Eylül ayı başında Orta Vadeli Program’ın Resmî Gazete’de yayınlanması ile 2025 bütçesinin belli başlı yönleri zaten ortaya çıkmıştı. Ekim ayı ortalarında meclise sunulan bütçe tasarısı üzerine görüşmeler halen komisyonlarda devam ediyor. Kasım ayı sonunda ise komisyon görüşmeleri sonuçlanacak ve bütçe taslağı onaylanmak üzere TBMM Genel Kurulu’na getirilecek.
Peki ama bu bütçe taslağını kim hazırlıyor, kim onaylıyor? Başlarken sorulması gereken en önemli soru bu. Zira devlet bütçeleri sadece emeği ile geçinen milyonların gözünü korkutan devasa rakamlardan ibaret değil. O rakamlar gelirlerin nerelerden toplanacağına ve harcamalarının nerelere yapılacağına, dolayısıyla içinde yaşadığımız düzene dair çok şey anlatıyor. Hazırlayanların ve onaylayanların sınıfsal kimlik ve tercihleri bütçeye rengini veriyor.
2025 bütçe taslağına rengini veren de bir kez daha sermaye sınıfının çıkarları olmuştur. Dahası, AKP şefi “IMF’ye borcumuz kalmadı” masalını anlatmayı çok sevse de, bütçe taslağı açıkça IMF telkinleri ile hazırlanmıştır. IMF’nin Ekim ayında yayınlanan Türkiye raporunda, kemer sıkma politikalarına devam edilmesi ve ücretlere hedef enflasyon üzerinden zam yapılması gerektiği açıkça ifade edilmişti. Bütçe taslağı da IMF’yi ikiletmeden bir kez daha enflasyonu düşürmenin temel hedef olduğunu öne sürdü. Ve ücret artışlarının enflasyonun temel sebebi olduğu yalanını ortaya attı. Hazırlanan taslağa göre, 2025 yılında asgari ücret artışı başta olmak üzere tüm ekonomik politikalara yön veren işte bu “efsane” olacak. Sözün özü hazırlayanlar, salık verenler ve onaylayacak olanlar emekçiye düşmanlıkta, sermaye sınıfına hizmette bir kez daha birleşmişlerdir.
Bu düşmanlık rakamlara bakıldığında çok daha açık bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Taslakta 2025 yılı bütçesi 14,4 trilyon olarak öngörülüyor. Hedeflenen vergi geliri ise 11,1 trilyon lira. 2024 yılı için bu hedef 7,4 trilyon idi. Yani bütçe taslağını hazırlayanlar vergi gelirlerinde yaklaşık yüzde 48 oranında bir artış öngörüyorlar.
Toplanması planlanan verginin yüzde 19’unu, yani 2,13 trilyonunu ücretli çalışanlardan kesilecek gelir vergisi oluşturuyor. Ayrıca 3,6 trilyon civarında KDV, 2,12 trilyon civarında ise ÖTV toplanması hedefleniyor. Harç ve cezaların dahil olduğu diğer vergi kalemlerinden ise 1,65 trilyon vergi toplanması bekleniyor. Kısacası, gelirlerin yaklaşık yüzde 80’inin emeği ile geçinen işçi ve emekçilerin sırtından karşılanması planlanıyor. Aralarında holdinglerin, devasa finans kuruluşlarının olduğu bir milyon şirketten toplanması beklenen vergi geliri ise 1,64 trilyon lira. Dahası bu şirketler için yaklaşık 2 trilyon lira vergi affı ve teşvik planlanıyor. Bütçe taslağının sadece gelir kalemleri bile, onu hazırlayanların sınıfsal kimlik ve tercihlerini ortaya sermeye yetiyor.
Ama yine de biz bir de devleti yönetenlerin toplayacakları vergileri nerelere harcamayı planladıklarına bakalım. Zira bizlere, bu vergilerin “halka hizmet” etmek için toplandığı ve yol, su, elektrik vb. olarak geri döneceği masalı anlatılıyor.
Toplanacak vergilerin yüzde 18’i sermaye sınıfına tanınan muafiyet ve ayrıcalıkları finanse etmek için harcanacak. Yüzde 15’i savunma ve güvenlik harcamaları adı altında silah tekellerine peşkeş çekilecek. Yüzde 2’si hazine garantili ödemeler adı altında Kamu-Özel İşbirliği Projeleri’ne harcanacak. Ve yüzde 17,5’i faiz ödemeleri için kullanılacak. Her vesileyle “IMF’ye borcu bitirdik!” diyenler, işçi ve emekçilerden toplandıkları verginin neredeyse 2 trilyon lirasını aldıkları borçların sadece faizini ödemek için kullanacaklar.
Dikkat edilirse, hazırlanan bütçe taslağının yol, su ve elektrik olarak geri dönen kısmına halen gelemedik. Ama burada çok daha çarpıcı bir gerçek var. Toplam bütçe giderleri yüzde 33, sadece faiz ödemeleri yüzde 55 oranında artarken, kamu harcamaları taslağın azalan tek kalemini oluşturuyor. 2024 yılında yüzde 14,4 olan kamu harcamalarının bütçe giderleri içindeki payının 2025 yılında yüzde 10,65’e gerileyerek 1,5 trilyon civarında gerçekleşmesi hedefleniyor.
Düşününüz ki, toplanacak vergi gelirleri yüzde 48 oranında artarken, sadece bordrolu çalışanlardan toplanan gelir vergisi yüzde 79 oranında artacak. Toplanacak KDV miktarı yüzde 81, ÖTV miktarı yüzde 51 oranında artacak. Ama kapitalistlerden toplanan kurumlar vergisindeki artış sadece yüzde 28 olacak.
Bu bütçe taslağını hazırlayanların enflasyon hedefi ise yüzde 33. Buna rağmen, tam bir arsızlıkla kameraların karşısına geçecekler ve enflasyonun talep enflasyonu olduğunu, ücret artışlarından kaynaklandığını iddia edecekler. Ve sadece birkaç hafta sonra asgari ücret görüşmelerinde bu masalı papağan gibi tekrarlayarak, yüzde 20 civarında bir zam dayatması ile işçi ve emekçilerin karşısına çıkacaklar. Ortaya serilen, neresinden tutsanız elinizde kalan bir ikiyüzlülük tablosudur.
Önümüzdeki günlerde yasalaşması planlanan bütçe taslağı sermaye sınıfına hizmet etmeyi esas alan emek düşmanı bir bütçedir. Yapılması gereken ise savaşa, ranta, sermayeye kaynak aktarmaya dayalı bütçe politikalarına son verilmesi için mücadele etmektir. Bütçenin işçi ve emekçilerin ihtiyaç ve taleplerini esas alacak şekilde hazırlanması için mücadele, sınıf mücadelesinin önemli başlıklarından biri olmalıdır.
Bu doğrultuda;
* Bütçede kamu hizmetlerine ayrılan pay büyütülmelidir. Eğitim, sağlık ve barınma başta olmak üzere kamu hizmetleri ücretsiz olmalıdır.
* Dolaylı vergiler kaldırılmalı, bordrolu çalışanlardan alınan gelir vergisi oranları düşürülmeli ve sabitlenmelidir.
* Bütçede kapitalistlere tanınan ayrıcalıklara son verilmeli, artan oranlı servet vergisi uygulaması hayata geçirilmelidir.
* Kamu kaynaklarının Kamu Özel İşbirliği Projeleri adı altında kapitalistlere peşkeş çekilmesine son verilmelidir.
* Silahlanma politikalarına son verilmeli, yoksulluk ve işsizlikle mücadele başta olmak üzere toplumsal ihtiyaçlar öncelikli olmalıdır.
* Bütçenin kapalı kapılar ardında hazırlanması ve yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali onaylanması kabul edilmez. Bütçe görüşmeleri sırasında işçi sınıfı örgütlülükleri ile kendi taleplerini görünür kılmalı, sürece müdahil olmalıdır.
Sermayeye değil, emekçiye bütçe!
Emeğin Kurtuluşu’nun 44. sayısından alınmıştır…