Merkez Bankası’nın bu haftaki toplantıda vereceği faiz kararı, piyasaların geleceğinde belirleyici rol oynayacak. Yaşanan kur dalgası ardından zaten piyasadaki faiz oranları yükselmişken, Merkez’in bu artışa resmi oranlarını artırarak mı yanıt vereceği, yoksa yine arka yollar deneyerek bu artışa ayak uydurmaya mı çalışacağı merak konusu.
Aslında “Merkez Bankası’nın faiz kararı” derken artık bunun bankanın kendi kararı değil, siyasi otoritenin kararı olduğunu belirtmek gerekiyor. Çünkü hiçbir bağımsız Merkez Bankası, bu ortamda politika faiz oranlarını artırmadan edemez. Daha doğrusu bağımsız Merkez Bankası zaten bu duruma gelinmesine izin vermez, daha önceden önlemlerini alırdı. Merkez Bankası bağımsızlığının, yeni Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte tümüyle yok olduğu, artık siyasi otoriteye bağlandığı açık. Ekonomide yaşanan sıkıntılarda en önemli nedenlerden biri, artık politikacının verdiği para politikası kararları.
İşte böyle bir Merkez Bankası’na sahip olduğumuz için bu haftaki karar için “Merkez Bankası’nın faiz artırımına siyasi otorite izin verecek mi” diye sormak daha yerinde olacak. İktisatçıların, piyasadaki oyuncuların tümü, böyle bir iklimde Merkez Bankası’nın mutlaka politika faiz oranlarını artırması gerektiği, piyasaların sakinleşmesi için önemli bir mesaj olacağı konusunda hemfikirler. Ancak yapılan ilk yoklamalar gösteriyor ki bu gerekliliğe rağmen piyasacıların çoğunluğu bu haftaki Merkez Bankası toplantısından faiz artırım kararı beklemiyor. Tek başına piyasadaki bu beklenti bile, “ekonominin kötü yönetildiği, gerekliliklerin yerine getirilmediği” tezimizi doğrular nitelikte.
Piyasa oyuncularının çoğu siyasi otoritenin faiz takıntısını hatırlatarak Merkez Bankası’nın politika faizini artırmak yerine, geç likidite penceresi uygulamasını devreye sokacağını tahmin ediyor. Merkez’in zaten başka araçlarla yükselttiği fonlama faizini geç likidite faizine ağırlık vererek daha da artırabileceğini, fiili olarak bir şey değişmese de para politikasının iyice karmaşık hale geleceğini belirtiyorlar. Siyasi otorite daha önce de “Merkez faiz artırdı” denilmemesi için bu yolu denedi. Bunun yetmediği, sonunda Merkez’in çok daha yüksek faiz artırımları yapmak zorunda kaldığı da hatırlarda.
Yani piyasacılar siyasi otoritenin aynı hatayı tekrarlamasını bekliyor. Bazı oyuncular ise Merkez’in sıkıştığı, küçük de olsa artırım yapacağı görüşünde. Halbuki Merkez Bankası’nın 3-4 puanlık faiz artırımı yapması gerekiyor. Buradaki kilit nokta yüzde 8.25 olan politika faiz oranının en azından enflasyon düzeyine, yani 12’ye kadar yükseltilmesi. Piyasa oyuncuları içinde bu gerekli hareketi bekleyen var mı derseniz, ben henüz böyle bir tahmine rastlamadım.
Yeni dalgalar beklenebilir
Konuştuğum bir piyasa analisti, Merkez Bankası’nın 1.5 puanlık faiz artırımına gitmek zorunda kalacağını tahmin ediyordu. Yani çok düşük bir artırımın etki yapmayacağını görüp gereken kadar olmasa da önemli sayılabilecek oranda faiz artırımı yapabilir görüşünde.
Faiz artırımlarının yapacağı etki konusundaki piyasa beklentilerine gelince; Merkez Bankası faiz oranlarını 3-4 puan artırır enflasyona yakın bir yere getirirse, piyasaların buna çok olumlu tepki vereceği açık. Bu takdirde dolar kurunun 7.20 TL’nin altına gelmesi beklenebilir. Elbette son atak öncesindeki 6.85 TL’lik seviyeye gelinmesi beklenmemeli. Çünkü para politikasını yürütenlerin beceriksizliğinin yanında, hem dış faktörler hem de salgının yeniden yaygınlaşması riskleri, bunun da ötesinde eksideki net döviz rezervleri artık bu seviyeye geri dönülmesini engelleyecektir.
Merkez’in 1.5 puanlık bir faiz artırıma gitmesi halinde ise piyasa yine olumlu etkilenecek, dolar kuru 7.20 TL’ye doğru inecektir. Ancak bu inişin kısa süreli olacağını, açıklanacak enflasyon rakamları, bu adımı yenilerinin izleyip izlemeyeceği gibi gelişmelere bakılarak kurdaki gerilemenin geçici olabileceği söylenebilir. Eylülde yeni dalga beklentisi kaybolmayacaktır.
Çoğunluğun beklediği gibi Merkez Bankası bu hafta politika faizini artırmaz, başka yollarla piyasadaki fonlama faizlerini artırmaya devam ederse ne olur derseniz, bir tepki olacağı açık. Ancak bu tepkinin boyutunu piyasa faiz oranlarının ne kadar yükseltileceği, yanı sıra atılacak yan adımların niteliği belirleyecektir. Tabii ki bu tepki kısa süre için geçerli olacaktır.
Merkez’in faiz artırmaması halinde, en geç birkaç hafta içinde yeni büyük dalgaların beklenmeye başlayacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Yani ay başında yaşadığımız dalganın çok daha büyüklerini bu yıl bitmeden yaşama ihtimalimiz yükselir denilebilir.
Tablo aslında çok açık: Zaten bozulan dengeler yanlış politikalarda ısrar edilince, pandemi sonrası iyice bozuldu. Enflasyon yükselmeye devam ediyor, döviz rezervlerimiz eridi, dış politikada kendimizi iyice sıkıştırdık, işsizlik ve yoksulluktaki artış hızlanırken, bütçe açıkları büyüyor, döviz ihtiyacı duran turizm ve azalan ihracatla iyice arttı. Buna rağmen faiz ve kur baskıda tutulup, en ihtiyaç duyulan zamanda yabancı sermayeye kafa tutulunca bunların yaşanması zaten kaçınılmazdı.
Bunlar da yetmiyor feryatların büyüdüğü bu ortamda israfın simgesi olan saraylarımıza yenileri eklenip tanıtımları yapılıyor.
Bayram sonrası yaşadığımız dalga, biriken gazın yarattığı küçük bir etkiydi. Yanlış kararlarla biriken gaz ve olası etkileri de büyümeye devam ediyor.
Cumhuriyet / 18.08.20