BM Genel Kuruluna katılmak üzere gittiği New York’ta ABD Başkanı Biden’dan randevu alamayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yarın Rusya Devlet Başkanı Putin ile baş başa bir görüşme gerçekleştirecek.
New York dönüşü Biden’dan randevu alamamanın hayal kırklığını “Ben şu ana kadar Amerika’daki liderlerin hiçbiri ile böyle bir konum yaşamadım” sözleriyle ortaya koyan Erdoğan, 29 Eylül’de Putin’le yapacağı görüşme için de “Sayın Putin’le sadece ikili görüşme yapacağız (…) Kimseyi üçüncü bir şahıs olarak yanımıza almadan bu görüşmeyi yaparken orada tabii Türkiye-Rusya ilişkilerinde önemli bir karara da varacağız” açıklamasını yaptı.
Erdoğan’ın Putin ile baş başa görüşme ve Türkiye-Rusya ilişkilerinde önemli kararlar alma vurgusu Biden’ın tutumuna bir tepki ve ABD’ye verilmiş bir mesaj olarak anlam kazanıyor.
Erdoğan, ABD’de CBS News televizyonuna verdiği röportajda da Biden yönetiminin tutumunda etkili olan Rusya’dan S-400 savunma sisteminin alınması konusunda “Sen bana Patriot vermeyeceksin. Benim hangi ülkeden, hangi savunma sistemini almama da müdahale edeceksin. Böyle bir şey olamaz” diyor ve S-400’lerin ikinci partisinin de alınacağını söylüyor. Patriot ya da S-400, emperyalistlerden alınan silahların ülke savunmasına değil emperyalistlere bağımlılığı arttırmaya hizmet ettiği gerçeği bir tarafa, Erdoğan’ın bu sözleri aslında Biden yönetimi ile uzlaşmak istediğini de ortaya koyuyor.
Hatırlanırsa Erdoğan, 14 Haziran’da Biden ile yaptığı görüşme sonrasında da bu görüşmenin “iki müttefike ve stratejik ortağa yakışır şekilde” gerçekleştirildiği ve “Ortak hedefler doğrultusunda Biden’la iş birliğini arttıracaklarını” söylemişti. Erdoğan’ın ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi sonrasında Kabil havaalanının güvenliğinin Türkiye tarafından sağlanması konusunda istekli olması, Biden’ın da bu görüşmeden memnun ayrılmasına ve iki ülke yönetimleri arasındaki diğer sorunların ertelenmesine yol açmıştı. Fakat Taliban’ın Afganistan’da beklenenden hızlı biçimde yönetimi ele geçirmesi, bu konudaki hesapları da boşa düşürmüştü.
Gelinen yerde Biden yönetimi, Erdoğan iktidarının S-400’ler ve Rusya ile ilişkiler konusunda ortaya koyduğu tutumu, ABD ve NATO’nun Rusya’yı “yakın tehdit” olarak tanımlayan stratejisi bakımından sorunlu buluyor. Yine başta Suriye Kürtleriyle sürdürülen iş birliği olmak üzere İsrail ve körfezdeki Arap rejimlerle ilişkiler konusunda da Erdoğan iktidarının tutumunun ABD’nin Ortadoğu politikası için bir ayak bağı oluşturduğunu düşünüyor. Erdoğan bir ‘prestij’ meselesi haline getirdiği halde görüşme için randevu vermeyen Biden, Erdoğan iktidarına ABD’nin politik eksenine bağlanmayı dayatıyor.
Böylesi bir siyasi tabloda Erdoğan’ın Putin’le baş başa yapacağı görüşme, ABD’ye karşı Rusya kartını oynaması olarak yorumlanıyor.
Peki, gerçekten Erdoğan bugün ABD’ye karşı Rusya kartını oynayabilecek durumda mı?
Öncelikle Erdoğan’ın “Dostum Putin” ile iyi ilişkilerinin ne zaman ve hangi koşullarda geliştiğine dönüp bakmak gerekiyor.
Erdoğan iktidarı ile Rusya arasındaki iyi ilişkiler, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ABD ile ilişkilerin oldukça gerilimli olduğu ve ABD’nin Suriye’de IŞİD’e karşı operasyonları Erdoğan iktidarı ve desteklediği cihatçı gruplar yerine Suriye Kürtleri ile birlikte yürütme kararı alması sonrasında başlamıştı.
Putin yönetimi için Erdoğan iktidarı ile iş birliği, her şeyden önce bölgede ABD’yi NATO üyesi Türkiye ile karşı karşıya getirme ve ABD planlarını bozma bakımından önemli bir fırsattı. Üstelik Erdoğan iktidarının operasyon tehdidi, Suriye Kürtleri üzerinde baskı kurma ve onları Suriye yönetimi ile uzlaştırma bakımından da oldukça işlevsel bir durum yaratıyordu. Ayrıca bu iş birliği Halep başta olmak üzere Suriye’deki cihatçı çetelerin tasfiyesinde Erdoğan iktidarının kolaylaştırıcı bir rol oynamasını sağlıyordu.
Rusya ile kurulan ilişkiler Erdoğan iktidarına Suriye Kürtlerine karşı operasyonlar yapma ve ele geçirilen bölgelerde cihatçı çetelerle iş birliğini sürdürme olanağını sağladı. Ancak Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı İlnur Çevik’in “Rusya hava sahasını açmasaydı bırakın el Bab’a, Afrin’e girmeyi, insansız hava aracı bile kaldıramazdık” sözleri, bu iş birliğinin asıl olarak kimin çıkarlarına hizmet ettiğini bütün açıklığı ile ortaya koyuyordu.
Öte yandan yarın yapılacak görüşme öncesinde Rusya cephesinden yapılan açıklamalar, bu kez oldukça sıkışık olan Erdoğan’ın eline yeni kozlar vermek bir tarafa bu sıkışmışlığın yeni dayatmalar için fırsata dönüştürüleceğine işaret ediyor.
Bilindiği gibi, Erdoğan iktidarı Kırım’ın referandumla Rusya’ya katılmasını ‘ilhak’ olarak görüyor ve bu tutum Rusya’yı rahatsız ediyor. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova Erdoğan iktidarının Kırım konusundaki tutumundan duyulan rahatsızlığı, “Bu tutum devam ederse bizim de Türkiye’deki benzer sorunlara dikkat göstermemiz gerekecektir” uyarısı ile Kürt sorununu işaret ederek ortaya koymuştu.
Yine Rusya, Kanal İstanbul tartışması üzerinden Montrö Anlaşması’nın revize edilmesini ve Karadeniz’e kıyıdaş ülkeler için yeni tehdit oluşturulmasını kabul etmeyeceğini açıklamıştı.
Ancak yarın gerçekleştirilecek görüşme öncesinde yapılan açıklamalar, Rusya’nın önceliğinin Erdoğan iktidarından İdlib ve Suriye konusunda yeni tavizler istemek olacağını gösteriyor.
Önce 13 Eylül’de Suriye Devlet Başkanı Esad’ı Moskova’da ağırlayan Putin, “Suriye’de en büyük sorun yabancı güçlerin varlığı” diyerek ABD ve Türkiye’yi işaret etti. Ardından Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad “İhtiyaç duyduğumuz şey, Türkiye devletini, Suriye topraklarındaki yasa dışı varlığını çekmeye mecbur etmek ve topraklarımızdaki hakimiyetine son vermektir” diyerek yapılacak görüşmeye dair beklentilerini ortaya koydu. Bu açıklamayı Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un, Putin-Erdoğan görüşmesinde “Türkiye’nin İdlib’de yükümlülüğünü nasıl yerine getirmekte olduğu konusu etraflıca ele alınacak. Yükümlülük yavaş bir şekilde yerine getiriliyor, bu açık” açıklaması takip etti. En son Rusya’nın Suriye’deki Tarafları Uzlaştırma Merkezi Başkan Yardımcısı Tuğamiral Vadim Kulit’in“Türkiye’nin denetimindeki bölgede bulunan militanların Halep’teki Suriye hükümet güçleri mevzilerine iki kez” ve İdlib gerilimi azaltma bölgesinde HTŞ militanları tarafından da “22 kez ateş açıldığının tespit edildiği” açıklaması geldi. Bu açıklamaların ardından da önceki gün Rus uçaklarının Afrin yakınlarında Türkiye destekli cihatçı gruplara karşı hava operasyonu düzenlediği ve bu operasyonda ÖSO’ya bağlı Hamza Tümeninden 11 militanın öldürüldüğü haberi geldi.
Bu gelişmelere bakarak yapılacak görüşmede Putin’in İdlib ve Erdoğan iktidarının cihatçı gruplarla iş birliği yaptığı bölgelere dair yeni taleplerle masaya geleceğini şimdiden söyleyebiliriz. Başka bir deyişle yaşanan gelişmeler Rusya’nın, Erdoğan iktidarının sıkışmışlığını cihatçı çetelerin tasfiyesi ve Suriye’de kendi pozisyonunu güçlendirecek bir çözüm için kullanmaya çalışacağını ortaya koyuyor.
Sonuçta Biden’ın Erdoğan’a ABD eksenine bağlanma dayatmasının bir devamı olarak randevu vermemesi de Putin’in oldukça sıkışık olan Erdoğan’la baş başa görüşmeyi yeni tavizler koparmak için bir fırsata dönüştürmeye çalışması da aynı gerçeğe işaret ediyor: Erdoğan iktidarının emperyalistler arasındaki çelişkileri gerici emelleri ve yayılmacı hayalleri için kullanmaya dayalı dış politikası, bugün bir bumerang gibi kendisine dönmüş bulunuyor.
Evrensel / 28.09.21