Tahir Elçi'nin öldürülmesiyle ilgili 3’ü polis 4 sanığın yargılanacağı davanın ilk duruşması, cinayetten 5 yıl sonra görülecek. Eşi Türkan Elçi’nin “tesadüfi bir ölüm olduğuna inandırmak istiyorlar" sözüyle özetlediği soruşturma süreci, başlanacak yargılamanın da fragmanı niteliğinde.
28 Kasım 2015 günü o dönem çatışmalara sahne olup, sokağa çıkma yasağı ilan edilen Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki Dört Ayaklı Minare önünde öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi cinayetine dair davanın ilk duruşması 21 Ekim Çarşamba günü (yarın) başlıyor.
Elçi’nin ölümü, bu topraklarda Gabriel Garcia Marquez'in “Kırmızı Pazartesi” kitabının konusunu oluşturan işleneceğini herkesin bildiği ama kimsenin önlemek için hiçbir şey yapmadığı Santiago Nasar cinayetine benzetilen ikinci cinayetti. İlki Hrant Dink’ti.
Yakınlarını ‘faili meçhul’ cinayetlerde kaybeden ailelerin avukatlığını üstlenip, dönemin zorlu koşullarına rağmen yıllarca adalet mücadelesi veren Tahir Elçi’nin yaşamı, faillerinin peşine düştüğü birçokları gibi esnesine sıkılan tek kurşunla son buldu. Tek fark cinayetin bu kez kameralar önünde yaşanmasıydı. Ancak siluetleri kamera objektiflerine yansısı da failler aradan geçen 5 yıla yakın zamandır kamuoyunun oldukça geniş bir kesimine göre aslında hala ‘meçhul’ bırakılmak istenmekte.
3’ü polis 4 sanık
Cinayetin işlendiği günden bu yana bu algıyı besleyen ise, 3 başsavcı ile 5 savcının değiştiği soruşturma sürecinde ayyuka çıkan hukuksuzluklar ve dört yıl sonra hazırlanan iddianame oldu. Diyarbakır Cumhuriyet 3’ü polis 4 sanık hakkında hazırlanan iddianame, olayın üzerinden dört yılı aşkın bir süre geçtikten sonra 3 Nisan 2020 günü Diyarbakır 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. İddianamede, sanık polisler M.S., F.T. ile S.T.'nin "bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek”ten 2 yıldan 6 yıla kadar hapsi istenirken, diğer sanık PKK'li Uğur Yakışır’ın ise “2 polisi öldürmek, ülke birliğini ve bütünlüğünü bozmak”tan 3 kez ağırlaştırılmış müebbet, Elçi'yi "olası kastla öldürmek”ten 20 yıl, polis memuru S.T.'yi "öldürmeye teşebbüsten" 20 yıl ve "izinsiz silah bulundurmaktan" 5 yıl olmak üzere toplam 3 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 45 yıl hapsi isteniyor.
Dosyalar birleştirildi
Hazırlanan bu iddianame, Elçi’nin vurulduğu noktanın 100 metre ötesinde polislerce takip edildikleri taksiden inen Uğur Yakışır ve Mahsum Gürkan’ın açtıkları ateşle polis memurları Ahmet Çiftaslan ve Cengiz Erdur’un yaşamını yitirdiği olayla birleştirildi. Bu olayın ardından Elçi’nin açıklama yaptığı sokağa giren Yakışır ve Gürkan’ın üzerine sokaktaki polislerce ateş açılmaya başlanmış ve sıkılan kurşunlardan biri Elçi’yi bulmuştu.
Polislerce üzerlerine ateş açılan iki isimden Gürkan, Sur’da yaşanan çatışmalarda yaşamını yitirmiş, Yakışır ise firari sanık durumunda.
Yaşamını yitirmesinin hemen öncesinde kameralar Elçi’nin “Tarihi bölgede birçok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği yapmış kadim bölgede, insanlığın bu ortak mekânında silah çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz” cümlelerini kayda alıyordu.
‘PKK terör örgütü değildir’
O gün orada hayatını kaybeden Elçi için sonun başlangıcı, 15 Ekim 2015 tarihinde CNN Türk’te katıldığı Ahmet Hakan’ın sunduğu bir programda “PKK terör örgütü değildir” sözünü sarf etmesiyle başlamıştı. Bu sözü üzerine medya üzerinden linçe maruz kalan Elçi hakkında hemen soruşturma başlatılıp, yakalama kararı çıkarılmış, ardından da ifadesi alınıp, yurt dışına çıkışını yasağı konularak beş yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
Bu dava ile hedefe konulan Elçi’nin yaşamını yitirmesi üzerine dönemin Başbakanı olan Ahmet Davutoğlu çıkıp “Bu olay mutlak surette aydınlatılacaktır. Bizim dönemimizde faili meçhullere izin vermeyiz. Bu terör saldırısı sonrasında Sayın Tahir Elçi'ye dönük olarak bir suikast gerçekleşmiş olması, böyle bir durum varsa mutlaka araştırılarak kim bunu yaptıysa ortaya çıkarılacaktır. Ama kim yapmış olursa olsun hedef açıktır, hedef sadece Sayın Tahir Elçi değil, hedef Türkiye'dir” dedi.
Ensesine giren kurşun
İşlenen cinayet sonrasında faillerin en kısa sürede ortaya çıkarılacağına ilişkin verilen bu sözlere rağmen, bırakalım faillerin bulunup yargı önüne çıkarılmasını Diyarbakır Barosu Başkanı’nın ensesine isabet eden kurşunun hangi silahtan çıktığı bile hala tespit edilebilmiş değil.
Elçi ailesi avukatlarının maddi bir gerçek üzerine oturtulmadığı eleştirilerinde bulunduğu iddianamenin hazırlandığı soruşturma süreci şu hukuksuzluklara ve karartmalara sahne oldu:
* Cinayetin işlenmesinden ancak 4 ay sonra, 17 Mart 2016'da yapılan olay yeri incelemesinde 83 delilden sadece 43’ü toplandı. Bunlar arasında Elçi'yi öldüren mermi çekirdeği yoktu.
* Öldürüldüğü sokakta bulunan 30’u aşkın polisin silahlarına dair kriminal inceleme yapılmadı.
* Elçi’nin vurulma anının da olduğu polis kamerası görüntülerinde 13 saniyelik kesinti olduğu ortaya çıktı. Avukatların savcılığa yaptığı başvurulara rağmen bu polis kamerasına ait hafıza kartı bulunmadı.
* Benzer biçimde aynı sokakta bulunan PTT Şubesi’ne ait 5 no'lu güvenlik kamerası kayıtlarında 17 dakikalık görüntü kesintisi olduğu, bir başka işyerine ait dört kameradan üçü çalışırken, cinayet mahallini gören dördüncü kameranın ise çalışmadığı kaydedildi.
* Elçi’ye doğru ateş ettikleri kamera görüntülerine yansıyan dört kolluk görevlisi soruşturma sürecinin başında dosyaya "şüpheli" olarak değil, “tanık” olarak dinlendi.
Rapor doğrudan faili işaret etti
Cinayet faillerinin bulunması talebiyle her hafta cuma günü Diyarbakır Adliyesi önünde eylem yapan Diyarbakır Barosu, ağır aksak ilerleyen soruşturma sürecinde karşılaştıkları bu durumlar üzerine gazetecilerin çektiği olay yerine ait görüntüleri Londra Üniversitesi Adli Mimarlık Bölümü Forensic Architecture’a gönderdi. Kurum hazırladığında raporunda, Elçi'nin öldürüldüğü esnada ateş açan polislerin atış yönü ve sayısı ile yere düştüğü ana dair yapılan incelemeler sonucunda fail olarak tespit ettiği 3 polisten birini ‘kesin fail’ olarak işaret etti.
Savcılık dikkate almadı
Raporun sunulduğu Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, buna uygun adımlar atmaktan imtina etti. Bunun üzerine raporu 8 Şubat 2019'da kamuoyu ile paylaşan Baro, savcılığın raporun işaret ettiği şüpheli polislerin kimliklerini dahi belirlenmediğini duyurdu.
Baro’nun bu konudaki ısrarları sonucunda Başsavcılık, Londra Üniversitesi Adli Mimarlık Bölümü Forensic Architecture raporu sonrası Adli Tıp Kurumu’ndan (ATK) yeni bir rapor hazırlanmasını istedi. Fakat bu talebi reddetti.
Adli Tıp Kurumu’nun Elçi cinayetine dair yaklaşımını gösteren tavır ise, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ortaya çıktı. O da suikastı aydınlatabilecek en önemli delilin dosyadan çıkartıldığı iddiasıydı.
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’na yönelik Cemaat soruşturması kapsamında, kurum personelinin bilgisine başvurulan soruşturma çerçevesinde 3 Ağustos 2016’da “tanık” sıfatıyla ifade veren Mehtap Altuğ, çok önemli şu bilgileri verecekti: “En son yaklaşık 4 ay önce Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin ölümü ile ilgili olarak delil torbaları içerisinde kovan, eküvyon çubukları vardı, kamera cihazları vardı. Bu dosya uzman olan Arif Bingöl’e zimmet verildi. Dosyanın diğer partnerleri ben ve Turgay Kandemir idik. Polisin yapmış olduğu incelemede bir eküvyon çubuğunda DNA bulunamadı şeklinde belirtilmişti. Ancak Arif Bingöl erkek DNA profiline ait tespit yaptı. Bu durum rapor olarak UYAP projesine girildi. Arif Bingöl yazıyı e-imzalı olarak bana gönderdi. Ben yazıyı sistem üzerinden imzaladım. 3. partner de imzaladı. Evrak biyoloji bölüm başkanı Bestami Çolak’ın imzasına sunulmak üzere sistemden gönderildi. Bölüm Başkanı Bestami Çolak benim de bulunduğum bir ortamda Arif Bingöl’e kurum başkanı Yalçın Büyük’ün ve Başkan Yardımcısı Ömer Müslümanoğlu da dosyadan o maddeyi çıkartın şeklinde talimat verdi dedi. UYAP yargı ağı sisteminden ise Bestami Çolak dosyayı reddetti. Dosya içerisinde DNA analizlerinin yer aldığı kurum içi laboratuvar programı ALİS isimli program içerisinde yer almaktadır. Bu husus sabittir. Kurum Başkanı Yalçın Büyük, Başkan Yardımcısı Ömer Müslümanoğlu ve bölüm başkanı Bestami Çolak’ın talimatı ile bulunan DNA örneği dosyadan çıkartıldı. Yukarıda da izah ettiğim gibi dosyanın sahibi Arif Bingöl DNA örneğini dosyadan çıkartarak yeni bir dosya hazırlandı ve bu yeni dosya imzalanarak Diyarbakır’a gitti.”
Bakanlığın raporu
Üzerinde durulmayan bu bilgilerin yanı sıra Elçi cinayetine dair bir diğer önemli şey, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişlerince hazırlanan tevdi (ön inceleme) raporu oldu.
Raporda, "Doğan Haber Ajansı'na ait olay yeri görüntülerinde 15 ve devamı saniyelerinde kornet marka aracın ön ve yan tarafında bulunan 3 polis memurundan ortada bulunan polis memurunun yapmış olduğu konuşmanın çözümü ve bu konuşmasından sonra kendisinin arkadaşları tarafından kaçan teröristlere doğru değil, geriye doğru yönlendirilmesinin dikkat çekici bulunduğu, bu nedenle ses çözümünün yapılması ve polis memurunun arkadaşları tarafından uzaklaştırıldıktan sonra sergilemiş olduğu ileri geri hareketlerinin davranış psikolojisi uzmanlarınca değerlendirilmesi için tevdi raporunun Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmesi gerekiyor" tespitleri yer aldı.
Polislerin davranışlarının incelenmesi istendi
Müfettişlerce 26 Haziran 2016 tarihinde hazırlanan bu rapor, ancak bir yılı aşkın zaman sonra 21 Ağustos 2017’da Adalet Bakanlığı’na gönderildi. Bakanlık, yazısında hazırlanan iddianamede “bilinçli taksirle ölümüme sebebiyet vermek” susucundan yargılanacak 3 polis arasında geçen konuşmanın çözümü ve ortada bulunan polisin ileri-geri hareketlerinin davranış psikolojisi uzmanı kişilerce değerlendirmesini istedi. Fakat bu yönlü bir rapor henüz dava dosyasına eklenmiş değil.
Mahkemenin davayı başka yere nakletme niyeti
Soruşturma sürecinde karşılaşılan bu hukuk garabetleri bir diğeri hazırlanan iddianameyi kabul eden Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Adalet Bakanlığı’nı egale ederek Diyarbakır Valiliği ve Cumhuriyet Başsavcılığı’na görülecek davanın “Kamu güvenliği açısından tehlike oluşturup, oluşturmayacağını?” sorması oldu.
Davanın başka kente nakledilmek istendiği düşüncesine yol açan bu adım üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, durumu Adalet Bakanlığı’na bildirip, görüşünü sordu. Bakanlık, 7 Temmuz’da verdiği yanıtta davanın başka yere nakledilmesini gerektiren sebeplerin bulunmadığı” yönünde görüş bildirdi.
Elçi cinayetine ilişkin dava yaklaşık 5 yıl sonra 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde yarın saat 10.00'da görülmeye başlanacak. Sanık polislerden S.T. ve M.S.’nin SEGBİS ile katılacağı hazır edileceği duruşmada diğer sanık polis F.T. ve dosyada ‘tanık’ olarak yer alan polisler dinlenecek.
Türkan Elçi’nin mektubu
Tahir Elçi’nin katledilmesinin 4’üncü yılında Türkan Elçi, eşine atfen kaleme alıp, vurulduğu noktadan seslendirdiği mektubunda şu sözlerle haykırmıştı: “Ölümünün tesadüfi bir ölüm olduğuna inandırmak istiyorlar bizi. Oysa biz biliyoruz ki doğrultulan namlu, taammüden ve fiilendir. Sıkılan tek kurşunun sehvenle işi olmaz. Oysa biliyoruz ki günbegün hukukun hükmü azalıyor, hak gölgeleniyor, katiller elini kolunu sallayarak yürüyor taş sokağımızda.”
Ömer Çelik - Mezopotamya Ajansı / 20.10.20