Biden’ın üç ay sonra gelen telefonuyla ilgili olarak Reuters, Cumhurbaşkanlığı’na atıfla “Erdoğan ve Biden’ın, bu iki NATO üyesi ülke arasındaki ilişkileri geliştirmek için birlikte çalışma konusunda anlaştıklarını” aktardıktan bir gün sonra Biden, Ermeni soykırımını tanıdığını açıkladı. Bu birlikte çalışmaysa...
Eskiden ABD başkanları, Ermeni soykırımını tanımak istediklerinde, güvenlik bürokrasisi (pratik hükümet) Türkiye’nin önemini vurgulayarak başkanı caydırırdı. Bu kez öyle olmadı. Washington Institute’ten Soner Çağatay’a göre “bunların Erdoğan’a kızgınlığı Biden’ınkinden çok daha fazlaydı”. Bu, TC’yi yönetenler için kötü haber. Amerika’da “pratik hükümet”in benimsediği politikalar uzun süre değişmeden kalır.
1915-18 “olayını” adlandırma (Ermeni soykırımı/katliamı/tehcir) konusunda en az yarım yüzyıldır kararlar verilmiş, saflar belirlenmişti. Bundan sonrası artık hangi tanımın egemen olacağına ilişkin bir siyasi-kültürel “mücadeleydi”. Türkiye’nin bu mücadeleyi kazanacak gücü yoktu, emperyalist sistem içindeki konumundan dolayı da azınlıkta kalmaya mahkûmdu; ancak jeopolitik dengelere, “jeostratejik sermayesine” dayanarak konumunu korumayı, bir “savunma savaşını” sürdürmeyi başarıyordu. AKP rejimi, ülkenin “jeo-stratejik sermayesini” tüketti ve geldik bugüne.
Tükenişin haritası
Bu tükeniş süreci, ekonomisi uluslararası sermaye akımlarına bağımlı bir NATO ülkesi olarak Türkiye’nin ekonomik, askeri, siyasi kapasitelerinde, iç istikrarında belli bir iyileşme yaratmayı beceremeden, “stratejik derinlik” fantezisi peşinde, aklınca, Ortadoğu’da ABD’nin boşaltmaya başladığı yere, bir bölgesel hegemon olarak girme hayaliyle başladı. Ortadoğu boş arsa olmadığından, Osmanlı despotluğu unutulmadığından “stratejik derinlik”, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, Mısır, İran gibi güçlere çarptı, dağıldı. İhvancılık, Kaşıkçı cinayetini kullanarak Muhammed bin Salman’ı devirme hayali tükenişi hızlandırdı; İsrail ile ilişkiler de çoktan bozulduğundan, AKP Türkiyesi’nin elinde artık kala kala “onurlu yalnızlık” kalıyordu.
Suriye macerasıyla, üyesi olduğu NATO’nun hedefindeki Rusya’nın bölgeye inmesini kolaylaştıran AKP Türkiyesi, Ortadoğu’da yalnızlaşırken “jeostratejik sermayesinin”, hızla tükenmekte olduğundan habersizdi. Rejim, “dünya gücü” oluyoruz gibi sanrılara kapılarak, bir “hem Amerika hem Rusya” oyunu içinde “iki iskemleye” birden oturmaya çalışıyordu. Bu iki iskemle birbirinden uzaklaşırken, acilen tercih yapması gereken bir noktaya yaklaşırken AKP Türkiyesi, Suriyeli göçmenleri Avrupa’ya karşı kullanmaya çalışıyor; ABD’nin uyarılarına kulağını kapatarak Rusya’dan S-400 füzelerini alıyor; Ermenistan-Azerbaycan savaşında taraf oluyor, buradan aldığı cesaretle Ukrayna platformunda Rusya’yı dengelemeye çalışıyor, uluslararası jeopolitik içinde kendi “jeostratejik sermayesinin” bakiyesine bakmadan, Montrö’yü gündeme getirip Rusya’yı daha da kaygılandırıyor; tüm bunların bir maliyeti olacağından habersiz, her tarafı idare edebileceğini sanıyordu. Hem de emperyalist sistem içinde güçler dengesi, yeniden düzenlenmek üzere değişmeye başlamışken.
Şimdi uluslararası alanda ülkesinin tüm “jeostratejik sermayesini” tüketen AKP rejimi, hem ABD hem de Rusya karşısında korunaksız, Doğu Akdeniz’in gaz havzasında yalnız ve iktidarsız kalmış durumdadır.
İhvan’ı ıskartaya çıkarıp Mısır’a yanaşma çabalarının, İsrail Enerji Bakanı’nı davet etmenin, Erdoğan’ın sözcüsü Kalın’ın, Suudilerin ekonomik boykotundan kurtulma umuduyla “Kaşıkçı ile ilgili aldıkları kararı saygıyla karşılıyoruz” diyerek tükürülenleri yalamaya kalkmasının, “Ermeni soykırımı” anlaşmazlığı karşısındaki çaresizliğin arkasında işte bu yalnızlaşma ve tükeniş var. Vatan toprağını arsa olarak gören AKP rejimindeyse ülkeyi buradan çıkaracak akıl yok!
Ekonomi serbest düşüşte, pandemi tamamen kontrolden çıktı. “128 milyar dolar”, “159.2 ton altın”, “2 milyar dolarla kaçan dolandırıcının ilişkileri”, tarikatların vakıflarına devredilen kamu malları gibi skandallar, bir dostumun deyimişle, kapanma bahanesiyle “küçük geçici şeriatlar...” rejimin vizyonunda, baskı, terör, yağmadan başka bir şeyin kalmadığını, liderliğinin bir var oluş korkusu içinde olduğunu gösteriyor. Bunlar çok tehlikeli zamanlardır, aman dikkat!
Cumhuriyet / 29.04.21