İktidarın uzun zamandır uyguladığı, hiçbir muhalif sesin yükselmemesine yönelik ‘çıt çıkmayacak’ politikasının yargıya da sirayet ettiğinin son örneğini, 10 Ekim Katliamı’nın yargılanır gibi yapıldığı Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gördük. Yakınlarını kaybedenlerin adalet talebi, mahkemeye atanan yeni heyetin duruşmayı sonlandırmasıyla sonuçlandı.
Oysaki yapılan zaten bir yargılama değil, sanıklardan biri hariç hepsi “firari” ve bulunmaya da niyetleri yok. Niyet onlara ait değil tabii, yoksa devlet pekâlâ nerede olduklarını kamp kamp biliyor ancak mahkeme önüne çıkarılmaları çok uzak bir ihtimal.
Geçen haftaki son duruşmada müştekilerin avukatları sordu:
“Feminist Gece Yürüyüşüne katılan maskeli kadınları yüz tanıma sistemiyle teşhis edip gözaltına alan Emniyet, yüzleri açık boy fotoğrafları olan IŞİD’lilerin kimliğini 5,5 yıldır nasıl teşhis edemiyor? İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun sözleriyle ‘100 bin kişi içinden 10 kişiyi çekip alabilecek nitelikteki mükemmel teknoloji’ firari sanıkların tespiti ve yakalanmasını sağlamak için neden kullanılmıyor?”
Halbuki dava dosyasına geçen yıl giren yeni belgelere göre, katliamın planlayıcısı İlhami Balı ve diğer üç IŞİD üyesinin yurt dışındaki kamplarda olduğu tespit edilmişti. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 24 Mart 2020 tarihli ve “gizli” ibaresi ile 81 il emniyet müdürlüklerine gönderdiği yazıda, BM–Unicef Kampı, Hamam El Ali Kampı, Peşmerge güçlerinin ellerinde bulunan kamplar, Irak Ordusu Kampı, Türkiye Konsoloslukları, Medruka Kampı, PKK/KCK-YPG-PYD kamplarında bulunanlara ilişkin bilgiler yer alıyordu.
Bu belgelerde, davanın firari sanıklarından dördünün, listelenen kamplarda yer aldığı belirtiliyordu: Mustafa Delibaşlar SDG, Fadile Delibaşlar Roj, Cebrail Kaya SDG, İlhami Balı da adı belirtilmeyen (ancak bilinen) bir kamptaydı.
Katliamda yakınlarını kaybedenlerin avukatları, İlhami Balı’nın hangi kampta olduğunun belirlenmesini ve belgelerin tamamının dosyaya girmesini talep etti. Bir yıl geçti, ses yok.
Davanın başından beri soru değişmedi: Sanıklar neden yakalanmıyor?
Cevap, yine aynı mahkeme salonunda verildi.
Daha önce de heyetin, hakkında “IŞİD propagandasından” suç duyurusu yaptığı sanık avukatı Heyam Fidan son duruşmada da IŞİD’lileri “zulüm altında bulunan Müslümanları savunmak için savaşmaya giden mücahidler” olarak tanımladı.
Bununla da kalmadı, “Deniz Gezmiş’in idam edilmiş bir terörist olmasına rağmen kahramanlaştırıldığını ama solculara karşı mücadele eden Müslümanların terörist olarak gösterildiğini” söyledi, “Ülkelere terör ihraç eden terörist Che Guevara kahramanlaştırılırken Müslümanlara terörist deniyor” dedi.
Heyam Fidan katliamda ölen ve yaralananların avukatlarının da “HDP’yi savunmaya gideceklerini” söyleyerek zihniyetini ve “neye karşı savaştıklarını” açıkça ortaya koydu. Ailelerin avukatlarından Murat Kemal Gündüz ise bir kez daha istihbarattan istenilen bilgilerin gizlilik sebebiyle gönderilmemesinin hukuksuz olduğunu belirterek mahkemenin tekrardan bilgileri göndermeyen kurumlara müzekkere yazmasını talep etti.
Diğer tüm toplu katliam davalarında olduğu gibi, mahkeme bu istekleri kabul etse dahi - ki etmiyor - yıllarca sürecek bir yazışma trafiğinin sonucunda “Belgeler kayıp/gizli/bizde yok” cevaplarının alınacağını biliyoruz. Bildiğimiz diğer konu ise avukat Heyam Fidan’ın anlattığı gibi, burada 103 kişinin katledildiği bir saldırı yargılanmıyor, devletçe “düşman” görülene karşı bir mücadele yürütülüyor.
BirGün / 23.03.21