Ne zamandır diplomatik teamüllerin ‘gereksiz’ ve hatta ‘tavizkar yumuşaklıklar’ olarak görüldüğü Türkiye’nin, Mısır ile kavgası da barışma niyeti de epey gürültülü oldu.
Mısır ile kavga da barış da normalde, kamuoyuna süreci etkileyebilecek tek kelime bile sızdırılmadan kapalı kapılar ardında yürütülmesi gerekirken ekranlara taşındı. Son söylenecek olan en başta söylendi, köprüler atıldı.
Türkiye’nin yarınları yokmuşçasına ülke çıkarlarını ipotek altına alan, manevra alanlarının daraldığını umursamayan hamleler seçim meydanlarında malzeme oldu, memleketin prestiji bizzat ‘memleket bekası’ söylemini ağzından düşürmeyenlerin elinde bozuk paraya dönüştü.
Türkiye-Mısır ilişkilerine dair gelişmeler bu durumun son örneği…
Türkiye’nin en üst düzey ağızlardan “Mısır ile ilişkiler başladı” açıklamaları Mısır’ın en üst düzey ağızları tarafından yalanlandı. Düzeltme, kibarca geçiştirme filan da değil, direkt yalanlama…
Ardından Mısır Dışişleri Bakanı, “Türkiye’nin sözleri yetmez, ikna edici eylemleri de lazım” dedi. Sisi yönetimine yakın bir gazetecinin kendi Facebook sayfasında yayımladığı 10 maddelik bir liste basına düştü. Aslında bu listenin tek tek maddelerine bakıldığında, Türkiye-Mısır krizinin başından beri Mısır’ın zaman zaman dile getirdiği genel taleplerin bir araya toplandığı anlaşılıyor. Ancak gerek zamanlama ve gerekse üslup sebebiyle liste oldukça ses getirdi.
Mısır bu listeyi doğrulamadı üstelik diplomatik krizlerin bile bir ‘raconu’nun olduğu zamanların çok geride kaldığını hatırlatır şekilde “Liste resmi değildir” mealinde açıklama gereği bile duymadı. Ki, Mısır bölge ülkeleri arasında diplomasi geleneği olan ve üsluba dikkat eden birkaç ülkeden biridir.
Bölgenin iki büyük gücü arasındaki diplomatik ilişkinin seviyesi artık atara atar, gidere gider.
Truva atı hesapları!
2011’de Arap ayaklanması başlamadan birkaç yıl önce, şimdilerde ‘hafıza kaybı’ yaşadığı izlenimi veren Ahmet Davutoğlu Mısır başta olmak üzere bölge ülkeleri arasında mekik dokuyordu. “Yeni Türkiye, Eski Türkiye’nin hatalarını düzeltiyordu” ve Türkiye pro-aktif, oyun kurucu bir politikaya geçmişti.
Ancak ortada bir sorun vardı; her ne kadar Arap ülkeleri birbirlerinin ‘Gözünü oymak için’ hiçbir fırsatı kaçırmasa da bölgede Arap olmayan bir aktörü istemiyorlardı.
Arap ayaklanması tam anlamıyla Türkiye’nin imdadına yetişti!
Hedefler, Türk olarak girilmiyorsa Sünni-Müslümanlık üzerinden yeniden şekillendirilebilirdi.
Mısır bölgenin kontrolü, Müslüman Kardeşler de Mısır’ın kapısı olabilirdi. Türkiye’nin, Mısır’daki bütün dinamikler göz ardı edilerek Müslüman Kardeşler’e açık ve yoğun desteği başladı. Mısır’da işler hesaplandığı gibi gitmedi ancak bu ideolojinin Türkiye içinde girişilen toplum mühendisliğindeki payı ve etkisi sürekli güçlendirilerek sürdürüldü.
Ancak “Yeni Türkiye’nin dış politika mekanizmasının” Müslüman Kardeşler ısrarı sadece Mısır’la değil Suudi Arabistan ile de köprülerin atılmasına sebep oldu.
Birçok insan Türkiye-Suudi Arabistan krizinin Cemal Kaşıkçı’nın katledilmesi ile başladığını söylüyor ama bu doğru değil. Kriz, Mısır’da Müslüman Kardeşler’in iktidara gelişini Suudi Arabistan’ın kendine tehdit sayması ile başladı ki, Kaşıkçı meselesinin de Müslüman Kardeşler boyutu var.
Biz dönelim Mısır’a…
Türkiye, Müslüman Kardeşler üzerinden bölgede nüfuz derinleştirme hamleleri yaparken bu ısrar Doğu Akdeniz enerji yarışı, Libya, Suriye dahil dosyalar başta olmak üzere bölgede tamamen izole olmasına giden sürecin zemini oldu. Bu hatalar zincirinin getirdiği askeri harcamaların boyutunu henüz bilmiyoruz!
Mısır’ın kırmızı çizgisi!
Mısır için Müslüman Kardeşler örgütü kırmızı çizgi. Bazı analistler örgütün Mısır açısından önemini vurgulamak için “Türkiye’nin PKK’ya bakışı gibi” ifadesini kullanıyor ancak bu ifade Mısır’ın örgüte bakışını tam olarak karşılamıyor.
Mısır’a göre Müslüman Kardeşler örgüt olarak yaklaşık 100 yıllık geçmişi olan, silahlı mücadele tecrübesi bulunan ve bunu her an canlandırabilecek bir yapı. İdeologları, televizyon kanalları, yayınevleri, şirketleri, çeşitli ülkelerde açık veya dolaylı temsilcilikleri bulunuyor. Buna ek olarak ideolojisini PKK gibi etnik yapı ile sınırlı bir çerçevenin çok ötesinde Sünni İslam gibi yüzlerce milyona ulaşabilecek bir zemin üzerine inşa etmiş ve yıllar içinde Sünni İslam öğretilerini de etkilemiş derinliğe sahip.
Bu nedenle Sisi yönetimindeki Mısır açısından örgüte yönelik açık yaptırımlar, haklarında arama ve tutuklama kararı olan Müslüman Kardeşler örgütü mensuplarının en azından bir kısmının iadesi sağlanmadan Türkiye ile ‘dostane’ ilişkiler kurmak kolay değil. Çünkü bu meselenin Mısır iç gündeminde ve kamuoyunda önemli bir payı da var.
Mısır açısından acı gerçekler!
Müslüman Kardeşler meselesini bir kenara koyarsak, Mısır’ın Türkiye ile iyi ilişkiler kurmaya ihtiyacı var.
Mısır her ne kadar bölgede Türkiye’nin izolasyonunu katmerlendiren Doğu Akdeniz Forumu’nu kurup Türkiye’nin dışlanmasını sağlamış olsa da uzmanlara göre;
- Mısır’ın Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölge anlaşmalarını Yunanistan yerine Türkiye ile imzalaması daha kârlı olurdu çünkü halihazırdaki anlaşmanın bir kısmı Türkiye’nin hakkı olan veya hak iddia ettiği bölgeleri de kapsıyor.
- ABD-Mısır ilişkileri açısından Türkiye ile barış olmasa da gerilimin azaltılması gerekiyor çünkü görünen o ki, Biden bölge ülkeleri arasında kriz istemiyor ve belki de ABD’nin yeni dış politikası doğrultusunda bölge ülkelerini ‘Barışa zorlayacak.’ Malum, zorunlu barış, pazarlık şartlarını zayıflatır.
- Mısır, ayaklanma öncesi dönemde birçok bölgesel krizin müzakere merkezi olması sebebiyle siyasi açıdan oldukça etkiliydi. Ancak ayaklanma döneminde zayıflaması sebebiyle bu pozisyonu da zayıflamaya başladı.
- Birleşik Arap Emirlikleri’nin başını çektiği Arap-İsrail normalleşme süreci Mısır’ın siyasi liderliğine büyük darbe vuracak gelişmelerden biri. Mesela, Gazze’nin dünyaya açılan tek nefes borusu Refah Sınır Kapısı Mısır’ın kontrolünde. Kahire, Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki krizlerde ve Filistinli siyasi/askeri grupların iç husumetlerinde müzakere masasının kurulduğu yerdi.
- Mısır’ın jeopolitik konumu tarih boyunca büyük koz oldu. Kızıldeniz ile Akdeniz’i birbirine bağlayan Süveyş Kanalı, Mısır ekonomisinin ana kaynaklarından, siyasetinin ağır kartlarından… Sisi göreve geldikten sonra kanalın genişletilmesi, teknolojisinin yenilenmesi gibi detayları da içeren 8 milyar dolarlık bir proje başlattı. BAE ve İsrail arasındaki petrol ve doğal gaz boru hattı ve depolama alanları inşası projesi Süveyş kanalını tamamen baypas etmese de Mısır’a büyük darbe vuracak gibi görünüyor.
- Mısır ekonomisi ayaklanma ve ardından gelen pandemi sebebiyle dalgalanmalar yaşıyor. Fiyatlar artarken gelirin sabit kalması, işsizlik gibi faktörler zaten gelir dağılımı adaleti olmayan ülkede fakirliği hızla arttırıyor.
- Sisi döneminde derinleşen fakirlik, muhalif avı, tam olarak istikrarın yakalanamamış olması, önü alınamayan yolsuzluk gibi sebeplerle hükümet karşıtı giderek yükseliyor.
- Suudi Arabistan, BAE ve Sisi’nin yönetime geldiği döneme kadar Katar başta olmak üzere Arap ülkelerinin Mısır’a yaklaşık 92 milyar dolarlık kredi, hibe, (petrol dahil) yardım yaptığı belirtiliyor. IMF’ye de borcu olan Mısır, Arap ülkelerinden ödemeleri için erteleme de istedi.
Mısır meselesini daha çok konuşacağız gibi görünüyor. Bu nedenle, bu konunun farklı boyutları başka yazılara kalsın.
Evrensel / 18.03.21