‘Omuz omuza...’- Ergin Yıldızoğlu

Bu deneyimler bize ırkçılıkla/faşizmle mücadelenin bireysel, grupsal değil birleşik bir toplumsal, tarihsel sorumluluk olduğunu gösteriyor. Diğer taraftan, unutmamak gerekir ki bu “birlikler ve direnişler” her zaman geleceğin tohumlarını taşıyor, yeni bir dünya umudunu besliyor. Faşizme karşı omuz omuza!

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 12 Ağustos 2024
  • 13:29

Geçtiğimiz çarşamba günü, Britanya’da halk sınıfları ve sosyalist hareket, tarihsel geleneğine yakışır bir antifaşist direniş sergiledi.

Faşizmin balonu bir günde söndü

Faşist (ırkı yerlici) serseriler, 30 Ağustos günü yaşanan bir trajediye ilişkin yalan haberi bahane ederek bir hafta boyunca toplumu, özellikle de Müslüman cemaatleri her gün giderek artan sayıda saldırı ve pogrom denemeleriyle, sık sık polisle de çatışarak terörize etmeye çalıştılar. Tekno faşist Elon Musk “İç savaş kaçınılmaz” diyordu.

Faşist hareket, bu kalkışma sürecini, 7 Ağustos Çarşamba günü 100’den fazla noktada göçmenlere yardımcı olan kuruluşlara ve avukatlara, camilere saldırılar düzenleyerek yeni bir düzeye taşımaya hazırlanıyordu. 

Ancak faşist serserilerin hesabı sokağa uymadı. Musk’ın hevesi kursağında kaldı. Çarşamba o adı geçen 100 noktada, faşist serserilerin izine rastlanmıyordu. Çünkü 14 kentte toplam 40 bin kişiye yakın, her etnik kökenden, inançtan, kadınlı erkekli bir antifaşist kitle, “omuz omuza” sokaklardaydı. 

Faşizme karşı dayanışma, direniş eylemleri o kadar etkileticiydi ki muhafazakâr partiyi destekleyen sağcı tabloid gazeteler bile bu yükselen dalganın etkisinden kurtulamadılar. On yıllardır halkı ırkçı yalanlarla göçmenlere karşı kışkırtan bu gazeteler, örneğin Express ve Mail direnişi kapaktan tam sayfa olarak “Nefret karşıtı yürüyüşçüler haydutlarla yüzleşti”“Birleşmiş Britanya halkının serseriler karşısında kararlı duruşu” başlıklarıyla vermek zorunda kaldılar. Muhafazakâr The Times’ın editoryal karikatüründe, köşeye sığınmış bir faşist serseri korku içinde telefonunda “Elon sanırım bunlar bizden daha kalabalık” diyordu. Bir Financial Times analizi, antifaşist direnişe değinmiyordu ama Farage gibi faşist politikacıların “Ama bunların kaygılarına kulak vermek gerekir” çağrılarını anlamsız buluyordu. Her ne kadar İşçi Partisi’nden Başbakan Keir Starmer, yalnızca polisiye önlemlerin başarısını vurgulamakla yetindiyse de polis şefi, bu barışçıl direnişin önemini vurguluyor ve yerel cemaatlere teşekkür ediyordu. Halkın gücü, siyasetin ve medyanın anlatısını değiştirmeye zorlamıştı. Cumartesi günün faşizme karşı direniş devam ediyordu. Belfast’ta 15 bin olmak üzere tüm Birleşik Krallık’ta yaklaşık 60 bin kişi, ırkçılığa karşı sokaklardaydı.

Faşizme karşı birlik esas!

Antifaşist direnişin, tüm toplumu hatta “kurulu düzeni” bu kadar etkileyen bir çekim alanı yaratmasının nedeni farklı sınıfsal, etnik kökenlerden, inançlardan insanların ortak bir tehlike karşısında ortak bir paydada buluşabileceklerini kanıtlamalarıydı. Britanya işçi sınıfının ve sosyalist hareketin tarihindeki iki deneyim de “süreç olarak faşizmi” durdurmanın tek bir yolu olduğunu gösteriyordu.

Battle of Cable Street, 4 Ekim 1936: Oswald Mosley liderliğindeki İngiliz Faşistler Birliği, Londra’nın ağırlıklı olarak Yahudilerin yaşadığı Cable Street bölgesinden bir yürüyüş planladı. Sosyalist, komünist grupları, sendikaları içeren anti faşist hareket 100 binden fazla kişinin katıldığı büyük bir karşı gösteri düzenledi. Barikatlar kuruldu ve protestocular, “Geçiş yok” sloganıyla hem faşistlere hem de yolu açmaya çalışan polise karşı direndiler. Bu direniş tarihe, “Şanlı Cable Street savaşı” olarak geçti. Faşist hareket bu yenilgiden sonra hızla siyasi arenadan çekildi.

“Anti-Nazi Leage” (1977-1982): 1970’lerde ekonomik kriz derinleşirken “süreç olarak faşizm” yeniden canlandı. 1977’de Sosyalist İşçi Partisi’nin (SWP) inisiyatifiyle doğan “Faşizme Karşı Birlik” hareketi, sendikaların, İşçi Partisi’nin solundan siyasetçilerin, diğer sosyalist hareketlerin katılmasıyla dev bir direnişe dönüştü. Faşist hareket her sokağa çıktığında karşısında bu hareketi buldu. Direniş, faşist serserilere girdikleri “yolun tıkalı” olduğunu gösterdi, Faşist hareket geriledi ve sönümlendi.

Bu deneyimler bize ırkçılıkla/faşizmle mücadelenin bireysel, grupsal değil birleşik bir toplumsal, tarihsel sorumluluk olduğunu gösteriyor. Diğer taraftan, unutmamak gerekir ki bu “birlikler ve direnişler” her zaman geleceğin tohumlarını taşıyor, yeni bir dünya umudunu besliyor. Faşizme karşı omuz omuza!

Cumhuriyet / 12.07.24