Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli geçtiğimiz günlerde Urfa'daki temasları kapsamında MHP İl Başkanlığını ziyaret ettiğinde “Bu millet icabında bir soğana talim eder, göklerinde başka bayrak dalgalanmasına müsaade etmez. Türlü türlü oyunlar var ama vatandaşımız kanmamalı. Halkımızın sandıkta gerekeni yapacağına inanıyoruz” şeklinde konuşmuştu.
Bu ülkede kamu görevi yürüten insanların apaçık ortada olan somut sorunlar hakkında tek kelime etmeden, her fırsatta vatan, millet, bayrak ya da beka sorunlarından söz etmelerinde bir tuhaflık yok mu?
Tarım Bakanı halkın gerçekten sağlığını ya da bekasını ilgilendiren ve kendisinin de bir bakan olarak en önemli sorumluluğu olan gıda güvenliği alanında dişe dokunur hiçbir açıklama yapmıyor. Mecliste halk sağlığı ve gıda güvenliği hakkında sorulan soru önergelerine yanıt dahi vermiyor örneğin ya da her yıl milyonlarca ton gıda ithalatı yapılan ülkemizde, ithal gıda ürünlerinde yapılan kontrollerin yeterliliği ya da gıdalardaki toksik kimyasal kalıntılarının durumu hakkında herhangi bir bilgi edinmek olanaksız. Ama hemen her fırsatta vatan, millet, bayrak…
Soyut, ne olduğu belirsiz, durmaksızın tekrarlanan beka sorunlarının yanında gıda güvenliği sorunlarının esamisi okunmuyor. Ama bu sorunlar üzerinde dikkatle durmayı gerektiriyor. Anlaşılır bir çerçeve oluşturabilmek için de öncelikle bazı teknik konulara değinmeliyim.
Gıda güvenliği ve analitik çalışmalar
Gıda güvenliği özetle, gıdaların insan sağlığı açısından sorun oluşturabilecek fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik etkenler açısından güvenilir kılınması amacıyla yapılan çalışmalar bütününe işaret eder.
Yapılan çalışmaların temel amacı insan sağlığını korumaktır. Bu amacı gerçekleştirmek, topraktan başlayarak sofraya kadar uzanan gıda üretim-tüketim sürecinde yer alan kurumların yasal mevzuatlarca belirlenmiş bir çerçeve içinde çeşitli faaliyetlerde bulunmasını gerektirir. Örneğin bir bölgedeki toprak ya da su varlıklarındaki kimyasal kirliliğin gıdalara bulaşıp bulaşmadığını, tarımsal üretimde kullanılan toksik kimyasalların gıdalarda kalıntı bırakıp bırakmadığını, bir süt işletmesinin ürettiği yoğurt ya da peynirin hastalık yapan bakterileri taşıyıp taşımadığını kontrol etmek vb. gibi.
Konunun akademik kurumlar, şirketler ya da kamu kurumları eliyle yürütülmesi gereken çeşitli yönleri olsa da gıda güvenliği ile ilgili çalışmaların en önemli sorumlusunun kamu kurumları olduğu söylenebilir.
Gıda güvenliği çalışmaları en temelde kamusal olarak yürütülen çalışmalardır. Tarım ve Orman Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere çeşitli kamu kurumlarının gıda güvenliği ile ilgili asli görevlerinden biri iyi tasarlanmış, halk sağlığını ve çevre sağlığını korumayı esas edinmiş bir program çerçevesinde denetim, kontrol ve izleme çalışmaları yapmaktır.
Denetim, kontrol ve izleme faaliyetleri
Bu yazıda kamu kurumlarının yürüttüğü denetim, kontrol ve izleme faaliyetleri hakkında bilgi vermeye ve pek gündeme gelmeyen ama çok önemli bulduğum bazı eksikliklere dikkat çekmeye çalışacağım.
Gıdalarda ya da sularda insan sağlığı açısından sorun oluşturabilecek fiziksel, kimyasal ya da mikrobiyolojik etkenlerin varlıklarının araştırılması iyi tasarlanmış ve süreklilik arz eden denetim, kontrol ve izleme faaliyetlerinin özünü oluşturur. Bu konuda çok sayıda parametre var ancak yapılacak faaliyetlerin geniş bir zamana yayılması, ürün çeşitliliği ve sayısı açısından yeterli olması ve çok iyi bir kayıt sistemi ile takip edilmesi elzemdir. Ancak en önemli nokta yapılan faaliyetlerin kontrol edilmesi gereken etken madde sayısı açısından kapsamının olabildiğince geniş tutulmasıdır.
Denetim, kontrol ya da izleme faaliyetlerinin içinde yer almayan bir etkeni tespit de edemeyiz.
Bu nokta çok önemli olduğu için biraz açıklık getirmek istiyorum. Örneğin bir gıda ürününün kimyasal ve mikrobiyolojik açıdan insan sağlığı için bir sorun oluşturup oluşturmadığını anlamaya çalıştığımızı varsayalım. Bu amaçla, mikrobiyolojik ve kimyasal açıdan ilgili mevzuatta yer alan hükümlere göre çeşitli analizler yapmak gerekecektir. Elbette, ilgili mevzuatın kapsamının yeterli olduğunu varsayıyoruz.
Analiz yöntemlerinin kapsamı ve ithal ürünler
Mikrobiyolojik analiz yöntemleri ile o üründe olması muhtemel çeşitli mikroorganizmaların analizi yapılır. Aynı şey kimyasal etkenleri tespit etme konusunda da geçerlidir. Üründe olması ya da ürüne bulaşması muhtemel çeşitli kimyasal etkenlerin varlığı çeşitli analiz yöntemleri kullanılarak araştırılır.
Burada kritik nokta kullanılan analiz yöntemlerinin kapsamıdır. Örneğin analiz edilen üründe nitrat ve nitrit kalıntılarına, pestisit kalıntılarına ve plastik esaslı maddelerden bulaşabilecek kimyasal maddelerin kalıntılarına bakma gereği var ise kullandığımız analiz yöntemlerinin de bu iş için yeterli olması gerekir.
Sadece nitrat ve nitrit yönünden bir analiz yaparak incelediğimiz ürünün sağlık için zararsız ya da güvenilir olup olmadığı hakkında bir fikir edinemeyiz.
Edinemeyiz, çünkü yaptığımız analiz sadece nitrat ve nitrit açısından bir fikir verecek, pestisit kalıntılarına ya da plastik esaslı maddelerden bulaşabilecek kimyasal maddelerin kalıntısına dair bir fikir vermeyecektir. Ancak sadece nitrat ya da nitrit analizi yaparak da bir analiz raporu düzenlenebilmektedir; yani yapılması gereken iş eksik de yapılsa, uygunsuz da olsa kabul görebilmektedir.
Örneğin ülkemize ithal edilen gıda ürünleri ülkeye sokulmadan önce kontrollere tabi tutulmak zorundadır; ama yapılan kontroller sonucunda düzenlenen analiz raporları bu tip eksikliklerle doludur. İhtiyaç duyulan şey, üzerinde devletin resmi kurumunun onayı bulunan bir analiz raporudur sonuçta ve raporun içeriğine pek bakılmamaktadır.
Çocuk sağlığı için önem taşıyan toksik kimyasal maddelerin analizi yapılmadan, sadece önemsiz birkaç analizle ülkeye gıda ürünü sokmak mümkündür yani. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Gıda Güvenliği Bilgi Sistemi’nde yer alan ithalat kayıtları yurttaş erişimine açılarak bu söylediklerimi teyit etmek de mümkündür.
Ancak mesele göründüğünden de karmaşık.
Analiz edilmesi gereken etkenlerin bolluğu
Meselenin karmaşıklığı bir gıda örneğinde gıda güvenliği açısından analiz edilmesi gereken etken madde sayısının bolluğundan kaynaklanır.
Örneğin bir gıda ürününde kalıntı bırakması muhtemel 400 adet pestisit varken, kullandığımız analiz yöntemi bu 400 pestisitten sadece 150’sini belirleme yeteneğine sahipse, yaptığımız analiz ile o gıdanın pestisit kalıntıları açısından güvenilir olup olmadığını kesin olarak bilemeyiz.
Bilemeyiz, çünkü kullandığımız analiz yöntemi o gıdada bulunması muhtemel diğer 250 adet pestisite karşı bütünüyle kördür; bir başka deyişle o pestisitlerin kalıntısı gıdada var olsa bile tespit edilemez.
Bu durumda yapılan pestisit analizinin sadece kalıntısı araştırılan 150 pestisit açısından bir fikir verdiği ama o gıdada pestisit kalıntısı olup olmadığı hakkında bir fikir vermediği söylenebilir. Bu durumda bir pestisit kalıntısı analiz raporu düzenlenebilir mi? Evet düzenlenebilir. Yapılan iş eksik yapılmıştır ama kabul görür.
Peki, yapılan analizin pestisit kalıntılarını tespit etme açısından yeterli olduğunu söyleyebilir miyiz? Hayır, söyleyemeyiz.
Ülkemizde mevcut pestisit kalıntı analiz laboratuvarlarının sayısı, kaçta kaçının gıdalar ve sular için önem arz eden pestisitlerin tamamının kalıntısını analiz etme yeteneğine sahip olduğu, yapılan çalışmalardan ne gibi sonuçlar elde edildiği vb. gibi soruların yanıtı belirsizdir.
Birer yurttaş olarak bu bilgileri öğrenmek en doğal haklarımızdan biri olmasına rağmen öğrenme şansımız yoktur ne yazık ki…
Yapılan açıklamalarda ne var?
Halk sağlığı, çevre sağlığı ya da bilgi edinme hakkı açısından kritik önem taşıyan veriler Tarım ve Orman Bakanlığı’nın kamuoyuna açıkladığı yıllık faaliyet raporları içinde de yer almaz, Mecliste verilen soru önergeleri ile bir bilgi edinmek de -erişebildiğim kadarıyla- olanaksız görünüyor.
Bakanlığın kamuoyuna yaptığı açıklamalar çok genel, suya sabuna dokunmayan cinsten. Örneğin pestisitlerle ilgili olarak yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlara dair Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2019 yılı faaliyet raporunda şöyle bir ifade var:
“Hasat Öncesi Pestisit Denetimi Bitkisel ürünlerde yasaklı, tavsiye dışı veya hatalı bitki koruma ürünü kullanımının denetlenmesi amacıyla bağ, bahçe, tarla ve seralarda ilaç kullanım durumu ve kalıntı çıkma riski yüksek ürünler ve bölgelere göre risk esaslı yürütülen Hasat Öncesi Pestisit Denetimleri sonucunda olumsuzluk tespit edilen ürünler için imha veya hasadı geciktirme ile ürün sahiplerine ise idari para cezası uygulanmaktadır. Bu kapsamda 2019 yılın Kasım ayı itibariyle 18.170 üretim yeri denetimi yapılmıştır.” (Sayfa 97-98)
Bu açıklama ne anlatıyor?
Hangi ürünlerde ve hangi pestisitlerin kontrolleri yapıldı, hangi ürünlerde sorun tespit edildi, tespit edilen sorunlu ürünlerin oranı nedir, sorunlu ürünlere ne oldu, pestisit analizleri ülke genelinde aynı yöntemle mi yapıldı, farklı illerde yürütülen çalışmalarda analiz edilen etken madde sayısı aynı mıydı vb. gibi pek çok sorunun bir yanıtı yok.
Yapılan çalışmalarda 18.170 üretim yerinin denetlendiği belirtiliyor ama kaç tanesinde uygunsuzluk tespit edildi o bilgiye bile yer verilmiyor.
Mecliste konu ile ilgili soru önergelerine verilen yanıtlardan da bir şey öğrenmek olanaksız.
Örneğin Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli 2015-2019 yılları arasında ülke genelinde gıda ürünlerindeki pestisit kalıntılarını belirlemeye yönelik çalışmaların detaylarının açıklanmasını talep eden bir soru önergesine verdiği yanıt şöyle:
“Yurt içi gıda denetimleri, denetim programları kapsamında;
• 2015 yılında 3 bin 193 adet gıda ürününde,
• 2016 yılında 3 bin 792 adet gıda ürününde,
• 2017 yılında 3 bin 526 adet gıda ürününde,
• 2018 yılında 4 bin 286 adet gıda ürününde,
• 2019 yılında 4 bin 765 adet gıda ürününde pestisit analizi yapılmıştır.
2019 yılında yurtiçi gıda denetimleri kalıntı izleme programları kapsamında 369 adet gıda ürününde glyfosate (glyphosate olmalı doğrusu) pestisit aktif maddesi analizi yapılmıştır.”
Bütün açıklama bu kadar. Soru önergesinde yapılan çalışmaların içeriği ve elde edilen sonuçlar detaylı bir şekilde sorulduğu halde, verilen yanıtta sadece kaç adet ürünün analiz edildiği bilgisi yer alıyor. Hiçbir şey söylemeyen, bomboş bir açıklama bu. Pestisit kalıntıları meselesinin halk sağlığı, çevre kirliliği ve biyoçeşitlilik kaybı açısından herhangi bir önemi yokmuşçasına, inanılmaz bir lakaytlık, halkı, kamuoyunu ve doğal hayatı zerre kadar umursamayan bir rahatlık içinde verilmiş yanıtlar bunlar...
Vatan, millet, bayrak sözcüklerinin ardına gizlenerek “gerçek” beka sorunları hakkında hiçbir şey söylememek mümkün bu ülkede.
Pestisitler üzerinden örnek verdim ama benzeri örnekleri örneğin ağır metal kalıntıları, plastik esaslı ürünlerden gıdalara bulaşan kimyasal maddeler, gıda ürünlerinde bulunan antibiyotik, hormon vb. gibi farmakolojik esaslı maddeler vb. açısından da çoğaltmak mümkün. Ama sorunları çoğaltarak bir umutsuzluğa yol açmak istemiyorum. Andığım sorunların tamamının çözümleri olduğunu da belirtmeliyim; sadece, o çözümleri mümkün kılacak siyasal irade yok ortada. Henüz ortada yok, belki zamanla o da olacak…
Bianet / 27.05.20