ABD'nin Avrupa Kuvvetleri Komutanı Tod Wolters’ın 30 Ocak’ta İdlib dosyasıyla Ankara’ya gelmesinin ardından Türkiye, “Serakıp geçilmez” diyen bir tavırla İdlib’e takviye güç sevkiyatına başladı. Serakıp yakınlarında yedisi asker sekiz Türk’ün öldüğü saldırıdan sonra Türkiye, 12 askeri gözlem noktasıyla belirlenmiş ateşkes hattına dönülmesini müdahale tehditleri eşliğinde beklerken Suriye ordusu aldırış etmeden bir hafta içinde 100’e yakın yerin kontrolünü ele aldı. M-4 ve M-5 otoyollarının kesişme noktasında bulunan Serakıp, doğu istikameti Türk ordusu tarafından kesildiği için hükümet güçlerinin güneyden batıya bir yay hareketiyle hızlıca el değiştirdi. Böylece 8 Şubat itibarıyla Türkiye’nin son hamlede kurduğu üç kontrol noktası dâhil toplam yedi Türk askeri üssü kuşatma altında kaldı.
Buna karşın Türkiye, yüzlerce araçlık konvoy halinde Suriye’ye takviye güç göndermeye devam ediyor. Bir iddiaya göre Türk istihbaratı muhalif cepheden 40 komutanla Reyhanlı’da bir toplantı daha yapıp “Moskova ile görüşmelerin başarısız olduğunu ve en kötü senaryoya hazırlanmaları gerektiğini” bildirdi. Toplantıya katılan bir kaynak Reuters’a, İdlib kent merkezinin kırmızı çizgi olduğunu söyledi.
Fırat’ın batısındaki bu gelişmelerin Fırat’ın doğusuna yansımaları olurken Kürtler de sessizce olası senaryolara hazırlanıyor. İdlib’deki tırmanışa paralel olarak Türkiye destekli Suriye Ulusal Ordusu, Tel Abyad ve Rasulayn hattında saldırıya geçti. Bunları göğüslemekte zorlanmayan Kürtler, şimdi daha geniş çerçevede Rusya ile Türkiye arasındaki ortaklık sarsılırsa bunu nasıl avantaja çevireceklerinin hesabını yapıyor.
Türkiye’nin tam teşekküllü bir savaşa hazırlandığına dair yarattığı izlenim, Kürtleri Fırat’ın batısında Suriye ordusu ile birlikte Afrin’i kurtaracak bir harekâta katılma ihtimalini değerlendirmeye sevk ediyor. Kürtlerin odak noktası Afrin. Al-Monitor’un Suriyeli Kürt kaynaklardan edindiği bilgilere göre yapılan değerlendirmelerde şu hususlar öne çıkıyor:
- Kürtler, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı ile Fırat’ın doğusuna girmesinden önemli dersler çıkardı. ABD’ye fazla güvenmenin hata olduğu, Rusya’nın ihmal edilmemesi gerektiği ve çözümün ancak Şam’la müzakerelerle mümkün olduğu kanaati daha da güçlendi.
- Suriye’nin kuzeydoğusunda Rimelan, Haseke ve Deyrizor hattında petrol bölgelerine odaklanan ABD ile bağları koparmadan Rusya’ya daha fazla alan açma yaklaşımı bir süreden beri pratikte de karşılık buluyor. ABD’den boşalan yerlere yerleşen Rusya’ya yeni bir üs verilmesi gündemde. Bu sayede Rusya’nın Şam üzerinde Kürtler lehine baskı kurmasının mümkün olabileceği öngörülüyor.
- İdlib’deki çatışmaların Rusya ile Türkiye arasındaki ortaklığı bitirme noktasına varması hâlinde Kürtler için yeni bir manevra alanı açılabilir. Dışlanmayan ihtimal şu: İdlib’deki çatışmalar Suriye ordusu ile Türkiye arasında bir savaşa dönüşürse, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) veya Halk Savunma Birlikleri (YPG) hükümet güçleriyle omuz omuza verebilir. Bu durumda, İdlib cephesine ilaveten Tel Rıfat ve Menbiç'ten Azez-Cerablus-El Bab üçgenini kontrol eden Fırat Kalkanı bölgesine yönelik yeni cepheler açılabilir. Fırat’ın doğusunda Türk ordusu ve Suriye Ulusal Ordusu’nun bulunduğu alanlarda da hareketliliğin tırmanması senaryo dâhilinde.
- Bütün bunların olması, Rusya’nın SDG ile Şam yönetimi arasında başlattığı ve sadece ordunun belli yerlerde Türkiye-Suriye sınırlarına dönmesini sağlayan diyalog sürecinin somut bir müzakereye dönüşmesine bağlı. Eğer beklenen savaş çıkmaz da Suriye ordusu Afrin’e ulaşırsa Kürtler o aşamada da operasyona ortak olabilir. Rusya zaten hâlihazırda Afrin’i kontrol eden Türkiye destekli gruplara yönelik Kürtlerin operasyonlarının önünü örtülü olarak açıyor.
Sahadaki kızışma Türk-Rus ilişkilerini gerilim hattına sokarsa Moskova’nın Türkiye’ye güvenli operasyon alanları açan stratejisi sona erebilir. Bu güvenli operasyon imkânı Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı harekâtlarında olduğu gibi hava savunma sisteminin Türk uçaklarına karşı köreltilmesi, Türkiye ve Suriye ordusunun kafa kafaya gelmesinin önlenmesi, hükümet yanlısı milis güçlerinin dizginlenmesi ve asimetrik yanıt riskinin azaltılmasını içeriyor. Ortak koordinasyon merkezleri sayesinde işleyen fren mekanizmalarının devre dışı kalması Türk ordusunun bulunduğu bütün noktalarda sürpriz gelişmelerin önünü açar.
Ancak Türkiye ve Rusya, M-4 ve M-5 otoyollarının açılması sonrasında yeni bir ateşkes hattı üzerinde uzlaşı sağlarsa Moskova, Kürtler konusunda Ankara’nın hassasiyetlerini dikkate alan eski stratejisine dönebilir. Bu da Kürtlerin yeniden bekleme odasına alınması anlamına geliyor. Beri tarafta Rusya’nın İdlib’e karşılık Türkiye’nin Kobani’ye planladığı askeri harekâtın önünü açacağına dair senaryo da Kürtler arasında bir süredir ciddiye alınıyordu. Ancak İdlib’deki hızlı değişim bu senaryonun olabilirliğini düşürdü.
Kürtlerin şu aşamada çok konuşmak istemediği bir başka boyut da sahada hızla gelişiyor: ABD’nin Suriye’de kalmak, İsrail’in de Suriye’yi vurmak için gerekçe yaptığı İran, bir süre öncesine kadar profilini düşürmüştü. Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sonrasında Irak ve Suriye’deki Amerikan askeri varlığına son vermeyi bir "intikam stratesjisi" olarak benimseyen İran, batı Halep ve İdlib cephesine geri döndü. Hizbullah’ın yanı sıra Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı ile Afgan-Hazaralardan oluşan Fatimuyyan Tugayı son operasyonlara etkili bir şekilde katılıyor.
Dini lider Ali Hamaney’in dış politika danışmanı Ali Ekber Velayeti 30 Ocak’taki açıklamasında hükümet güçlerinin İdlib’den sonra Fırat’ın doğusuna geçip Amerikan güçlerini defedeceğinden bahsetti.
Bu strateji Kürtleri yakından ilgilendiriyor. ABD’den uzaklaştırıp Şam’a yaklaştıracaksa Kürtlerin taleplerinin “makul düzeyde” karşılanması İran’ın itiraz etmeyeceği bir seçenek. İran kendi Kürt sorununa rağmen Suriye krizi boyunca Kürtlerle ilişkilerinde dikkatli bir seyir izledi. Rusya sıcak cephelerin kapanması ve yeniden inşa sürecine geçilmesi için Ankara’nın Şam’la yeni bir başlangıç yapmasını kestirme yol olarak görürken İran, Moskova’nın Türkiye’ye fazla alan açmasından rahatsız. Ankara’nın Kürtlerle ilgili koşulları Rusya’nın çıkış stratejisinin önünü tıkıyor.
Tahran ise Ankara’nın hassasiyetlerinin ötesinde Kürtlerin bir şekilde Şam’ın hesabına yazılmasında ısrarlı. Özellikle Kandil Dağı’ndaki PKK kadroları çözüm adresini Şam olarak belirlerken Rusya kadar İran faktörünü de dikkate alıyorlar.
Ancak SDG, ABD’yle ortaklıktan uzaklaşmazsa İdlib senaryosunun bu kez Kürtlere rağmen Fırat’ın doğusunda tekrarlanma riski beliriyor. Velayeti’nin sözleri bu bakımdan önemli.
Bütün bunların ötesinde Kürtlerin içinde bulunduğu psikolojik havayı betimleyen tek şey “belirsizlik”. O yüzden Kürt hareketinden hiç kimse genel ifadeler dışında açık bir tutum deklare etmek istemiyor.
Al-Monitör / 11.02.20