Diyarbakır'daki evinden 5 Temmuz 1991 tarihinde kaçırılarak katledilen ve cenazesi 2 gün sonra Elazığ'ın Maden ilçesinde bir köprünün altında bulunan Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın'ın ölümünün üzerinden 30 yıl geçti. Ancak aradan geçen zamana rağmen Aydın'ın failleri bulunmadı. Aydın'ın ölümüne ilişkin başlatılan ve 1990'lı yılların ilk faaili meçhul cinayet dosyası olarak da bilinen soruşturma ise bugün zaman aşımı nedeniyle düşürülecek. Aydın’ın kardeşi Veysi Aydın, cinayeti ve ağabeyinin ömrünü adadığı insan hakları mücadelesini anlattı.
Korkusuz militan
Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürülmesinden sonra ağabeyinin sol örgütlere karşı ilgisinin geliştiğini aktaran Aydın, ağabeyinin lise dönemlerinde Kürt kimliği üzerine sürekli araştırmalar yaptığını ve gazeteler üzerinden gündemi takip ettiğini belirtti. Aydın, “Sürekli gazete okuyup arşiv yapıyordu. Mahir Çayan ve arkadaşlarının resimlerinin bulunduğu arşivleri topluyordu. O zaman küçüktük ve anlamıyorduk. Zaman geçtikçe Vedat’ın devrimci olduğunu anladık. 20’li yaşlarındaydı ve o dönem Devrimci Demokratik Kürt Derneği (DDKD) adına faaliyet yürütüyordu. 1980 askeri darbesinde sol ve sosyalist devrimciler bir bir gözaltına alınarak tutuklandı. Vedat da darbeden bir ay sonra tutuklandı. O işkence ve direnişle anılan Diyarbakır Cezaevi’nde 4 yıl kaldı. Hiç unutmam; Cezaevi görüşünde bizimle Kürtçe konuşunca şok olduk. Kürtçe konuşanın dövüldüğü bir yerde Vedat’ın Kürtçe konuşması bizi şaşırttı. Vedat bize “Korkmayın, Kürtçe konuşmamıza onlar izin vermedi, biz direnerek bu hakkımızı aldık” dedi. Ağabeyinin cezaevinden çıktıktan sonra da çalışmalarını sürdürdüğünü söyleyen Aydın, ağabeyinin “korkusuz bir militan” olduğunu vurguladı.
Mücadelesi
Halk arasında çok sevilen ağabeyinin sürekli güven, moral ve cesaret verdiğini ifade eden Aydın, 1988’de Halepçe Katliamı için Diyarbakır’da yapılan mitingde ağabeyinin devlet tarafından tanınmaya başlandığını söyledi. Aydın şunu ifade etti:
"Devlet, onu Kürt halkı için moral kaynağı, kendisi için ise tehlike olarak görmeye başladı. 1990 yılında İHD’nin Genel Kurulu’nda Kürtçe yapmış olduğu konuşmasından sonra tutuklandı. Oraya gitmeden önce ‘Kürtçe konuşacağım muhtemelen beni tutuklarlar, haberiniz olsun’ demişti. O dönem bütün televizyonlar ‘Nasıl olur da Türkiye’nin başkentinde bilinmeyen bir dil konuşulur’ şeklinde bu durumu yayınlamıştı. Çıkarıldığı mahkemede de Kürtçe savunma yaptı. Tutanaklara ‘Bilinmeyen dil’ olarak geçti. 3 ay sonra tahliye oldu.”
Aydın, 1990’lı yıllarda yoğun çatışmaların yaşandığını ve ağabeyinin HEP İl Başkanlığına seçildikten sık sık kendilerini "Bu dönem saldırlar çok yoğun olacak, herkes dikkatli olsun. Bizi alırlarsa sağ dönmemiz mümkün olmayabilir. Kolluk kuvvetleriyle bir yere gitmeyin" şeklinde uyardıklarını anlattı. Aydın, ağabeyinin "Benim ölümüm normal bir ölüm olmayacak" sözüne işaret ederek, "Buna rağmen kendi isteğiyle onlarla gitti. O her şeyi göze alarak gitti. Sanki kendisinin neyi beklediğini biliyordu” dedi.
Alelacele defin
Ağabeyinin gözaltına alınması sonrası birçok yere başvurduklarını ve her seferinde “bilmiyoruz, bizde değil, araştırıyoruz” şeklinde cevap aldıklarını dile getiren Aydın, şunları söyledi:
“7 Temmuz günü Maden'de bir cenazenin bulunduğu bilgisi geldi. Birçok kişi Maden’e gittik. Vedat’ın bulunduğu resim bir gazetenin üzerinde ve jandarmanın önünde duruyordu. Gazetede yayımlanıyor ve devlet bulduğunu söylemiyor. Maden Adliyesi’ne gittik. Vedat’ın giysilerini gösterdiler ve ‘Bu giysiler ona mı ait? Cesedi kimliksiz bulduk ve defin ettik’ dediler. Aslında alelacele kaçırır gibi hemen defin etmişlerdi. ‘Devletin bekası için yaptık’ mesajı verdiler. İşkence yapmışlardı."
“Fail devlettir”
Ağabeyinin faili meçhul cinayete kurban gitmediğini ve failin devlet olduğunu söyleyen Aydın, “Devlet bizzat yapamadığı işleri karanlık odaklara yaptırır. Derin devlet dediğimiz odaklara yaptırır. Bunu, yıllar sonra JİTEM dediğimiz odakların üyeleri olan Abdulkadir Aygan ve Cem Ersever gibi isimlerin yıllar sonra yaptıkları itiraflardan biliyoruz" diye konuştu. Aygan'ın itiraflarına rağmen olayın aydınlatılmadığına dikkati çeken Aydın, "Devlet soruşturmayı yapmıyor, çünkü olayı kendisi yapıyor. Devlete göre Vedat’ın faili meçhul olabilir ama bizim için faili bellidir" diye vurguladı.
Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ve Mesut Yılmaz’ın olayın sorumluları olduğunu kaydeden Aydın, "Bu cinayetler dönemin Genelkurmay başkanları tarafından işlendi. Devlet içinde karanlık bir odak vardı ama bu odak Genelkurmay’a bağlıydı. Bu olayların soruşturulması için bir şey yapmıyorsa demek ki bizzat onay vermiştir" ifadelerini kullandı.
Cinayetin yaşandığı dönemde Hüseyin Kocadağ’ın (dönemin polis müdürü) olayı araştırdığını söylediğini dile getiren Aydın, "Ama çok ters ve alakasız sorular soruyordu. Ara ara bizi tehdit dahi ediyordu. Kocadağ, Susurluk olayı sonrasında devlet-mafya organizasyonunda ortaya çıktı. Kocadağ'ın da bu karanlık odaklardan olduğu Susurluk'ta açığa çıktı" dedi.
Olayın sorumluları
İtiraflar ve kimi isimlerin bilinmesine rağmen soruşturmada ilerleme olmadığını belirten Aydın, olayda ismi geçen kişilerin ortadan kaybolduğuna işaret ederek, "Eğer karanlık bir kişi birden ortadan kayboluyorsa devlet saklamıştır. Vedat’ı öldürenin bizzat Yeşil olduğu söyleniyor. Hatta bu operasyonun yürütücüsü de Cem Ersever’dir. Abdulkadir Aygan bizzat itiraf etti ama bugün o bile ortada yok. Olay zaman aşımına uğrayacak. Artık devletin adaletinden, yargısından bir beklentimiz yok" şeklinde konuştu.
Kürt sorunu
Hem ağabeyinin hem de benzer cinayetlerin ancak Kürt sorununu çözüldüğü ve devletin özür dilediği bir dönemde aydınlığa kavuşacağını vurgulayan Aydın, şöyle devam etti:
"Yoksa devlet katil ve tetikçiyi her zaman bulabilir. Kürt sorunu demokratik bir şekilde çözülmediği müddetçe şiddet her zaman kullanılıyor. Devlet bir sorunu şiddetle, silahla çözmeye kalktıkça işlediği kötülükler ortaya çıkıyor. Mafyalar ortaya çıkıyor. Devlet sorunu çözmek için anlayışını değiştirmek zorunda. Onun için Kürt kimliğini, Kürt siyasi hareketini kabul etmek zorunda. Kürt sorunu çözülmediği müddetçe mafya ve çete gibi karanlık odaklar sürekli olacaktır. Kürt sorunu çözülmeden bu odaklar bitmez, devlet çeteleşir."
Vedat Aydın kimdir?
Vedat Aydın, Diyarbakır'ın Bismil ilçesine bağlı Kürthacı (Heciya Kurda) köyünde 1953’te dünyaya geldi. İlk, orta ve lise eğitimini Bismil’de tamamladı, 1979’da Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü'nden mezun oldu. Filistinlilerin verdiği mücadeleyi yerinde görmek için bir dönem Filistin’e giden Aydın, 12 Eylül 1980 darbesinde DDKD ve TÖB-DER’deki faaliyetlerinden dolayı gözaltına alındı ve tutuklandı. Diyarbakır Cezaevi’nde 4 yıl ağır işkencelere maruz kalan Aydın, tahliye olduktan sonra bir grup Kürt aydınıyla birlikte İHD'yi kurmak için çalışma başlattı. Aydın, 1990 yılında İHD Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu’na seçildi. 28 Ekim 1990’da Ankara'daki İHD Genel Kurulu'nda yaptığı Kürtçe konuşma nedeniyle gözaltına alınarak tutuklanan Aydın, hakkında açılan davanın 19 Aralık 1990'da görülen ilk duruşmasında Kürtçe ifade vererek beraat etti. Aydın, 1990 yılının sonunda yapılan kongrede İHD Diyarbakır Şube Başkanlığına seçildi.
Haziran 1991’deki Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Kongresi’nde il başkanlığına seçilen Aydın, öncü rolü, yürüttüğü çalışmalar ve halk arasında sevilen bir isim haline gelmesinden sonra hedef alındı. Aydın, 5 Temmuz 1991’de gece vakti Diyarbakır’daki evinden kendilerini polis olarak tanıtan kişiler tarafından gözaltına alındı. Aydın’ın cenazesi iki gün sonra 7 Temmuz’da Elazığ’ın Maden ilçesi yakınlarındaki bir köprü menfezinin altında işkence edilmiş halde bulundu. Diyarbakır'da düzenlenen cenaze töreninde 12 Eylül'den sonraki en büyük kalabalık toplandı. Mardin Kapı Mezarlığı’nda 10 Temmuz’da yüz binlerce kişinin katılımıyla yapılan cenaze töreni öncesi düzenlenen yürüyüşe yönelik polis saldırısı sonucunda 8 kişi yaşamını yitirdi, onlarca kişi ise yaralandı.
Aydın'ın faillerinin bulunması için yürütülen soruşturmadan ise sonuç alınmadı. Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığının yetkisizlik kararının ardından dosya Malatya Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi. 20 yıl boyunca rafta bekletilen soruşturma dosyasında, 3 Kasım 1996’daki Susurluk kazasının ardından hazırlanan raporda, cinayetin devlet içinde odaklanan bir çete tarafından yapıldığı belirtilmesine rağmen bir gelişme sağlanmadı. Dosyanın zamanaşımı kapsamında düşmesine kısa bir süre kala JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan'ın cinayete ilişkin itirafları dosyaya girdi. Bu gelişmeyle birlikte 2011 yılında dosyanın zaman aşımı süresi 10 yıl uzatıldı. Olay yeri Diyarbakır olması nedeniyle soruşturma Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına devredildi. Bölgedeki 90’lı yıllarda işlenen “faili belli” cinayetlerin ilki olarak görülen soruşturma dosyası, bugün zaman aşımı nedeniyle düşürülecek.
Ergin Çağlar- Mezopotamya Ajansı / 05.07.21