Yok, kendi inancına güvensiz, gözü başkasının hazlarında olan kıskanç tiplerin sandığı gibi “ateistler lay lay lom eğlendiği” için değil. Bu tiplerin aklının kapasitesini aşan GERÇEKLER var: Örneğin, bu tipler “iklim krizinin” komplo olduğunu iddia ederken, ormanları yok eden saçma sapan projeleri alkışlarken, böyle bir krizin gelmekte olduğunu hepimiz biliyorduk. Dahası, kültür endüstrisi “virüs salgını” senaryolu filmlerden, TV dizilerinden milyarlarca dolar kazanıyordu. İnsanlık ise “farların ışığında donup kalmış bir tavşan” gibiydi. “Kapitalizm filan” diye başlamak kolay, ama süreci engelleyebilecek şeyleri yapamamış olmanın sorumluluğundan kurtulmak olanaksız.
Sorumsuz, bencil, acımasız bir toplum
Şimdi hükümetler virüs salgınını yavaşlatmak için, isteksizce de (ekonomiye / sermayeye zarar vermek istemiyorlar) olsa birtakım önlemler alıyorlar. Toplumun azımsanamayacak bir kısmı, alışkanlıklarından, hazlarından vazgeçemediği için, bu önlemlere uyamıyor; hem kendi yaşamını hem de aynı toplumu paylaştığı insanların yaşamlarını tehlikeye atıyor
Virüs salgınında en büyük yük, neoliberal hükümetlerin kaynaksız bıraktığı, acımasızca ticarileştirdiği sağlık sistemlerinin üzerinde. Bu sektördekiler, yeterli sayıda personelden ve malzemeden yoksun, canları pahasına ön saflarda mücadele ediyorlar. Bunlardan birilerinin sık sık televizyonlarda bitkin bir yüzle, yaşlı gözlerle “Biz sizin için mücadele ediyoruz, siz de ne olur kurallara uyun. Bize biraz olsun yardım edin” diye yalvardıklarını görüyoruz. Yanımızdakine “hakikaten ha..” diyerek başımızı sallıyoruz ama yine sokaklarda dolaşmaya devam ediyoruz.
Dahası, biz evimizde tıka basa dolmuş dolabımızda daha ne eksik diye düşünürken bu sağlık emekçileri, vardiya sonrası bitkin, perişan, dükkânların yağmalanmış, tamtakır raflarıyla karşılaşıyorlar.
Bizi kim üretti?
Toplumu teslim almış bir tavırdan söz ediyorsak, biraz derine inmek, geriye gitmek gerekiyor. Biraz derinde, bireylerin değerlerini, davranış kalıplarını, kullandıkları söylemleri, hatta haz nesnesi olarak seçtikleri şeyleri belirleyen kültürel ortamın özellikleri var. Bunlar da bireylerin içinde olduğu egemen ekonomik ve siyasi iktidar ilişkilerinin yeniden üretimi ve sürdürülmesiyle yakından bağlantılı şeyler.
Bu noktada iki kritik ikilemle karşılaşıyoruz: “İşlevsel tüketime karşı hazlara dayalı tüketim” ve “topluma karşı serbest piyasa.” Bu ikilem de kapitalizmin, yüzeyde kendini “talep yetersizliği” olarak gösteren yapısal krizinin yönetimiyle ilişkilidir. Birincisinin öyküsü reklamcıların 1970’lerde geliştirdiği “işlevi üzerinden değil, vaat ettiği hazlar üzerinden pazarlama” teorilerine, ikincisi de yeni “krizi yönetme modeli” neo-liberalizmin mimarlarından İngiltere Başbakanı Thatcher’in “toplum yoktur” … “yalnızca çıkarları için rekabet eden bireyler” (piyasa) vardır saptamasına uzanır.
Yalnızca kendi bedenine, hazlarına, bunları tatmin edeceğine inandığı malların, hemen şimdi tüketimine odaklanmış, “ötekinin” varlığını yadsımanın yanı sıra, dayanışma duygusunu, “yarın” kavramını kaybetmiş, “(Ö)tekinin”, “haz al, kâr yap, rekabet et” buyruğuna uyan bireyler işte böyle üretildi.
Bu bireyleri üreten iktidar ilişkilerinin seçkinlerinin, özellikle ABD’de Covid-19 salgınıyla mücadele ederken alınan önlemler karşısında artık sabrı taşmaya başlamış. Bunlar salgına değil, adeta ölüm kültüne dönüşmüş sermayenin çıkarlarına odaklanmak istiyorlar. Fox News, “ ‘Sosyal mesafe’ kararları doktorlara bırakılamaz”, “Tedavi hastalıktan beter çıktı” diyor. Teksas Valisi’ne göre, “yaşlılar, gençler için ekonomiyi kurtarmak uğruna ölmeye hazır”. Trump, Fox’un iddiasını tekrarladıktan sonra ekliyor: “ABD ekonomisi kapatılmaya uygun değil”. Borsa aniden yüzde 11 artıyor. İngiltere’de The Times, The Guardian, Financial Times, önlemlerin gecikmesinde Başbakan’ın başdanışmanı, “Bırakalım virüs devresini tamamlasın. Bu arada yaşlı kesimden birileri ölecekse ölür” dediği iddia edilen Cummings’i suçluyorlar.
Homo sapiens’in tarihinde son durum, bu türün de tükenme sürecine girdiğini düşündürüyor! Engellemek isteyenlerin ellerini çabuk tutması gerekiyor.
Cumhuriyet / 26.03.20