Suriye’nin kuzeyinde Mare bölgesinde tanksavar roketle Türk konvoyuna düzenlenen saldırıda iki özel kuvvet polisinin ölmesi üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeni bir operasyon sinyali verdi. Erdoğan "Suriye'den ülkemize yönelik terör saldırılarının kaynağı mahiyetindeki kimi yerler konusunda artık tahammülümüz kalmamıştır. Buralardan kaynaklanan tehditleri bertaraf etmekte kararlıyız" sözleriyle Mare’nin altındaki Tel Rıfat’a işaret etti.
Anadolu Ajansı (AA) da hedefin adeta krokisini çizdi: “Sık sık Azez, Bab, Mare ve Afrin'i vuran teröristler Tel Rıfat'ın Taane, Kasne, İmhuş, Harbil, Şeyh İsa, Minnağ, Ayn Dakne, Kefer Kaşır, Meranaz, Burc el Kas ve Miyase köylerinde konuşlu ağır silahları kullanıyor.” AA sözünü ettiği ağır silahları da çok namlulu roketatar, TOW, Katyuşa ve Grad füzeleri diye sıraladı.
Ardından Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu saldırılardan Rusya ve ABD'yi de sorumlu tutarak "Teröristlerin temizlenmesi için ne gerekiyorsa yapacağız" dedi.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre saldırı “Afrin Kurtuluş Güçleri” tarafından düzenlendi. Türk ordusu da Kürt güçlerin bulunduğu çok sayıda köyü roket ve top mermileriyle vurarak misilleme yaptı.
Türkiye’nin Kilis sınırına 21, Afrin’e 22, Halep’e 27 kilometre mesafede bulunan Tel Rıfat farklı cepheler arasında koridor olması nedeniyle önemseniyor. Tel Rıfat, Kürt güçlerin Ahrar el Şam liderliğindeki Suriye İslam Cephesi ve Nusra Cephesi’ni yenilgiye uğrattığı Şubat 2016’dan beri Türkiye’nin hedefinde.
Suriye Demokratik Güçleri (SDG), 2015’te İslam Devleti’ni Tel Abyad’dan çıkardıktan sonra Fırat’ın batısında Türkiye sınırlarına paralel olarak Cerablus ve El Rai’yi temizleyip Afrin’e kadar bir koridor açmak istiyordu. Türkiye buna geçit vermeyince Kürtler, Menbic’den Halep’in kuzeyine uzanan hattan yani daha güneyden bir koridorla Afrin’e ulaşma planını devreye sokmuştu. Bu da zora girince Afrin’deki Halk Koruma Birlikleri (YPG), Özgür Suriye Ordusu’ndan (ÖSO) kopan grupların oluşturduğu Devrimciler Ordusu (Ceyş’ul Suvvar) ile birlikte Mare-Tel Rıfat hattına yöneldi. Türkiye cephane desteğinin yanı sıra İdlib’deki muhalif güçleri Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye alıp daha sonra Kilis tarafındaki Öncüpınar Kapısı’ndan Suriye’ye sokarak Tel Rıfat’ın düşmesini önlemeye çalıştı. Fakat Suriye ordusunun 4 Şubat 2016’da kuşatma altındaki Şii beldeleri Nubbul ve Zehra’ya ulaşmasını, Kürtlerin de 15 Şubat 2016’da Tel Rıfat’a girmesini önleyemedi. Rusya da Türkiye destekli grupları havadan vurarak Kürtlerin işini kolaylaştırmıştı.
Afrin-Kobani arasında koridor planı tutmasa da Kürtler, Tel Rıfat üzerinden Halep’in Kürt mahallesi Şeyh Mahsud’a bağlanmayı başardı. Türkiye 2018’de Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekâtı’nı başlattığında niyeti Tel Rıfat’a da girmekti. Fakat Rusya, Afrin düşer düşmez hava sahasını kapatarak bunu önledi. Afrin düşerken Kürt güçleri için Tel Rıfat çekilme alanıydı. Sadece savaşçılar değil siviller de bu güzergâha çekilmişti. Kürtler Afrin’e dönme hesapları yaparken ayaklarını sabitledikleri yer artık burasıydı.
Türkiye 2019’da Fırat’ın doğusunda Barış Pınarı Harekâtı’nı geliştirdiğinde önce Amerikalılar ardından Ruslarla pazarlığa Tel Rıfat ve Menbic’i dâhil etti. Askeri müdahaleyi Tel Abyad ve Ras’ul Ayn ile sınırlayan 22 Ekim 2019 Soçi Mutabakat Muhtırası’nın altıncı maddesinde “Menbic ve Tel Rıfat'tan bütün YPG unsurları silahlarıyla birlikte çıkarılacaktır” deniliyordu.
Rusya 17 Eylül 2018 Soçi Mutabakatı gereği M-5 ve M-4 yollarının açılması ve terör örgütlerinin elimine edilmesi taahhüdünü hatırlattığında Türkiye de Menbic ve Tel Rıfat’ı masaya getiriyor. İdlib’e karşılık Menbic ve Tel Rıfat pazarlığı hiç değişmedi. Ancak değişen şey Rusya’nın bu mutabakatları kullanarak Menbic ve Tel Rıfat’a Suriye ordusu ve Rus askeri polis güçlerini sokmasıydı. Ayrıca bu iki bölgede Türk-Rus ortak devriye turları atıldı.
Rusya Kürt mevzilerini ateş altında tutan Türkiye’yi kapsamlı bir operasyondan vazgeçirmek için YPG’yi görünür olmaktan çıkarmaya da çalıştı. Yine Ruslar, Türkiye ile ortaklığın selameti için Kürtlerin Afrin’e yönelik lojistik ve operasyon hatları oluşturmasını önleyen bir tutum da sergiledi. Türk-Rus mutabakatları sarpa sardığında bu tutum da değişkenlik gösteriyor.
Hâliyle Türkiye’nin olası bir askeri harekâtının muhatabı sadece kendilerini Afrin Savunma Güçleri olarak tanıtan Kürt güçleri değil, Suriye ordusu ve Ruslar. Olası bir müdahalenin etkileyeceği bir diğer unsur Zehra ve Nubbul’daki Şiiler. Bu iki belde 3 yıl boyunca Türkiye destekli grupların kuşatması altında kalmıştı.
Sahadaki güç dengesinin arz ettiği zorluğa ilaveten şu soru da önem kazanıyor: Erdoğan ile Rusya lideri Vladimir Putin 29 Eylül’de Soçi’de bu konularda bir karara vardı mı? Bir mutabakat olmadan Erdoğan operasyonu gündemde tutuyorsa bundan neyi umuyor?
Suriye’nin önde gelen gazetelerinden El Vatan, Rusya’nın İdlib’de operasyonlara yeniden hız vermesini Erdoğan ile Putin arasındaki ayrılığın giderilemediğine bağlıyor. Bu tespitin yanına Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’ın “Türkiye’nin çekilmesinin zamanı geldi” açıklamasını koyduğumuzda Soçi’de bir mutabakat olmadığı çıkarımının Şam’da hâkim olduğu anlaşılıyor. Rus hava operasyonları artarken Türkiye’nin İdlib’in güney çeperinde Zaviye Dağı’nın doğusundaki Benin köyünde yeni bir askeri üs kurması da uzlaşmazlığın sürdüğüne işaret ediyor.
İlk bakışta Putin’in İdlib’de statükoyu değiştirme baskısı karşısında Erdoğan’ın Tel Rıfat’ı hedefe koyarak kendine manevra ve pazarlık alanı açmaya çalıştığı söylenebilir. Türkiye’deki yorumlarda, Erdoğan’ın Rusya’dan hava sahasının açılması yönünde garanti almadan harekât emri vermeyeceği ve büyük bir kızışmayı göze alamayacağı öngörüsü öne çıkıyor. Geçen ay Suriye’de görev yapmış beş komutanın emekliliğini istemesi üzerine askerlerin kolayca hedef olduğu ve yaralı tahliyesinin yapılamadığı korunaksız alanlarda operasyon yapılmasına karşı ordu içinde bir tepki geliştiği paylaşılmıştı.
Bir yandan da Erdoğan siyasi ve ekonomik olarak içeride müthiş bir tükenmişlik sendromu yaşıyor. İç kamuoyunu milliyetçi kışkırtmalarla oyalamak için yeni bir askeri maceraya kalkışabileceği ihtimali ciddiye alınıyor. “Terörle mücadele” kartının muhalefetin desteğini ya da sessizliğini garantilediği de biliniyor.
Yeni bir askeri harekât için ortamın hazırlandığına dair çıkarımı tetikleyen bir şey daha var: Erdoğan’ın açıklamasından hemen önce kimliği belirsiz kişiler Gaziantep’e bağlı Karkamış ilçesine beş havan mermisi attı. Bu olay, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan’ın 2014’te Dışişleri Bakanlığı’nda bir değerlendirme toplantısında sarf ettiği şu sözleri akla getiriyor: “Gerekirse Suriye'ye dört adam gönderirim, Türkiye'ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesine de saldırtırız."
Ayrıca Tel Rıfat’ı gündemleştirerek Erdoğan, Türkiye’yi Suriye’deki eylemleriyle Amerikan ulusal güvenliği ve çıkarlarını tehdit etmekle suçlayan ABD Başkanı Joe Biden’a da yanıt vermiş oluyor. New York’ta alamadığı randevuyu ay sonunda Roma’daki G-20 zirvesinde garantileyen Erdoğan, Türkiye’nin saldırı altında olduğu savıyla Biden yönetimi üzerinde baskı kurmaya çalışıyor.
Sonuç olarak Tel Rıfat hem Erdoğan için İdlib’de cihatçı örgütlere himaye sunan statükoyu koruma hem Kürtlere desteğe çekmesi yönünde Washington üzerinde baskıyı sürdürme hem de içeride iktidarın destek kolonlarını sağlam tutma aracı olarak duruyor.
Fakat bu manevranın İdlib bağlantılı baskıları sonuna kadar savuşturması mümkün değil. 2019’dan beri “İdlib’e karşılık Tel Rıfat ve Menbic” pazarlığına yanaşmayan Rusya’nın yeni bir Türk operasyonuna yeşil ışık yakması beklenmiyor. Suriye açısından meseleye bakıldığında durum gayet kritik:
-Tel Rıfat Türk ordusu ve yedeğindeki milislerin eline geçerse Halep yeniden saldırılara açık hâle gelebilir.
-Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerindeki güçlerin Tel Rıfat koridoruyla birleşmesi Şam karşıtı cepheyi yeniden büyütebilir.
-Tel Rıfat’tan sonra Menbic’in de el değiştirmesi Fırat’ın batısının tamamen Türkiye’nin kontrolüne girmesi anlamına geliyor.
-Türk ordusunun Tel Rıfat’a girmesi Şii beldelerinin Halep’e ulaşımlarını tehlikeye atabilir. Bu ihtimal Hizbullah ve İran destekli Şii güçleri potansiyel direnç kaynağı hâline getiriyor.
-Tel Rıfat senaryosu yürüdüğünde Suriye devletinin elde ettiği stratejik kazanımlar tehlikeye girebilir. Türkiye’yi bu bölgelerden çıkarmak da iyice zorlaşabilir.
-Sadece Türk ordusunun M-4 güzergâhından çekilmesine karşı Tel Rıfat’ta saha hâkimiyetini çok etkilemeyen kısmi bir operasyona yeşil ışık yakılabileceği seçeneği üzerinde duruluyor. Suriye ve müttefiklerinin Tel Rıfat’a atfettiği önem ortadayken bu konuda atılacak geri adım muhtemelen Erdoğan’ın sahadaki durumu değiştirecek önemli bir adım atmasını gerektiriyor.
Al Monitor / 16.10.21