Her musibetten bir fayda sağlamak sermayenin şanındandır. Kuşkusuz bu dehasından değil, doğasından kaynaklanır. Bu durum biraz da gücünü sınırlayan denge ve denetim mekanizmalarının yokluğundan, biraz da sosyal ve siyasal muhalefetin zayıflığından ileri gelir. Covid-19 memleketi kasıp kavuruyor, virüsle mücadele yerlerde sürünüyor. Ama sermaye halinden memnun, nereden, ne götürürüm derdinde. İşçilerin hayatı sağlığı pahasına elde ettikleri “çarklar dönüyor” sevincini pandeminin zorunluluklarının ortaya çıkardığı çalışma biçimlerini kalıcılaştırma ile taçlandırma peşinde. Geleneksel ve yeni sermayenin temsilcileri birbiri ardına yaptıkları açıklamalarla uzaktan çalışmaya, esneklik uygulamalarına güzellemeler yapıyorlar. Özellikle beyaz yakalılar tarafından yapılan uzaktan çalışmanın avantajlarını öve öve bitiremezken, yarattığı ve yaratacağı dezavantajları görmezden geliyorlar. Çalışanın insan olduğunu unutarak, görece korunaklı alanları tasfiye etme niyetindeler.
Evden çalışma, uzaktan çalışma, salgının yarattığı zorunluluklar içinde aktüel hale gelen bir çalışma olmasına karşın neoliberal dönemin çalışma yaşamı için öngördüğü esnek istihdam biçimlerinden biridir. Esnek çalışma, çalışma yaşamında kurallı çalışmanın ve aynı anlama gelmek üzere güvenceli çalışmanın karşıtı olarak gündeme girdi. Sermaye için esneklik, rahat ve serbest davranabilme imkânına sahip olarak, kurallı çalışanın yarattığı maliyetlerden kurtulma amacını taşımaktaydı. 90’lı yıllarda “Çalışma Hayatında Esneklik” başlıklı bir broşür yayımlayan Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), çalışma hayatında uygulanması gereken dört tür esnekliğe işaret ediyordu. Bunlar fonksiyonel esneklik, sayısal esneklik, ücret esnekliği ve zamansal esneklikti. Fonksiyonel esneklik, kurallı çalışma dönemine özgü, işçilerin tanımlanmış ve belirlenmiş işleri yapması yerine herkesin her işi yapabileceği bir esnekliğe sahip olması gerektiğini ifade ediyordu. Sayısal esneklik, işçilerin işlerini koruyan, çalışma hakkını güvence altına alan yasalardan kurtularak, işyerlerinde, işin yoğunluğuna göre işçi alıp-çıkarma serbestliğine sahip olmak anlamına geliyordu. Ücret esnekliği, çalışanın ücretini belirleme imkânına sadece işverenin sahip olmasını, bunun da yasaları değil, rekabeti esas alarak belirlenmesini tanımlıyordu. Zamansal esneklik ise standart çalışma biçimleri dışında çalışmanın düzenlenmesini içeriyordu. TİSK’in sunduğu perspektif, çalışma yaşamı kurallardan arındırmayı, işi, işçinin haklarını, istihdam biçimlerini piyasa ve rekabet şartları ekseninde düzenlemeyi öngörüyordu. TİSK’in talepleri, 2003 yılında çıkarılan İş Yasası’nın omurgasını oluşturdu. Çalışma yaşamında ise esneklik uygulamaları adım adım yerleştirildi, oturtuldu.
Son dönemde işveren temsilcileri, pandemi döneminde, zorunluluk nedeniyle yapılan evden çalışmanın “daha verimli ve daha düşük maliyetli bir çalışma” olduğundan bahisle bu çalışmanın kalıcılaşması gerektiğini ileri sürüyorlar. İlk bakışta çalışan için konfor vadediyormuş gibi gözüken, çalışanı özgürleştiriyormuş izlenimi yaratan bu uygulamanın yol açtığı sorunlar görmezden gelinemez. Evden çalışmayla birlikte işyeri kavramı farklılaştı, yaşama alanı çalışma alanı haline dönüşmekte. Bu aynı zamanda evdeki diğer bireylerin, çocukların yaşam alanlarının daraltılmasına, hareket serbestliklerinin kısıtlanmasına yol açmakta. Evde çalışma nedeniyle işveren yol, yemek ödemeleri, mesainin getirdiği çeşitli işyeri giderlerinden kurtulmakta, ama bu çalışanların gelirlerine yansımamaktadır. Ücret artışlarında da evde çalışıyor olmak, daha düşük zamma gerekçe oluşturabilmekte. Evde çalışan için mesai kavramı tamamen ortadan kalktığı gibi, günlük çalışma saatleri çoğu kez yasanın öngördüğü, günlük ve haftalık çalışma saatlerinin üzerinde gerçekleşiyor. Üstelik bu çalışma işyerinde yaptığında alması gereken fazla mesai ücreti alınmadan yapılıyor. Günün her saatinde, çalışandan iş istenebiliyor olması çalışanın iş yükü artırmakla kalmıyor, bitmeyen bir iş düzeninde çalışmayı bir tür mobbing haline dönüştürüyor. Bu uygulama çalışanın mesai dışı zamanları kendine ayırma hakkını, dinlenme hakkını ortadan kaldıran ve özel hayata müdahale özelliği taşıyan niteliğe ulaştı. Evde çalışma yüz yüze olmanın yarattığı imkânları, mesai ortamının sağladığı sosyalleşmeyi ortadan kaldırarak sosyo-psikolojik sorunlara yol açıyor. Ayrıca evden çalışmanın süreklilik kazanmasının getireceği olası sonuçlardan biri de kaçak çalıştırma olacaktır. Bu da çalışanlar için emeklilik, sağlık ve kıdem tazminatı gibi haklarından mahrum olmak sonucunu doğuracaktır.
Esnek istihdam modeli olarak kalıcılaşması istenen uzaktan-evden çalışma rahat ve konforlu bir çalışma değil, kuralsız ve güvencesiz çalışmanın dayatılmasıdır. Güvenceli ve kurallı çalışma, vahşi kapitalizmin uygulamaları karşısında çalışanların korunması, çalışmanın insanileştirilmesi amacıyla gündeme geldi. Zaman içerisinde sınıfın sendikal ve siyasal mücadelesiyle, çalışanın sahip olduğu bireysel hakların yasal biçimde korunması sağlandı. Esneklik uygulamalarıyla işçiler için koruma niteliği taşıyan bütün düzenlemeler birer birer ortadan kalktı. Evden- uzaktan çalışmanın istisnai bir durum olmaktan çıkarılıp kalıcılaştırılması, çalışanların elde kalan görece korunaklı alanlarına yeni bir saldırıdır.
Köyün birinde gözleri görmeyen ama söyledikleri doğru çıkan adama sormuşlar bunu nasıl başarıyorsun diye. Adam cevap vermiş: “Köyün ağasına bakıyorum, ne söylüyorsa tersini söylüyorum, doğru çıkıyor.” Evden çalışma konusunda TİSK’in, Albayrak Holding’in, Çalık Holding’in temsilcilerinin açıklamalarına bakmak, çalışanları neyi beklediğini anlamak için yeterli değil mi?
BirGün / 13.09.20