AK Parti pandemide halkı unuttu ama kendi çıkarlarını hiç unutmuyor. Öyle ki şimdilerde mecliste yine şiir gibi siyaset yapıyor. Destansı bir hava ile bir kanunu geçiriyor, diğerini ekliyor ve yeni modeller geliştiriyor. Varlık Fonu modelini, Şehir Hastaneleri modelini, müşteri garantili köprü modelini alıyor ve işlevlerini birleştirip yeni kanunlar çıkartıyor. Bunu açık, dürüst ve samimi bir şekilde yapıyor. Muhalefetten de gizlemiyor. Niyeti çok açık. AK Parti “bu halkı, bu toprakları nasıl nakite çevirebilirim” derdinde. Yetmiyor, “Hangi sektörü bozsam da kendime yeni bir pazar yaratsam” diyor.
Ortada bir AK–Kapitalizm yükselirken muhalefet iktidarı takip etmiyor, toplumsal muhalefet ise 3-4 yıl geriden geliyor. Bir kanun geçtikten ve uygulamaya başlandıktan sonra ilk skandalda fark ediliyor. Çünkü hem rejim değişti hem de muhalefet rejime uygun hale geldi.
Konumuz “Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi". Ama lütfen bunu da torba kanun diye okumayın. Hakikaten Elektrik Piyasası Kanunu için de torba kanun dediniz. İşsizlik Sigortası Fonu için de. Bari buna da demeyin. Bu kanunlar esas kanun idi ve konuları tek ve netti. Bu teklifte de Çevre Bakanlığı’nın içinden pek çok şey çıkartılıyor ve yerine “sanki” sıfırdan bir kanun yapılıyor. Tabii böyle olduğunu bilemeyiz. Ama bir tanemiz de sormaz mı? Evet sormamış.
Kanun teklifi 12 Ekim’de meclise gelmiş, 14 ve 15 Ekim’de rüzgâr gibi Çevre Komisyonu’ndan geçmiş. 15 Ekim’de son hali komisyon raporu olarak bile yayımlanmış. Partilerin temel yaklaşımı o günden sonra pek konu olmamış. Bu konuda en geniş haberi 21 Ekim’de Nergis Demirkaya yapmış. Sonrasında pek bir yaprak kıpırdamamış. Muhtemelen konunun kimseyi ilgilendirmediğini düşünmüşlerdir.
Teklif bu hafta meclise gelecek. Muhtemelen yine ezberler medyaya dökülecek, yine o ezber karşı çıkış kumpanyaları düzenlenecek. Konu gündeme geldiği için de assolistler sahnede yerini alacaklar.
Ama hiçbiri gerçekleri konuşmayacak.
Poşetten ajansa ak-kapitalizm
Bu kanunu anlamanız için tarihi bilmeniz lazım. Hem yönetenlerin, hem de mücadele edenlerin tarihini. Meclisteki yasama süreçlerini bile bilen bir tane vekil yoksa hiç şansınız yok.
Hatırlayın 2 yıl evvel bugünlerde meclise “poşet kanunu” gelmiş, siyasi partiler yine klasik çalışmalarını yaparken “Sayılar politiktir, tıpkı poşet gibi” yazısı ile konuyu anlatmış, o anlatı üzerinden tekrar anlatmış ve de poşetin paralı olmadığının, sadece bedelinin doğa ve topluma ödetildiğinin çalışmasını hep beraber yapmıştık.
O zaman poşeti paralı hale getiren bakan yardımcısı bu kanun teklifinde de sahneye çıktı.
Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı özel şirketlere maliyet olan konuları ucuz bir şekilde çözmek, hatta bunu kârlı bir hale getirmek konusunda inanılmaz mahir bir adres. O kadar başarılı ki ülkede her yıl 3,5 milyon ton plastik atık toprağa gömülürken, olayı 100 bin ton civarı poşete kilitleyip, şirketleri 50 milyon TL poşet masrafından kurtararak kârâ geçirip, devlete de ek kaynak sağlayacağı düzenleme ile sadece 2019 yılında 400 milyon TL’yi halktan topladı.
Muhteşem değil mi, bakan yardımcımız bir düzenleme ile bir kuş değil, iki kuş değil, belki 10, belki yüzlerce, belki binlerce kuşu vurdu ve hatta gölü yok etti.
Tabii bu arada bu hareketi ile depozito uygulamasını ertelediğini, böylece bu yeni düzenlemeye kılıf yaptığını da ekleyelim.
Bunlara hiçbir vekil değinmedi. Evet şirketleri 50 milyon TL’den fazla masraftan kurtarıp halka 400 milyon TL maliyet getiren ve 4 milyon ton plastiği de gömen kişiye bu resmi hatırlatan kimse çıkmadı.
Muhalefet cephesi
İktidar sıfır belge, sıfır rapor, sıfır dayanak ile yine bir kanun teklifi getirdi. Vekillerimiz ortaya sürülen 1-2 bürokratın lafına inandı ya da inanmadı. Ama arkasını sorgulamadılar. İktidarın her şeyi paraya çevirme aşkında muhalefet ne durumdaydı?
Partiler arasında bir atık politikası olan sayısı SIFIR.
Partiler arasında bir atık belgesi olan sayısı SIFIR.
Partiler arasında değişiklikleri işleyip son halini hazırlayan sayısı da SIFIR.
Üç tane sıfır olunca toplamı bize bütün partiler "karşı çıkıyormuş gibi" yaptıklarını söylüyor.
Çünkü partilerimizde aşırı bir neoliberalizm savunusu var. Buna CHP ve HDP’yi de katmak durumundayız!
O kadar neoliberalizm savunusu var ki, neoliberal STK’cilik, halkı görmeme ve bu kanunun canını alacağı atık toplayıcılarının adını bile anmama yeterli değil. Bu savunu öyle bir hale gelmiş ki yaşamı ıskalıyor. Bir vekilimiz neden çevre kuruluşlarının çağrılmadığını soruyor. Sanki bu teklifin öznesi çevreymiş gibi, sanki bu tasarıda halkın adı bile yokmuş gibi. Ama kanunu hazırlayan vekil zaten o vakfın raporunun kullanıldığını söylüyor. Ama soruyu soran vekil, o raporu hazırlayan vakfın Emine Erdoğan ile helikoptere binip Salda işgalini meşrulaştırma kumpanyasına katıldığını bilmiyor. Çünkü neoliberal katılımcılık iliklerine kadar işlemiş.
Konu bununla sınırlı kalsa iyi. HDP vekili komisyonda “Dün teklifin sahibi arkadaşlar kapsamlı sunum yaptılar, bizim bu yapılan sunuma özel olarak bir eleştirimiz yok, yani kuşkusuz yapılan her şeyin bir mantığı var; kuşkusuz yazılan her yazının, getirilen her metnin bir iç tutarlılığı olabilir” diyor. Ya da CHP vekilinin “Biz Türkiye Çevre Ajansı'nın kurulmasına kategorik olarak karşı değiliz” demesi kadar açık bir çek olabilir mi?
Ama en acısı, Çevre Bakanlığı’nın içini boşaltacak, ona paralel Varlık Fonu gibi bir yapı kuracak Türkiye Çevre Ajansı’nın yönetim kuruluna CHP’nin de üye vermek istemesine ne demeli? Doğadan sorumlu CHP vekili Ali Öztunç bunu gönül rahatlığı ile teklif edebiliyor.
Umursamak politiktir!
Resim çok kötü değil mi? Yazar yine ülkenin bir derdini gözünüze soktu değil mi?
22. Uluslararası İstanbul Psikanaliz Buluşmaları’nda Sally Weintrobe "İklim Krizi: Neoliberal Ayrıcalıklı Hissetme ve Umursamazlık Kültürü” başlıklı sunuşunda “İklim adına harekete geçebilmek için, iklim üzerine düşünebilmemiz gerektiğini ve iklim üzerine düşünmek için, hislerimize tahammül edebilmemiz gerektiğini öne süreceğim" diyor.
Muhteşem değil mi? Sadece şu cümleyi düşünün ve konumuza geri dönelim.
1- Türkiye Çevre Ajansı’na partiler şeklen karşılar ama altını dolduramıyorlar.
2- Poşette yapılan burada da yapılıyor. Poşet tekti, prova idi, bu ise bütünlüklü bir politika.
3-Türkiye Çevre Ajansı ile Çevre Bakanlığı’nın içi boşaltılacak, kârlı kısmı buraya alınacak ve çevre Varlık Fonu değil, Türkiye Çevre Ajansı diye bizlere sunulacak.
4-Atık şirketleri batacak ya da iktidara köle kıvamında taşeron olacak.
5-Atık sanayii bitecek, ek yük getirecek. Ek yük meselesini Ankara Sanayi Odası da toplantı da söylüyor.
6-Belediyeler zaten atık meselesinde çok kötüler. Bundan da kötü olacaklar ve iktidarın eksiksiz kölesi olacaklar. Bu arada belediyelerin Türkiye Çevre Ajansı’na hiç itiraz etmediğini bir utanç abidesi olarak belirtelim.
7- Bu tasarı atık şirketlerinin, atık işçilerinin elinden kârlı atıkları alacak, onları köleleştirecek, pisliğini de halka bırakacak.
Ama asıl skandalı patlatalım. Para getiren atıklar Türkiye Çevre Ajansı’nın olacak, getiremeyen atıklar geçen hafta geçen Elektrik Piyasası Kanunu ile yakılacak, biyokütle sayılacak ve fahiş devlet teşvikleri halka ödetilecek. Şiir gibi politika değil de nedir bu?
İşin güzel kısmı
Geçen hafta dönüşemeyen atıkları yakmaya izin veren, ona biyokütle diyen Elektrik Piyasası Kanunu Meclis Genel Kurulu'nda kabul edildi. Bu hafta da dönüşebilen kârlı atıkları dönüştüren, onu da kârlı hale getiren Türkiye Çevre Ajansı kanun teklifi geçecek. Bunu muhalefetin durdurması lazım. Ama bunu yapması bu ideolojik yapıyla zor. Zaten iktidar, partilerden hiç korkmuyor ama örgütlü, ezber bozan, dogma değil politika üreten halktan çok çekiniyor. Nefesini hâlâ ensesinde hissediyor. Sizi sadece komisyondan AK Parti Bursa vekilinin itirafı ile baş başa bırakıyorum.
Buyurun:
“Bak, geçen dönem bizim çıkardığımız bir poşet yasası var; arkadaşlar, bütün samimiyetimle söylüyorum, bu poşet yasası seçimde bizi o kadar bizi vurdu ki; yerden yere vurdu ve ben bunu biliyorum ama konu çevre olduğu zaman sizin böyle bir düşünceniz olmaz, böyle bir menfaate kesinlikle girmezsiniz.”
Gazete Duvar / 30.11.20