Boğaziçi Üniversitesine çökme operasyonu –“kayyım” kelimesi olayın vahametini yansıtmıyor!- sürüyor.
Öğrencilere taciz ve tutuklama furyası devam ediyor, üniversite çevik güçlerin kamp alanına dönüştürülüyor, öğrencilere, kadınlara, LGBTi’ye hakaretler, çirkin suçlamalar boşaltılıyor.
Ve tıpkı hak etmediği rektörlüğe bir gece vakti yerleştirilen kişi gibi, hafta sonu yasaklarının başladığı Cuma akşamı “yeni fakültelerin” açılacağı açıklanıyor.
Hem Meclis’te kritik oylamalar da yangından mal kaçırılır gibi gece yarısından sonra yapılmıyor mu?
Şimdiyse okulun bölüneceği, başka kampuse taşınacağı, “Türkiye’nin en değerli arazisi”nin boşaltılacağı söyleniyor.
“Yok öyle şey” dense de durun bakalım: Bir gece yarısı, bir kararnameyle ne olacağını kim bilebilir?
Hiçbir dayanağım olmadığı halde, Boğaziçi’ne yapılan idari çökmenin sadece CB’nin, her şeyi demir pençesinde tutma arzusundan öte, başka amaçları da mutlaka barındırdığını tahmin ediyordum.
Çünkü “iş”ler hep böyle yürütüldü, böyle yürütülüyor mafya destekli CB sistemiyle boğulan güzel ülkemde.
CB rejimi için bu bir savaş
Ahmet Şık’ın dediği gibi, BÜ’ye kayyımın, HDP’li belediyelere kayyımdan farkı yok. Hukuken, belediyelere çökme işi daha da vahim.
Fakat mesele yalnızca hak, hukuk sorunundan ibaret değil.
Bin beteri kapımızda olan yeni çökmelerin, yeni bir dönemin habercisi.
Sosyal medyada biri, “anlamıyorum bu ülkenin posası kaldıktan sonra ne yapacaklar” diyordu.
Kast edilen, en iyi üniversitelerini kendi eliyle bozmanın, Türkiye’nin birikimini sıfırlayacağı, dolayısıyla geleceğini fakirleştireceğiydi...
Doğrusu bu soruyu sormaktan çoktan vazgeçtim!
Bakmayın Erdoğan’ın “kültürel iktidar olamadık” sızlanmalarına. CB rejiminin derdi ne entelektüel birikim, ne kültürel miras, ne de adil bir ülke.
Tek dertleri, her şey benim olsun, hemen şimdi olsun, kolay ve “hızlı” olsun. Unutmayın ki “hız”, hukuka aykırı CB sistemi referandumu vaatlerinin en öne çıkanıydı. Her şey hızlanacak, devlet çok hızlı işleyecek!
Doğruya doğru, bak nasıl işliyor “sistem”, şak diye bir üniversiteye kon, şak diye bir belediyeye boşalt, şak diye dernekleri, medyayı kapat, şak diye yargıya müdahale et, şak diye interneti kısıtla,
Şak, şuk, şak!
Haliyle, akıl, bilim, birikim, hak, hukuk, hepsi yol üstündeki engeller.
Çünkü AKMHP zihniyetine göre, bu bir savaş:
Cumhuriyet’ten, laiklikten, demokrasiden, bilimden, Dünya’dan kopuk bir Türkiye yaratma savaşı bu. Kendinden olmayan, itaat etmeyenleri ikna edemeyeceğini çok iyi biliyor.
Akcengaverler, troller, polis orduları, muhbirler, propaganda bültencileri, hatta mafyatik katiller boşuna mı besleniyor?
Hem savaşta, komşunun malına mülküne çökmek mübah değil miydi?
Toplum paralize edildi devamı gelecek
2014’te Genelkurmay’a sunulan “Çöktürme Planı”nın ne olduğunu Artı Gerçek yazarları defalarca yazdı.
Ertuğrul Kürkçü, bu planı Meclis gündemine getirdiği halde yanıtsız kaldı.
“Sri Lanka modeli” ile kıyaslanan bu planın barış sürecinin sonlandırılması, 2015 seçimleri, 2016 darbe girişimi sonrası uygulandığı konusunda fazla şüphe yok herhalde..
Ama öngörülemeyen şuydu:
Kürtlerle bitmiyordu, bitmeyecekti iş... Avukatından doktoruna, gazetecisinden akademisyenine, memurundan işçisine, her itiraz edenin eli kolu bağlandı, hak ve özgürlüklerinden mahrum hale getirildi, paralize edildi.
Gözümüzün önünde olup bitti hepsi.
Bütün bunlara bilmiş gülüşler, ceket düğmesi iliklemeler, devletin bekçisi, ahlak ve din gurusu kesilmelerle eşlik eden muhalefete burada hiç değinmeyeceğim.
Boğaziçi sürecinde CHP’nin takındığı tavırlar, “aman evladım sessizce köşende eylem yap da biz arkanızdayız” açıklamaları her şeyi anlatıyor zaten.
“Bundan kötüsü ne olabilir” diye düşünenlere, bir sonraki seçimle “işler yoluna girer” hayaline kapılanlara şunu diyebilirim:
Mafyatik katillerin himayesindekiler “çökmek”ten başka çare bulamıyor.
Zaten dağlarından ovalarına, ormanlarından kıyılarına, yoğun bir “çökme” sürecindeyiz. Üniversitelerin bölündüğünü, tarihi arazilerin Diyanet’e veya şahsi vakıflarına tahsis edildiğini kaç defa gördük.
Henüz el konulmamış daha çok kıymetli arazi, mallar mülkler, belediyeler var mı, var.
Bekleyin daha “seçimi”, demokratik yollarla değişimi.
Artı Gerçek / 09.02.21