AKP’nin, MHP “engeli” dolayısıyla Kürt politikasında yeni bir “çözüm süreci” başlatamayacağını düşünenler “Osmanlı’da oyun bitmez” tespitini unutmuş olabilir. Zira başarı olasılığını bir kenara bırakarak, AKP ve MHP’yi ayrıştırmayacak bir taktik “çözüm sürecinin” pişirildiği görülüyor: Türk sağının Kürdistan’daki izdüşümü ve devlet için işlevsel olabilecek yeni bir Kürt sağı inşa etmek veya var olanların kapasitesini geliştirmek, bırakın HDP’yi, bizatihi Kürtleri muhatap almayan bir “çözüm süreci”.
Nasıl mı? Şöyle başlayalım:
19 Aralık günü, Twitter’da bir siyasi partinin yayınladığı videoda “Kürt meselesinin çözümü, normalleşmenin gerçekleşmesi ve toplumsal barışın tesisi için” aşağıdaki talepler sıralanıyordu:
- Yapılan bütün zulümlerden dolayı devlet adına resmi özür dilenmeli ve mağdurlara tazminat ödenmelidir.
- Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilerek Kürtlerin varlığı anayasal olarak tanınmalıdır.
- Türkler ve Kürtler, ülkenin asli kurucu halkları olarak kabul edilmelidir.
- Kürtçe, Türkçe ile beraber ikinci resmi dil olarak kabul edilmeli, Kürtçe aynı zamanda eğitim dili olmalıdır.
- Yeterli talep olması halinde anadili farklı olan diğer vatandaşların da kendi dillerinde eğitim alabilmelerinin önü açılmalıdır.
- Anayasa ve sistemin bütün resmi literatürüne hâkim olan Türkçülük esaslı dışlayıcı ve ayrımcı söylem terk edilmelidir.
Katı merkeziyetçi yönetim anlayışına, kayyım uygulamalarına, mevcut baskı rejimine, başkanlık sistemine itirazın, yakın tarihteki zulüm politikasının hesabının verilmesine, insan hakları ihlallerine son verilmesine, kadın haklarının sağlanmasına yönelik taleplerin yer almadığı yukarıdaki liste, herhangi bir Kürt milliyetçisi ve Kürt İslâmcısı açısından bir hayli doyurucu görünebilir. Dahası, bu talep listesi MHP açısından kabul edilir olmasa da, kâğıt veya sosyal medya üzerinde bırakılacağı için önemli bir “taktik” için şimdilik görmezden, duymazdan gelinebilir.
Ne diyordu Devlet Bahçeli: “Kürt kökenli kardeşlerimizi benim sevdiğim kadar sevemezler. Geçin bu zalim senaryoları, biz bize şükür yeteriz.”
19 Aralık günü sosyal medyada ilan edilen yukarıdaki listenin sahibi partinin genel başkanı, bir ay önce, 16 Ekim 2020 tarihinde Kürt sorununun çözümü için şu değerlendirmeyi yapmıştı:
“Terör örgütü, 40 yıldır şöyle bir tezle ortaya çıkmaktadır: ‘Ben silah kullandığım zaman, silahım iyi ses çıkarttığı zaman bu devlet Kürt meselesini gündeme alıyor ve çözüm için bir şeyler yapıyor. Ne zaman silahlar sussa, namlular indirilse bu unutuluyor.’ Halbuki şu anda, belki de çok uzun yıllardır görmediğimiz nispi bir sükunet ortamı var. Biz, tam da zamanıdır diyoruz aslında. Madem ki örgütün kırk yıldır böyle bir anlayışı var, toplum içerisinde yerleştirilmiş, bunu yıkmanın zamanıdır… Anayasa’da yapılacak vatandaşlık tanımıyla bu meseleyi hâl yoluna koyabiliriz.”
Baklayı ağızda ıslatmaya gerek yok. “Anayasa’da yapılacak vatandaşlık tanımıyla bu meseleyi hâl yoluna koyabiliriz” diyen kişi, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’la ortak basın açıklaması yapan Hüda-Par Başkanı İshak Sağlam; yazının girişindeki talepler listesinin hazırlayıcısı da son zamanlarda Kürt milliyetçiliği söylemine başvuran İslamcı partisiydi.
Bir süredir “Kürt meselesi” üzerine açıklamalarına, sosyal medya çalışmalarına ağırlık veren Hüda-Par’ın 1 Aralık günü “Kürt meselesi” hashtag’iyle başlattığı Twitter kampanyası Türkiye gündeminin birinci sırasındaydı.
Bu “şişirilmiş” kampanyadan iki hafta sonra ise, 16 Aralık günü, AA’nın geçtiği tek satırlık habere göre Erdoğan, Hüda-Par genel başkanı ve beraberindeki heyeti Ankara’da kabul etmişti.
Görüşmeden sonra partinin genel başkan vekili TRT Kurdî’ye şu açıklamayı yaptı:“Daxwaza hevdîtinê ji me hat. Em li ser mesele û pirsgirêkên welatiyan axivîn. Mijara sereke pirsa kurd bû. Serê Birêz Erdoğan gelek qerebalix bû. Wext kurt bû. Lê hevdîtineke baş bû. Îşallah dê tiştên baş çêbin.” (“Görüşme talebi bizden geldi. Ülkenin sorunları üzerine konuştuk. Temel başlık Kürt meselesiydi. Sayın Erdoğan’ın başı çok kalabalıktı, süre kısıtlıydı. Ama görüşme olumluydu. İnşallah iyi şeyler olacak.”)
Yazının girişindeki talep listesinin sıralandığı video şu sözlerle bitiyordu: “Geleceğe emin adımlar atan Hüda-Par orta ve uzun vadede Türkiye siyasetinde çok daha etkili olacağa benziyor.”
Elbette bu sürecin ana aktörü olarak, herhangi bir HDP’li milletvekilinin aldığı oy kadar bile oy alamayan (24 Haziran 2018 seçimlerinde Hüda-Par oyu: Yüzde 0,30!) Hüda-Par’ın belirlendiğini söylemek abartılı olur. Esasen HDP’nin karşısında, sağda duran ve Kürt milliyetçiliği söylemini kullanan başka yapıların da “orta ve uzun vadede” Türkiye siyasetinde çok daha etkili olacakları günü iple çektiği görülüyor.
Devletin HDP karşıtı siyasetini olumlu bulan bir grubun başını çektiği “Kürt Demokrat Partisi” isimli yapı da yola çıkmaya hazırlanıyor.
Hâlihazırda birer tabela partisi görünümü arz eden başka sağcı Kürt partileri de var ve bunlar da günlerinin gelmesini bekliyor.
Fakat o günün gelebilmesi için bu yapıların devlet tarafından kapasitesinin geliştirilmesi ve HDP’nin etkisizleştirilmesi gerekiyor. Bunun yol haritasının nasıl olabileceğini de MHP hemen her gün AKP’ye, üstelik kamuoyu karşısında hatırlatıyor.
Buna göre HDP’nin kapatılması, devamı bir partinin açılmasının mutlak biçimde engellenmesi, liderlik edebilecek herkesin tutuklanması ve parti tabanını bir arada tutmasından korkulan Selahattin Demirtaş’la ilgili yargı sürecinin hızlandırılarak bir an önce Demirtaş’ın, mümkün olabilecek en uzun süre için hükümlü hale getirilmesi... Sadece HDP’nin değil, Kürtlerin de muhatap alınmayacağı bir “çözüm süreci” komik görünebilir ama masada bir plan varsa, bundan ibaret olduğu anlaşılıyor.
Bahçeli’nin açıklamalarına bakılırsa, bunlar yapıldıktan sonra “reform” pekâlâ mümkün: “Anlaşıldığı üzere, 2021 reform yılı olacaktır. Bizim de arayış ve özlemimiz budur. Hukuktan ekonomiye, daha doğrusu hayatın her alanında 2023 vizyonuna muvafık ve müzahir bir reform seferberliğine sonuna kadar destek olacağımızın güvence ve sözünü açık çek olarak veriyoruz.”
2021 “reform yılı” olacaksa, Kürtler için de bir plana ihtiyaç olduğunu iktidar çok iyi biliyor.
Çünkü devlet baskıcı politikalarıyla Kürt milliyetçiliğini derinleştirirken, bizatihi zulmüyle yarattığı bu yönelimi de başıboş bırakmak veya HDP tabanına terk etmek istemiyor. Dahası, olası bir kapatma karşısında “partisiz” kalacak HDP tabanını da konsolide edebileceği bir kapan oluşturmak istiyor. “Osmanlı oyunu” dediğimiz plan tam da burada başlıyor: Kontrol edebildiğiniz veya uzlaşabildiğiniz sağcı-İslamcı-milliyetçi yapılara, partilere, bizatihi zulüm uygulayarak milliyetçileştirdiğiniz kitleleri yönlendirmek ve Kürtleri sağ siyaset içinde “tehlikesiz” hale getirmek. Böylece hem AKP-MHP arasında bir çatışma yaşanması gerekmeyecek, hem HDP ekarte edilirken “çözüm süreci” söylemi kullanılarak Kürtlerin tepkisi minimize edilecek, yahut Kürtler, devletle temelde sorunu olmayan Kürt sağ partileri üzerinden, dolaylı olarak iktidara eklemlenecek.
Aslında bırakın egemen Kürt siyasetini, bizatihi Kürtlerin de muhatap alınmayacağı böylesi bir plan, 1950’li, hatta 1960’lı yıllar için mükemmel görünüyor. Ama 2020’li yıllardayız ve bu plan, bırakın uzak tarihi, yakın tarihi, Kürt toplumunun yapısını, sol siyasetle tarihsel bağları konusunda tamamen cahil veya kör olmayı gerektiriyor. Fakat AKP-MHP’nin, Kürt milliyetçiliği söylemini devletin anti-Kürt politikaları için işlevselleştiren ve aslında somut olarak var olmayan Kürt sağıyla Kürtsüz bir çözüm süreci yapmak, bu bayat yemeği pişirmek dışında seçeneği yok gibi görünüyor.
Nedenini tartışmayı bir sonraki yazıya bırakalım.
Gazete Duvar / 21.12.20