Taliban, Afganistan’ın ve dolayısıyla bütün dünyanın bir gerçeği artık.
Örgüt birçok ülkenin terör listesinde ancak aynı zamanda birçok ülkenin başkentlerinde ağırlanıyor veya müzakere masalarının diğer tarafında oturuyor. Üstelik bahsettiğimiz ülkeler ABD, Rusya, Çin, İran gibi küresel veya bölgesel güçler. Her bir ülkenin Afganistan’da çıkarları veya Afganistan üzerinden Asya Pasifik’te hesapları var. Haliyle Afganistan’ı kimin yönettiği değil, mümkün olabildiğince ‘istikrara’ kavuşturulması elzem.
İstikrarın da çeşitleri var elbette. Ülke içinde demokratik, çoğulcu, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğünü sindirmiş sistem kurmak gibi Afganlılar için istikrar sağlayabilecek yönetimlerin başa gelmeleri bahsettiğimiz ülkelerin önceliği değil, gerçekçi olmak gerekirse asla da olmayacak!
Bu nedenle, bir taraftan Taliban’ı terör listesinde tutup diğer taraftan uluslararası meşruiyet kazanması için müzakere dahil bütün kanalları açan ülkeler açısından istikrar, sıcak çatışmanın olmadığı, ticari ve diplomatik anlaşmaların yapılabileceği tek muhatabın bulunduğu, sınırlarından terörün ve kaosun taşmadığı şartların sağlanması.
Taliban gibi vahşi bir örgütle on yıllardır yaşayan Afganların her an kapı çalınabilir korkusuyla, yarın ne olacak tedirginliği ile seslerini duyurmaya çalışmaları da ne yazık ki birçok ülke tarafından insani dram olarak değil göç riski ile değerlendiriliyor hâlâ.
Afganistan’da Suriye’de olduğu gibi herkese sınırların açılması gibi bir eğilim de söz konusu olmadı. Suriye ve genel olarak Arap Ayaklanması’ndan ‘ders!’ aldıklarından değil. O zaman konjonktür farklıydı, akın akın sınırlardan Türkiye’ye, İtalya’ya, Yunanistan’a geçen insanların sayıca fazla olmaları vekalet savaşının meşruiyetini ve daha da sertleştirilmesi gerektiğini kanıtlayan en önemli göstergelerdi.
Halbuki Afganistan’da ‘insani dram’ yaşayanların eğitimli, dil bilen, ABD başta olmak üzere yabancı ülkelerle çalışmış Afganlarla sınırlı olduğunu gördük. Kabil dışındaki bölgeler bir tarafa Kabil kırsalında bile ne olduğunu yerel halkın aktarabildiği az sayıda görüntüyle, veriyle anlamaya çalışıyoruz hâlâ.
Daha Kabil Havalimanındaki kaos yatışmamışken bütün dünya Afganistan’daki yer altı kaynaklarını, mesela geleceğin petrolü sayılan lityum yataklarını konuşmaya başladı. Elbette “Taliban’a bu kaynakların Afganistan’ın kalkınması ve Afgan halkının çıkarları doğrultusunda kullanılması yönünde baskı yapılmalı” gibi yaklaşımlarla değil; ABD en az 1 trilyon dolar harcamışken yer altı kaynakları için anlaşmalar yapan meğerse Çin imiş gibi tartışmalarla…
ABD en az 1 trilyon doları Afganistan’ın kalkınması için harcamış gibi, Taliban her geçen gün gücüne güç katarken sınırın diğer tarafındaki Çin’in, Rusya’nın bundan haberi yokmuş gibi “Taliban güçlenip ülkenin yönetimini ele geçirecek hale gelmiş, biz de çıkarlarımız doğrultusunda mecburen şartlara göre hareket edeceğiz” vurgulu açıklamalar dinliyoruz günlerdir.
Ülke yönetimlerine kalsa Taliban’ın sicilini örtbas edip karşılıklı el sıkışmaya başlarlardı ancak neyse ki, iyi kötü bir uluslararası sivil kamuoyu, sivil toplum örgütleri, sosyal medya üzerinden devam eden küresel bir dayanışma var. Bu sayede otoriter yönetimler bile Taliban ile ilişkilerini bu tepkileri göz önüne alarak şekillendirmek zorunda hissedip zamana yaymayı tercih ediyor.
Nitekim, Taliban siyasi büro sözcüsünün geçtiğimiz gün düzenlediği basın toplantısında söyledikleri büyük ölçüde bu tepkilerin sonucuydu.
Sözcü kadınların ‘Belli düzenlemeler yapılması şartı ile’ çalışabileceğini, önceki yönetim yanlıları ve unsurları ile iş birliği yapmaya hazır olduklarını, ülkedeki bütün yabancı elçiliklerin ve misyonların güvenliklerini garanti ettiklerini, bütün ülkelerle iyi ilişkiler kurmak istediklerini söyledi.
Sözcünün Afganistan içinde korkuyla bekleyen insanları ve “Değiştiğine inanıyoruz ama yine de biraz bekleyelim” yaklaşımı sergileyen birçok ülkeyi yatıştırmayı amaçladığı açık. Afganlıların Taliban korkusu birkaç cümle ile yok olacak gibi değil elbette ancak birçok ülkenin rahatladığı kesin!
Peki Taliban gerçekten değişir mi?
Taliban üst yönetiminin, ağızlarından çıkan her kelimeden hiç ama hiç hazzetmedikleri yüzlerinden okunuyor olsa da siyaset bu; o koltuklara gözlerini dikenlerin tavizler vermesi gerekiyorsa verirler ve Taliban da verecek.
Ancak mesela kadınların çalışması, kız çocuklarının okullara devam etmesi konusunda vaatlerini pratikte koruyacaklar mı? Yani, dünya kamuoyunun ilgisinin yavaş yavaş çekilmeye başlamasını bekleyip kadın çalışanlara, kız öğrencilere saldırılar organize edip ‘Sizi koruyamıyoruz, evinize dönün’ derler mi? Yoksa, biz kadınlara iş, kız çocuklarına eğitim vadettik ve sözümüzün gerektirdiği korumayı da sağlamakla da yükümlüyüz derler mi? Böyle bir olasılığın varlığına bile inanmakta zorlanıyor insan!
Taliban’a Afganistan içinde farklı kesimlerden, özellikle de büyük şehirlere göre çok geri kalmış, taşradan destek sağlayan bir başka önemli sorun daha var. Taliban, Kabil hükümetinin, ordunun, kamu kurumlarının birkaç haftada çözülmesine sebep olan kronik yolsuzluk gibi sorunlara el atacak mı? Eski yönetim unsurları ile yapılan görüşmelere bakılırsa Taliban’ın temas kurduğu isimlerin sicillerinin pek temiz olmadığı, Taliban’ın kendini gölgelemek niyetiyle iş birliği yapmak istediği tarafların tekrar başa gelmesi ülkenin kalkınmasına pek de katkı yapacak gibi görünmüyor.
Taliban’ın üst yönetimi değişim konusunda çok samimi ve kararlı olsa bile bunu alt kadrolarına, militanlarına nasıl anlatacak?
Nitekim, Taliban’dan yapılan “Militanlarımız kadınlara nasıl davranılacağını bilmiyor. Bir süre evinizde kalın” açıklamasının gerçeklik payı oldukça yüksek.
Taliban homojen bir örgüt olmadığı gibi militanlarının çok büyük kısmının okuma yazması bile olmadığını, ülkenin fakir kesimlerden gelen, yine çok büyük kısmının hayatlarında büyük şehirlere gitmedikleri, kendi ailelerindeki kadınlarla ilişkilerinin çok ama çok sınırlı olduğu gibi gerçekler de var.
Ayrıca Afganistan gibi kaosun on yıllara yayıldığı ülkelerde silah ve uyuşturucu başta olmak üzere her türlü ürünün, ihtiyacın tedarik, nakil ve dağıtımı tamamen illegal ağlarla sağlanır. Bu da yıllar içinde tekelleşmiş çıkar amacıyla bir araya gelmiş organizasyonlara, ailelere, aşiretlere vs. güç ve para sağlar. Afganistan bu ağların komşu ülkelere de sarktığı, derinleştiği ülkelerden biri. Yine bu ağların ellerindeki gücü kolay kolay bırakmayacağı açık.
Taliban, homojen değil demiştik ya; Kabil’de kameralar karşısında bütün dünyayı ikna etmeye çalışan üst yönetimin başkent kırsalından itibaren ülke çapında militanlara sözünü nasıl dinleteceği tamamen meçhul.
Velhasıl Afganistan’ı daha uzunca bir süre konuşacağız ancak şimdiye kadar tek bir liderlik kadrosuna bağlı örgüt olarak gördüğümüz Taliban’ın üst kadrosunun değişim mesajlarının samimiyeti kadar farklı senaryoları da tartışmak gerekiyor. Taliban’ın gerçekten bölünmesi veya üst yönetim ile militan kadroları arasında ilişki kesilmiş gibi bir senaryo da oldukça mümkün.
Her hâlükârda Afganistan’ın yeni bir kaosa yuvarlanması ihtimali düze çıkması ihtimalinden çok daha yüksek.
Evrensel / 26.08.21