Her ekonomik krizden önce aşırı iyimserliğin egemen olduğu bir dönem yaşanır. Kapitalist sistemin geçmişte yaşanan şokları soğuracak yöntemler geliştirdiği, konjonktürel dalgalanmaları yumuşatacak mekanizmalar keşfedildiği, zaten ortada ciddi bir sorun olsa bunun piyasa göstergelerine yansıyacağı söylenir. “Bu kez farklı” kanaati yaygınlaşır… Derken kapitalizmin krizlere açık doğası hükmünü icra eder, beklenmedik bir anda kriz patlak verir. Geçmiştekilere benzer bir kriz senaryosu yaşanmaya başlar…
Gelgelelim bu kez durum gerçekten farklı. Ne ortalıkta finansal bir çalkantı vardı, ne jeopolitik gerilimler sonucu ani bir cephe savaşı gündeme gelmişti, ne de ticaret savaşları krizi tetiklemişti. Çin’in Wuhan eyaletinde ortaya çıkan koronavirüsün hızla yerküreye yayılması sonucu birdenbire ani bir panik yaşanmaya başlandı.
Daha önce hiç yaşamadığımız, kimse tarafından tahmin edilmediği için üzerinde düşünmediğimiz, hâlâ sonuçlarını öngörmekte güçlük çektiğimiz bir durumla karşı karşıyayız. Tarihteki veba, İspanyol gribi benzeri salgın örnekleri de, üretimin farklı aşamalarının “tedarik zincirleri” üzerinden değişik coğrafyalarda gerçekleştiği, insan hareketlerinin bu denli hızlı seyrettiği bir döneme denk gelmediği için emsal oluşturmuyor.
Ancak bu kısıtlar, ilk aşamalarını da gözlemleme olanağı bulduktan sonra, içinden geçtiğimiz çalkantılı süreci el yordamıyla da olsa ekonomi merceğinden değerlendirmemize engel değil.
Söylemeye bile gerek yok, birinci önceliğimiz, Dünya Sağlık Örgütü tarafından “pandemik” ilan edilen bu korkunç salgının en az insani kayıpla atlatılması. Biz ancak işin ekonomik boyutu üzerine değerlendirme yapabiliriz. İsterseniz gelin 10 maddede neden bizleri ağır bir ekonomik fatura beklediğini özetleyelim.
1-Dünya ekonomisi zaten bir durgunluk içerisindeydi. Küresel büyüme tahminleri aşağı çekilmiş (2020 için IMF yüzde 2,8, OECD yüzde 2,9 büyüme öngörmekteydi); yüksek borçluluk düzeyleri, düşen yatırımlar, yeni teknolojilerin üretkenlik artışı sağlayamaması, bozuk gelir ve servet dağılımı endişe yaratmaktaydı. Grip salgını böyle bir konjonktürde ortaya çıktı. Bir de üstüne üstlük, OPEC ile Rusya’nın petrol arzı konusunda anlaşamaması sonucu 9 Mart gününden başlayarak enerji fiyatlarının hızla düşüşünün gelmesi tabloyu ağırlaştırdı.
2-Ekonomik kriz dönemlerinde kamu otoriteleri insanlara paniğe kapılmamaları, fevri hareket etmemeleri, riskleri abartmamaları yönünde telkinde bulunur. Ancak bu kez, insanları sükûnete davet etmek, konunun tıbbi yönünü küçümsemek, kamu sağlığı riskini artırmak gibi daha vahim bir sonuç verebilir. O nedenle ekonomi örselenmesin diye yurttaşları olay karşısında rehavete yöneltecek açıklamalardan kaçınmak gerekiyor. Bu da ekonomik faaliyetlerin daha da yavaşlaması sonucunu doğuracak.
3-Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı UNCTAD’a göre krizin süresi ve derinliği üç değişkene bağlı bulunuyor: Krizin ne hızda ve ne ölçüde yayılacağına, aşının ne kadar zamanda bulunacağına, bir de politika yapıcıların fiziksel ve ekonomik sağlığımıza yönelik zararları en aza indirecek kararları etkin bir biçimde hayata geçireceğine. Ne yazık ki şu anda üç konuda da, Çin’de yeni vaka sayısının azalması bir yana bırakılırsa, iç açıcı bir gelişme sağlanamadı.
4-Ekonomide bir çalkantı yaşandığı zaman, önce bunun arz yönlü mü talep yönlü mü olduğu, yoksa finansal piyasalardan mı kaynaklandığı sorusuna cevap aranır. İçinden geçtiğimiz kriz talep yönlü; çünkü belirsizlik ve moralsizlik insanların satın alma isteklerini aşağı çekiyor. Üstelik eğlence yerleri kapalı olduğu, seyahat yasaklandığı, evden çıkmamak önerildiği için kişilerin para harcama kanalları gıda, temizlik maddeleri ve ilaçlara hapsoluyor.
Aynı zamanda arz yönlü; tedarik zincirleri belli halkalarda darboğazlarla karşılaşıyor, stoklardaki hammadde ve ara mallar tükendikçe üretimin daha da fazla aksaması olasılığı artıyor. Tam zamanında (just--in-time) imalat sistemleri de düşük stokla çalışmayı gerektirdiği için arz kesintilerinin kısa sürede ortaya çıkmasına neden oluyor.
Dünyada kamu ve özel borç stoklarının 229 trilyon dolara, küresel GSYH’nin 2,5 katına dayanması finans kanalından gelecek riskleri katmerli hale getiriyor. Özetle üç boyutlu bir kriz sözkonusu.
5-Salgınlarda deprem, kasırga, sel gibi doğal felaketlerin aksine fiziksel sermaye zarar görmüyor. Ekonomi salgının ardından kaldığı yerden yoluna devam ediyor. Buna karşın salgın süresince bıçak gibi kesilen talep telafi edilemiyor. İmalat sanayinde üretim kaybı fazla mesaiyle bir ölçüde giderilse de hizmetlerde, özellikle turizm, eğlence, yeme içme sektörlerinde kaybedilen gelir büyümeyi hızla aşağı çekiyor.
6-Karantina sürelerinin uzaması halinde özellikle hizmet sektöründe işten çıkarmalar başlayacak. Eksik çalışma, ücretlerin ödenmemesi veya geç ödenmesi durumu yaygınlaşacak. “Gig” ekonomi adı verilen düzensiz işlerde çalışanlar, yani ders vererek, takside çalışarak, sanatsal performanslar gerçekleştirerek geçimini sağlayanlar ise gelirlerinin bıçak gibi kesilmesiyle karşılaşacak.
7-Petrol fiyatlarının düşüşüyle birlikte kamu bütçeleri petrol ve doğalgaz fiyatlarına bağlı Körfez ülkeleri, başta Nijerya kimi Afrika ülkeleri, Rusya ciddi bir gelir kaybıyla karşılaşacak. Bu ülkelerin ithalat talebinin düşmesi diğer ülkeleri de olumsuz etkileyecek. Amerika’da da yüksek maliyetle kaya gazı ve petrolü üreten, düşük faizlerin etkisiyle tahvil piyasasında büyük montanlarda borçlanan firmaların temerrüte düşme riskleri gündeme gelecek.
8-Borsalarda, tahvil piyasasında, hatta altındaki düşüşler dikkat çekici. Başta havacılık ve otelcilik olmak üzere bazı sektörlerde işlerin yavaşlaması nedeniyle hisse senedi fiyatlarının çakılması, risk primleri artışıyla getirilerin yükselmesine ters oranlı tahvil fiyatlarının düşüşü büyük ölçüde “temel” nedenlerden kaynaklanıyor. Ayrıca “teknik” nedenlerle satışa geçenler de fiyatları daha da aşağı çekiyor. Çünkü kaldıraçlı işlem yapanların teminatları eriyor, pozisyonlarını korumak için nakit koymaları gerekiyor. Bu nedenle tüm finansal varlıklarda satışa geçebiliyorlar.
9-Salgın neoliberal rüzgârlarla birlikte sağlığın özelleşmesinin, kamusal sağlık hizmetinin gerilemesinin ağır faturasını toplumların önüne koyuyor. ABD gibi zenginlerin yüksek standartlı özel hastanelerden yararlandığı, buna karşın 28 milyon kişinin sigortasız çalıştığı, 11 milyon kaçak göçmenin bulunduğu zengin bir ülkede virüs testleri dahi yapılamıyor. İskandinav ülkelerinin aksine sağlık hizmetini bölük pörçük özel hastanelere emanet eden İtalya-İspanya gibi ülkelerde Korona salgınının çok daha büyük hasara yol açtığı görülüyor.
10-Bazı sektörlerin kalıcı bir biçimde daralmaları ihtimali ortaya çıkıyor. Son 10-15 yılda iyice yaygınlaşan turizm faaliyetlerinin ve iş seyahatlerinin azalması, havacılık şirketlerinde iflasları getirebilir. Toplantıların tele-konferans benzeri yollarla yapılması pratikleri bu süreçte iyice kalıcı hale gelebilir. Bu da sadece ulaşım değil, otelcilik, lokantacılık, kültür ve eğlence sektörlerinde gelir, buna bağlı olarak istihdam kaybına neden olur. Küresel iklim değişikliği tehlikesi açısından hayırlı sayılabilecek bu gelişmelerin olumsuz ekonomik ve sosyal sonuçları ortaya çıkar.
Ekonomik çözüm önerilerini isterseniz bir sonraki yazıya bırakalım. Sağlıcakla kalın.
BirGün / 17.03.20