Cidde, aylardır beklenen Arap Birliği Zirvesi. Suriye Devlet Başkanı Beşşar el Esad kendisini tart etmiş liderlerin önünden yürüdü. El sıkıştı, kucaklaştı, sohbet etti. Dün ‘katil’, idi ‘zorba’ idi, ‘meşruiyetini yitirmiş’ liderdi! Kimi yıkılıp gitmesi için para saçmış, kimi vekalet savaşına milis devşirmiş, kimi cephane temin etmiş, kimi Özgür Suriye Ordusu’na eğitim üsleri açmış, kimi silah sevkiyatı için kanallar açmış. Esad yıkılıp gitmedi, direnip kaldı. Ve geri döndü.
Suriye’nin üyeliği 16 Kasım 2011’de Kahire’deki konsey toplantısında askıya alınmıştı. Ülkenin koltuğu 24 Mart 2013’te Doha’daki zirvede muhalif güçlere verilmişti.
"Büyük patron" ABD’nin "Normalleşmeye hayır" diyen uyarılarına rağmen koltuk iade edildi. Yürek yemiş aslan kesildiler sanki! Amerikan politikalarına bir direnç var ama tam öyle değil. Araplar, ABD’yi Amerikalıların gerekçeleriyle bağladılar. İlk taşı Ürdün Kralı Abdullah atmıştı. Mealen demişti ki izlenen siyaset sonuç vermedi; istikrarsızlık ve çatışma bölgeyi tehdit eder hale geldi; Suriye’yi tecrit etmek ve Arap Birliği’nden uzaklaştırmak İran’a daha fazla alan açtı; diplomatik angajmanla bu durum tersine çevrilebilir.
Suudiler de Arap Birliği dönem başkanlığına hazırlanırken bu söylemi "krizin çözümü için Arap rolünün devreye sokulması" olarak formüle etti. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) bu sonuç için epey kulis çevirmişti.
***
ABD sanki kerhen kafayı sallayıp farklı bir seçeneğe şans tanıyor. Yoksa afra tafra yapardı. Tabii Kongre, Biden yönetimi üzerinde baskı kurmaya çalışıyor. Temsilciler Meclisi Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya Dış İlişkiler Alt Komitesi Başkanı Joe Wilson hızlı öttü: “Arap Birliği'nin bu sabahki toplantısı iğrençti. Katil Esad'ın sıcak kucaklaması ciddi sonuçlarla karşılaşacaktır. Esad Rejimi Normalleşme Karşıtı Yasa’nın Kongre'den hızla geçmesini sağlamak için çalışıyorum." Kuşkusuz bu mesaj Kongre’nin nabzını yansıtıyor.
Sezar Yasası ile yaptırım sopasını masada tutan Başkan Joe Biden da, Suriye’nin ABD'nin güvenliği, dış politikası ve ekonomisini tehdit ettiği gerekçesiyle 2004'te ilan edilen ulusal acil durum kararnamesini uzattı. Suriye ile ilişki kuranlara karşı önlemler talep eden tasarı yasalaşır mı, şimdilik meçhul. Buna karşın Amerikalıları ayartmaya dönük bir Arap çözümü de bulunmuştu sanki!
Dün dünya âlem Esad’la yüzleşen liderlerin yüz ifadelerini okumak için beklerken podyuma Ukrayna lideri Volodimir Zelenski çıktı. “Hayda” dedirten bir hüner! Batı cephesinde Esad’ın Arap kalbine dönüşünün yol açtığı kızgınlığı Rusya’nın düşmanı Zelenski ile yumuşatmayı uman bir cinlik. Malum Suriye, Ukrayna savaşında Rusya’nın yanında tam siper oldu. Esad, Moskova ziyareti sırasında Rusya’nın haklılığına dair Ruslardan çok Rus kesildi. İçine Jirinovski kaçmıştı sanki. Zirveye hem Esad’ı hem Zelenski’yi davet etmek Batı’yı yatıştırır mı bilinmez ama Ruslar incinmiş olabilir. Suudi Arabistan BM’de işgali kınayan karara destek verse de ABD’nin petrol üretimini artırma talebini reddederek Moskova’yı memnun etmişti. Suudiler hem Kiev hem Moskova ile temasta kalmayı tercih ediyor.
***
“Suudiler Esad’ı neden kucakladı” sorusu çok popüler. Her şeyden önce Suudiler bölgesel rakipleri Emirlikler’den rol çalarak Suriye ile normalleşme hamlesiyle Arap dünyasındaki liderlik iddiasını büyütüyor. Saniyen kendisi Şam’la köprüleri kurarken İran da Yemen savaşından onurlu bir çıkış için Husileri ikna eder diye umuyor. O savaş sürdükçe Suudi Arabistan’ı uluslararası yatırım ve ticaretin ana üssüne dönüştürmeye yönelik 2030 Vizyon Projesi cazibe kazanamıyor. Bölgesel istikrar; güvenli çevre şart. Üçüncü bir faktör; Suriye kaynaklı göç, uyuşturucu ve militanların dönüş tehlikesi Suudilerin siyasal periferisindeki ülkeleri sıkıştırıyor. Arap kulislerinde konuşulan başka bir motivasyon; Suudiler 2011 öncesi gündeme gelen Suriye üzerinden Akdeniz’e petrol ve doğalgaz taşıma planlarına dönmek istiyor. Bunun için bir kazan-kazan dengesi kurmak zorundalar. Rusya’ya alternatif kaynak önerisi Batı'yı tavlayabilir ama Şam üzerindeki Rus gölgesiyle nasıl baş edecekleri muamma.
***
Tekrar zirveye dönelim. Esad’ı selamlayan liderler az değildi. Ev sahibi Veliaht Prens Muhammed bin Selman, “Ekselansları Suriye Devlet Başkanı Beşşar el Esad'ın bu zirvede bulunmasından memnuniyet duyuyor ve Suriye'nin dönüşünün krizin sona erdirilmesine ve halkının refaha kavuşmasına katkıda bulunacağını umuyoruz" dedi. “Batı ve Doğu'daki dostlarımızı temin ederiz ki halklarımızın çıkarlarını gerçekleştirecek şekilde barış, iyilik, iş birliği ve inşa için ilerliyoruz” diye ekledi.
Mısır Devlet Başkanı Abdulfettah el Sisi “Suriye'nin geri dönüşü, Arap rolünün fiilen harekete geçirilmesi ve 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı temelinde krizi çözmek için bir Arap yürüyüşünün başlamasıyla eşdeğerdir" ifadelerini kullandı. Ürdün Kralı Abdullah "Suriye'nin dönüşünü, krizi sona erdirme çabalarına katkıda bulunacağını umduğumuz önemli bir adım olarak memnuniyetle karşılıyoruz; Arapların krizi çözmek için çabaları güçlendirmenin önemini vurguluyoruz" dedi.
Esad ise Siyonist (İsrail) işgali ile Erdoğan’ın izlediği siyaseti birlikte zemmeden şu ifadeleri kullandı: “Çok başlık var ki, söze yer yok, zirveler yetmiyor bunlara. Arapların reddettiği Siyonist varlığın direnişçi Filistin halkına karşı işlediği suçlarla başlamıyor, sapkın bir ‘Müslüman Kardeşlik’ havasıyla aşılanmış yayılmacı Osmanlı fikri tehlikesiyle bitmiyor..."
Müslüman Kardeşler'i himaye eden Katar ve Türkiye’yi iğnelemeden geçmesi beklenen bir şey değildi. Siyasi dozu en yüksek ve açık mesajlar onunkiydi.
Arap kalbine dönüşün altını çizen “Suriye’nin geçmişi, bugünü ve geleceği Arabizmdir” ifadesini de kullandı. Bu sözlerden “Şam, İran’dan uzaklaşıyor” sonucunu çıkaranlar yanılabilir. Cidde’de kırmızı halı hazırlığı sürerken İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi Suriye’de bir dizi ortaklık anlaşmasına imza atıp döndü. Rivayet o ki Muhammed bin Selman’ın Esad’dan beklentisi İran’la en azından daha fazla askeri stratejik anlaşma yapılmaması.
Herkes Katar Emiri Şeyh Temim'in Esad'ı nasıl hazmedeceğini merak ediyordu. SANA'ya göre zirve öncesi Esad ile Temim tokalaşıp ayak üstü konuştu. Katar Emiri aile fotoğrafı verdikten sonra ayrıldı. Esad’ı dinlememek için liderlerin konuşmasını da beklemedi; kendi konuşmasını da yapmadı. Hazımsızlar "Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesi üye ülkelerin Esad yönetimiyle ilişki kurduğu anlamına gelmiyor" diyerek top çeviriyor. Ne kadar çevrilirse…
***
Şam-Ankara barışı sağlanmadan Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü Türkiye’nin kendi koşullarında ilişkileri normalleştirme planını güçleştirebilir. Cidde Bildirisi’nde Arapların iç işlerine dış müdahaleler ve milis oluşumları reddedildi. Bu mesajın birincil adresi belli: Türkiye ve İran.
Arap Birliği’ne dönüş Suriye’nin siyasal-diplomatik tecridinin kırılmasına yarayabilir. Fakat bunun yeniden inşa sürecine etkisi sınırlı kalabilir. Bu zirveden sonra Arap yatırım fonlarının Suriye’ye oluk oluk akmasını bekleyen yok. Arap işlerinde Arap Birliği’nin ağırlığını abartmaya gerek de yok. En zor zamanlarda toplanamamış bir birlikten söz ediyoruz. Madem bu lafı ettik geriye doğru bir kısa tur yapalım. Acil toplantılar sayılmazsa 80 yılda 32 zirve gerçekleştirildi. 1967’de Arap ordularının İsrail’e yenilmesinin ardından Hartum Zirvesi ‘Üç Hayır’ bildirisine imza atmıştı: “Uzlaşmaya hayır, tanımaya hayır ve müzakereye hayır.”
1970 Kahire, 1973 Cezayir, 1974 Rabat, 1976 Riyad zirvesinin gündeminde de Filistin vardı. Tarihin Filistin aleyhine akması önlenemedi. 1976’daki zirveyle Suriye ordusu Lübnan’a barış gücü olarak sokuldu. Müdahaleyi tetikleyen Filistinlilerle yaşanan çatışmalardı. Her şey Arap saçına döndü. Birliğin İsrail’e karşı ‘üç hayır’ını 1979’da Mısır lideri Enver Sedat, Camp David Barış Anlaşması’yla çiğnedi. 1979 Bağdat Zirvesi'nde Mısır’ın üyeliği askıya alınıp birliğin merkezi Kahire’den Tunus’a taşındı. 1982 Fas Zirvesi'ne Suudi Veliaht Prensi Fahd’ın Ortadoğu barış projesi damgasını vurdu. Camp David’den daha iyi koşullarda İsrail’le barıştan söz eden bir Arap inisiyatifiydi. Filistin’de işgal genişledikçe genişledi. Oslo Barış Anlaşması işgalci statüyü kabul ettirdi. Suudiler 2002 Beyrut Zirvesi'nde bu sefer Arap Barış Girişimi olarak yeni bir öneri getirdi. 17 yıl sonra Abraham Anlaşmaları'yla bu girişim de ayaklar altına alındı. 2003’te Irak’ın işgali, 2006’da İsrail’in Lübnan’a saldırısı, 2011’de Arap Baharı gösterilerinin yaşandığı süreçte zirve yapılamadı. Mart 2012’de Bağdat Zirvesi'nde Suriye’deki krize çözüm bulunması yönünde bir inisiyatif geliştirildi. BM Genel Sekreteri ile birlikte Şam’la temaslar yürütüldü. Esad’ın reformlara yönelik attığı adımlara rağmen ABD’nin Suriye’yi yakma planları karşısında Arap Birliği kendi inisiyatifine sahip çıkamadı.
Özetle Suriye’nin olduğu Cidde Zirvesi ABD’ye rağmen değil ama ABD’nin daha az umursandığı siyasal koşullarda gerçekleşti. Bunun bir direnç barındırmadığı söylenemez. Ama test edilmeye muhtaç bir direnç.
Gazete Duvar / 20.05.23