ki 75 milyarı hedef koymuşlar” diyenler, hayal kırıklığına hoş geldiniz.
ABD İstatistik Bürosu 2019 verilerine göre iki ülkenin ticaret hacmi 2018’de 20.7, 2017’de 20.6 2016’da 17.4, 2015’te 17.5 milyar dolardı. Son beş yıllık ticaret hacmi ancak alt alta koyulduğunda 75 milyar dolarlık hedefe ulaşılıyordu. İki bakan “beş yıl neymiş, biz bir yılda beş yıllık ticaret hacmini yakalayacağız” demişlerdi.
Mayıs 2019’da ABD, gelişmiş ülkelerin küresel ticarette etkinliğini artırmaya dayanan Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi’nden Türkiye ve Hindistan’ın çıkarıldığını duyurdu. Ne olmuş yani gümrük vergisi ödenmeden giren Türkiye menşeli ürünler artık vergiye tabii olacaksa, hedef hedeftir(!).
5 Eylül 2019’da Ross yeniden Türkiye’ye geldi. Hem mevkidaşı Pekcan hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. Müjdeler olsundu! Yeni ticaret hacmi hedefi de açıklandı. Bu seferki hedef 100 milyar dolardı. “Yapmayın etmeyin on yıllık ticaret hacmimiz ancak 100 milyar dolar ediyor” diyenlere “eee” yanıtı verildi. İşin ilginç yanı ABD ile Türkiye’nin ticaret verileri incelendiğinde ABD’de ihracatta da önde görünüyor. Örneğin 2018’deki 20.7 milyar dolarlık ticarette Türkiye ABD’ye 8.3 milyar dolarlık ürün satarken, ABD Türkiye’ye 12.4 milyar dolarlık ürün ve hizmet satmış. Dahası Türkiye’nin ihracatında önemli payı olan otomotiv ihracatı, yabancı firmaların Türkiye’de üretip Avrupa ve ABD’ye sattığı araçlar. İki ülke ticaret hedefini 100 milyar dolar olarak duyururken öncelikli sektörleri sivil havacılık, kimya, otomotiv ve tekstil olarak açıkladı. Bu dört sektörde Türkiye’nin en güçlü olduğu başlık tekstil. Diğerlerinde ABD daha üstün.
Bu ticari hedefte ABD’nin Türkiye pazarında elini güçlendirmek istediği aşikâr, ki ABD açısından yerinde bir politika. Burada sorun, daha bir yıl olmadan oyuncak telefonlarını kıranlar, kahrol ABD diyenlerle, ABD’yle ticaret artırılmalı diyenlerin aynı isimler olması, aynı iktidar ittifakının neferleri olmaları.
Yaptırım kılıcı tepemizde sallanırken: Ah Graham, vah Graham
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 savunma sistemi almasıyla ABD’nin Türkiye’ye “Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme (CAATSA)” yaptırımların uygulanabileceğini uluslararası ilişkiler uzmanları tekrarladı. İlhan Uzgel, Gazete Duvar’daki yazılarında, ABD’de serin aklın ve hafızanın gelişkin olduğunu, hiç beklenmedik bir anda yaptırımların gelebileceği konusunda uyarıda bulundu. Konunun uzmanları şunu diyordu: Türkiye’de gündem hızlı değişiyor, toplum yaptırımları unuttu. ABD, bir anda yaptırım uygulayabilir.
Uzmanlar dert anlatmaya çalışa dursun, Türkiye o sırada önemli bir senatörle en üst düzeyde görüşmeler yapıyordu: Lindsey Graham. Graham, Erdoğan’ın geçtiğimiz yıl gittiği Fazıl Say kongresinde kendisine eşlik eden baş konuktu. ABD “Suriye’den askerimi çekeceğim” derken, Türkiye konserlerde ağırladığı Graham’a kaygılarını anlatıyordu. Erdoğan, Eylül ayında BM Genel Kongresi için gittiği New York’ta yine Graham ile otelinde görüşme yapmıştı. Belli ki Graham Türkiye için önemli bir senatördü. Peki, Graham için Türkiye?
“Eğer Türkiye Kuzey Suriye’ye dönük eyleme geçerse Kongre cehennemden gelme yaptırımları uygulamaya başlar.” Bu sözlerin sahibi de Graham. Graham’ın zehir zemberek sözlerine ulaşmak için kişisel sosyal medya hesaplarına bakabilirsiniz. Graham için Türkiye, ABD çıkarlarının en iyi şekilde korunması gereken duraklardan biri. Kendisine en iyi müzisyenleri dinletmeniz, güzel ağırlamanız, ABD devletine karşı gelmesini gerektirmiyor. Sorun Graham’ın tavrında değil, sorun onun ABD karar mekanizmalarında etkinliğini abartma, ABD devlet geleneğinin kişiler üstünden gittiğini sanma.
Sonuç olarak Türkiye, Trump üstünden Suriye’nin kuzeyine dönük bir savaşa hazırlanırken, bazı muhalif partiler içleri kan ağlayarak tezkereye “evet” derken Trump’ın Washington hesaplarıyla sarsıldı. Trump daha önce ekonomiyi koz olarak kullanmışken “ticaretimizi artıralım, ABD ile ticaret önemli” diyen Türkiye de bir o kadar tutarsız değil mi? Misal o ticaret hacmi 20 milyar dolar değil de 60 milyar dolar olsaydı, ABD yaptırımlar uygulamaya başlama ihitmaline karşı bir B planı var mıdır? Böylesine sallantılı ilişkilerin olduğu bir dönemde yalnızca bir senatöre güvenerek, Trump’ı ikna ederek hareket etmek doğru mudur? Bu süreçten sadece Trump mı sorumlu? Nasıl oluyor da ABD ekonomi üstünde bu kadar etkili oluyor sorusuna yanıt verilmesi de gerekmez mi? Hal böyleyken gerçekle örtüşmesi olmayan ticari hedefler neden kaynaklanmaktadır?
Gazete Duvar / 09.10.19