Petrol anlaşması, Kürtler ve hayli karışık hesaplar – Fehim Taştekin

Kürtler ABD ile petrol anlaşmasını ‘siyasi tanınma’ olarak okuma eğiliminde. Askeri ortaklığa rağmen Amerikalılarla ilişkinin zemini hep kaygandı. Barış Pınarı Harekâtı’na yeşil ışık yakılması ortaklığın bir gece ansızın “vazgeçilebilir” hale gelebileceğini göstermişti. Petrolde ortaklık bu zemine sürüklenmeyi önleyecek küçük bir çapa atıyor. Ancak yine de özerk yönetimin tanınması talebini karşılamıyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 03 Ağustos 2020
  • 08:30

Petrol, geçen ekimde Amerikan rejiminin Başkan Donald Trump’ı Suriye oyununa sabitlemek için masaya sürdüğü bir karttı. Trump, Suriye’den askerlerini çekip alanı Türkiye’ye bırakma kararını, önüne konulan hidrokarbon haritasına baktıktan sonra değiştirip ‘petrole bekçilik’ için bölgede sınırlı güçle kalacaklarını duyurmuştu.

Ardından Amerikalı şirketlerin Deyr el Zor ve Haseke petrollerine el atmasını istemişti.
Suriye’nin hidrokarbon zenginliğinin yüzde 90’ını barındıran bu bölge, Kürtlerin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) elinde. Bugün onda birinin dahi çıkarılamadığı petrol, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’nin giderlerini karşılıyor.
Nihayetinde petrol rezervlerinin işletilmesi ve satışı için ABD’li Delta Crescent Energy ile DSG Genel Komutanı Mazlum Abdi arasında bir anlaşma imzalandığı açıklandı. Trump’ın çekilme kararını değiştirmesinde etkili olan Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, 29 Temmuz’da Senato Dış İlişkiler Komisyonu’nda, Abdi’nin kendisine telefonda ABD’li şirketle anlaşmayı imzaladıklarını söylediğini aktardı. Memnuniyetini “Bu, bölgedeki herkese yardım etmek için en iyi yol” sözleriyle dile getiren Graham, oturuma katılan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya, “Bunu destekliyor musunuz?” diye sordu. Pompeo da, “Anlaşma beklenenden daha fazla zaman aldı. Uygulama aşamasındayız” yanıtını verdi.
Al Monitor’den Amberin Zaman’a göre, Delta Crescent Energy’nin Suriye’de faaliyet göstermesi için Hazine Bakanlığı’na bağlı Dış Varlıklar Kontrol Ofisi’nden (OFAC) lisans alındı.
Anlaşma çerçevesinde Fırat’ın doğusunda iki modüler rafineri kurulacak. Bunlar, rafineri ihtiyacının yalnızca yüzde 20’sini karşılayacak.
Anlaşma, özerk yönetimin, Suriye’nin canına okuyan Ceaser yaptırımlarından muaf tutulduğunu teyit ediyor.

***

Şam’ın hırsızlık olarak niteleyip şiddetle kınadığı anlaşma, Kürtlerle Amerikalılar arasındaki ilişkinin boyutunu değiştiriyor. Anlaşma özerk yönetimin Suriye’nin geleceğine dair tasavvurunu da etkileyebilir.

Amerikalıların petrol işine girmesi her şeyden önce Suriye devletini kendi petrolünden hepten mahrum bırakacaktır. Suriye hükümeti, bölgede kontrolünü yitirdiğinden beri Husam Katırcı gibi aracılar üzerinden petrolü satın alıyordu. Bu akış kesilecektir. Birincil amaç bu zaten. İkincisi Fırat’ın doğusundaki proje için istikrarlı bir finansman temin etmektir.
Kürtler anlaşmayı ‘siyasi tanınma’ olarak okuma eğiliminde. Askeri ortaklığa rağmen Amerikalılarla ilişkinin zemini hep kaygandı. Barış Pınarı Harekâtı’na yeşil ışık yakılması ortaklığın bir gece ansızın “vazgeçilebilir” hale gelebileceğini göstermişti. Petrolde ortaklık bu zemine sürüklenmeyi önleyecek küçük bir çapa atıyor. Ancak yine de özerk yönetimin tanınması talebini karşılamıyor.
ABD’deki seçimlerden sonra Suriye politikasının nasıl şekilleneceğini kestirmek zor ama şimdilik petrol, Amerikan askerlerinin kalış süresini uzatan bir etken.

Trump’ın gel-gitlerine rağmen Kongre’de önemli isimlerden destek gören, Pentagon, Dışişleri ve CIA’in tercihlerini yansıtan bir çerçeve var; Kürtler de bu çerçevenin sabitlenebildiği en önemli dayanak. Kürtler, Amerikalıların Afganistan, Irak ve Suriye’ye uzanan bütün müdahale süreçlerinde bulabildiği en organize ve disiplinli güç. Tek sorun PKK ilintisi. Kürtlerle ortaklık ABD’ye Suriye’de ayağına yer açma imkânı sundu. Şimdi Fırat’ın doğusunda elde ettiği kozla Suriye ve müttefiklerine kendi koşullarını dayatıyor.

***

İlişkiye petrol faslının eklenmesi Şam’a karşı kozun gücünü artırırken Kürtleri de kendi özgün alanından çekip ucu açık Amerikan planlarına zorlayacaktır. Bu ilişkinin boyutlanması Kürtlerin yerelde kurduğu ortaklıkları, Şam’la diyalog şansını ve geleceğe dair genel yol haritasını etkileyecektir. Amerikan varlığı Şam açısından çok temel bir tehdit. Bu yüzden ABD ile ilişkinin kesilmesi müzakerelerin ön koşuluna dönüşüyor. Kuşkusuz Şam ve müttefikleri, petrol anlaşmasını, Fırat’ın doğusunu koparma komplosunda yeni bir aşama olarak görecektir. Kürtlerin elini güçlendiren bir şey müzakereleri peşinen çökerten bir etkene de dönüşebilir.
Petrol meselesi sadece Suriye’nin geri kalanının Kürtlere bakışını biçimlendirmiyor aynı zamanda Kürtlerin yereldeki ortaklıklarını da teste sokuyor. IŞİD’e karşı Amerikan ortaklığı Kürtlerin Arap bölgelerine inmelerini sağladı. Fakat bir tarafta IŞİD tehdidi diğer tarafta Amerikan yardımı ile temin edilmiş bir Arap rızası yol ayrımına geliyor. Ve petrol Kürtlere karşı farklı düzeylerde bir bilenmeyi besliyor.
Anlaşmanın tetikleyici etkisi Şam ve Moskova’da da görülecektir. Rusya’nın Kürtlerle Şam arasında çakılı kalan müzakereleri daha ciddiye alması, Şam’a baskıyı artırması, Türkiye’nin uyarılarını da biraz görmezden gelmesi muhtemeldir.
Bunun normalde tetikleyeceği bir diğer cephe Türkiye. Türk-Amerikan pazarlığının neyi içerdiğini bilmiyoruz ama Ankara’nın Kobani’den başlamak üzere Kürt karşıtı koridoru Fırat’tan Dicle’ye kadar uzatmak istediği aşikâr. Bununla birlikte son zamanlarda başka bir pazarlığın döndüğünü de duyuyoruz. Ankara’nın anlaşmayla ilgili önceden bilgilendirildiği ve sessiz kaldığı aktarılıyor!

***

Amerikalılar ise Fırat’ın doğusundaki durumu hem Ankara hem Şam hem de yereldeki bozucu dinamiklere karşı sürdürebilir kılmak için farklı şeyler deniyor.
Özerk yönetime bütçe oluşturmak ve Şam’ı petrolden mahrum bırakmak bunun bir boyutu. Diğer boyutunda Kürtlerin Kürtlerle barışı yer alıyor. Kürdistan’ın diğer yakasından KDP lideri Mesut Barzani’nin himaye ettiği Suriye Kürt Ulusal Konseyi’ni (ENKS) özerk yönetime ortak etme yönündeki girişim sürüyor. Haziranda Duhok Anlaşması temelinde sağlanan ön mutabakattan sonra ikinci aşamaya geçildi.
Amerikalıların Kürtler arası barışa yüklediği anlam basitçe Kürtlerin birliğinden ibaret değil. İlk bakışta ENKS’nin dahliyle özerk yapının ‘Apocu’ karakterini seyreltme amacından söz edilebilir. Türkiye’nin itirazlarını aşağı çekmek için Amerikalıların aklına gelen ilk şey buydu. Ankara’nın kategorik tepkisi, “Her kim PYD-YPG ile ortak olursa terörist muamelesi görür” yönünde. Yine de bunun bir pazarlık konusu olma ihtimali dışlanamaz. KDP çizgisi ile PKK çizgisinin yakınlaşması aynı zamanda Güney Kürdistan ile Rojava’yı ortak bir geleceğe hazırlama perspektifi içeriyor. ABD, Fırat’ın doğusuyla istediğini elde edemez ve Suriye içinde çözüm imkânsız hale gelirse uzun vadeye yayılmış bir kopuşa pencere açan bir senaryo. Ancak koşullar bu tür bir kurgunun çok uzağında.

O yüzden kısa vadede ne var diye bakmak gerekiyor. Amerikalılar uzun viraja girmeden önce Fırat’ın doğusunu siyaseten uyumlu hale getirecek başka bir şey yapıyor. Kürtler arası diyalog da bunun bir ayağı. İkinci ayakta Kürtler ile Arapları aynı amaca koşullandırma çabası öne çıkıyor.
Kürtler arası diyalog özerk yönetime destek veren Arapları ve Süryanileri kuşkulandırıyor. Beri taraftan Suriye ve Rusya yönetimleri de aşiretleri ayartmaya çalışıyor. Bu iki nedenle Mazlum Abdi, 22 Haziran’da Tabka’daki aşiretlerle, 4 Temmuz’da Rakka’daki aşiretlerle, 15 Temmuz’da Deyr el Zor’daki aşiretlerle ve 18 Temmuz’da Bakara aşiretiyle bir araya gelip sorunlarını dinledi. Arapların kuşkularını gidermeye ve özerk yönetime bağlılıklarını temin etmeye çalıştı. Amerikan planlamasındaki üçüncü ayağı başka bir yerde görüyoruz. PYD-ENKS diyaloğunun ardından muhalif Kürtler, Araplar ve Süryaniler arasında alternatif bir yapı ortaya çıktı. Acaba ENKS’nin dönüşü son 9 yılda sahayı tamamen cihatçı unsurlara kaptıran, İstanbul-Doha ve Riyad-Kahire eksenleri arasında parçalanan ve Cenevre sürecinde ortak hareket edemeyen muhalif güçleri Fırat’ın doğusunda yeniden toparlamaya dönük bir planın öncü adımı mı?
Bu soruyu sordurtan şey Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nda (SMDGUK) yer almış bazı grupların Kamışlı’da “Özgürlük ve Barış Cephesi” ismiyle ortaya çıkmasıdır. Yeni cephede ENKS, Suriye’nin Geleceği Hareketi, Demokratik Asuri Örgütü ve Cizre-Fırat Arap Konseyi yer alıyor. Suriye’nin bütünlüğüne vurgu yapan bu girişimde öne çıkan isim SMDGUK’un eski başkanı ve Suudilerin adamı Ahmed el Cerba. Suriye’nin Geleceği Hareketi’nin de kurucusu olan Cerba birkaç yıldır SDG içindeki ‘Arap lejyonu’ rolünü oynuyor. Yani Türkiye’nin ‘Milli Ordu’ etiketiyle kendi gündemine koştuğu muhalif güçlerin dışında kalanlar için Kamışlı yeni bir üslenme alanı olarak öne çıkıyor.
Bunlar Amerikan garantörlüğünde Kürtlerle gündemlerini ortaklaştırabildikleri ölçüde belki bir karşı ağırlık oluşturabilirler. Fırat’ın doğusundaki gidişatta Türkiye ile Libya’da da hesaplaşan Suud-Emirlikler-Mısır ekseninin rolü önemli.

***

Sadede gelirsek; petrol ayartıcı bir zenginlik. Ama Orta Doğu için ‘kötü bir talih’ ve ‘farklı bir esaret’ olduğuna dair anlatının da kaynağı. Petrolden önce Kürtlerin de bir ‘üçüncü yol’ anlatısı vardı. Hangi anlatı galip gelecek? Öngörüleni görmek bazen bir geceyi bazen 1001 geceyi gerektirir. Ayrıca Amerikalılar Rojava’nın dışına çıkarak daha geniş bir konseptte hem Kürt hem Türk tarafıyla görüşmeler yapıyor. Onlar ne anlatıyor? PKK ile yeni bir barış süreci mi? PKK’ye Rojava’yı bırak baskısı mı? Suriye’de yeni bir al-ver süreci mi? Yine kritik gelişmelerin arifesindeyiz.

Gazete Duvar / 03.08.20