Merkez Bankası’nın (MB) merakla beklenen 22 Haziran tarihli faiz kararına geçmeden önce, isterseniz bir genel değerlendirmeyle başlayalım. Kamuoyunda, bir takım muhalif çevreler de dahil şöyle hatalı bir okuma egemen: CV’leri parlak, yurtdışı finans çevrelerinde de karşılığı bulunan Mehmet Şimşek-Gaye Erkan ikilisinin sahne almasıyla “rasyonel” politikalara yönelindi, büyük bir yanlıştan dönüldü. Halbuki Nurettin Nebati-Şahap Kavcıoğlu döneminde MB rezervlerini tüketerek, doları 20 TL’nin altında tutma amacına ulaştı. Böylelikle toplumda bir istikrar barometresi kabul edilen dövizdeki oynaklık azaltıldı, döviz kuru geçişkenliği yoluyla enflasyonun daha da sıçraması önlendi. Politika faizleri yüzde 8.50’de tutularak, kredi kartları, tüketici ve ihtiyaç kredileri faizlerinin düşük seyretmesi sağlandı, böylece talepte canlılık korundu, tatminkar sayılacak bir büyümeyle seçimlere girildi. Bu sayede, seçim sürecinde büyük adaletsizlikler-usulsüzlükler yaşansa da, RTE’nin seçmenin gözünü boyayarak hak ettiğinden yüksek bir oy alması mümkün oldu. Ülke ekonomisinde büyük bir tahribata yol açacak olması, önümüzdeki dönemde sade yurttaşların, emeğiyle geçinenlerin büyük bedeller ödemelerinin kaçınılmaz hale gelmesi nedeniyle, “irrasyonel” sayılabilecek politikalar, RTE ve Cumhur İttifakı’nın bekası açısından aksine rasyoneldi. Diğer bir ifadeyle, Nebati-Kavcıoğlu zihniyeti bir döneme damgasını vurmuş olmasa, bugün Şimşek-Erkan o koltuklarda oturamazdı. Saray rejiminde konjonktürel ihtiyaçlara göre Berat Albayraklar gider, Naci Ağballar gelir, raf ömrü dolanların yerine yenileri monte edilir, yeter ki Reis’in tahtı sallanmasın…
Geldik 22 Haziran’a… MB politika faizini beklentilerin altında 650 baz puan artırarak yüzde 15’e yükseltti. Hemen ardından döviz kurlarında hareketlenme hızlandı, dolar haftayı 25.25TL, avro ise 27.5 TL’den kapattı. Gelin her zamanki gibi yine 10 maddede bu kararı bir değerlendirelim.
1- Bir ekonomide uygulanan politika faizinin düzeyi hakkında fikir yürütmek için ekonomi yönetimince beklenen enflasyonla karşılaştırmak gerekir. Şu anda elimizde Orta Vadeli Program’dan kalan yüzde 24.9 ile 4 Mayıs 2023 tarihli Enflasyon Raporu’ndaki yüzde 22.3’ten başka bir rakam yok. Son piyasa katılımcıları anketine göre 2023 sonu enflasyon beklentisi yüzde 38.55 idi. OECD’nin Haziran 2023 Ekonomik Görünüm Raporu ise yılın yüzde 44.8 enflasyonla kapanmasını bekliyordu. Anlaşılan, 27 Temmuz’da yeni Enflasyon Raporu gelene kadar ortalıkta somut bir veri bulunmayacak. Ancak yüzde 15’lik faizin derin bir eksi reel faize denk geldiği de ortada.
2- Para Politikası Kurulu’nun (PPK) karar metninin öncekilerdeki hamasi ifadelerden arındırıldığı, oldukça kısa ve net bir üslupla kaleme alındığı söylenebilir. Gaye Erkan’ın metne damgasını vurduğu anlaşılıyor. Notta enflasyonun yükselme eğilimde bulunduğu açıkça dile getiriliyor. Gelgelelim son karar merciinin Saray olduğunu hatırlayıp, bu kurulun yetkilerinin sınırlarını bilmekte yarar var. “TCMB cari dengeyi iyileştirecek stratejik yatırımları desteklemeye devam edecektir” cümlesi de bankaya görev tanımının dışında yüklenen misyonların terkedilmediğini gösteriyor.
3- PPK Kurulu 5 üye ile toplandı. Gaye Erkan dışındaki 4 kişi enflasyon yükselirken, faiz indirimi kararlarına imza atmış, son karar metni ile tamamen zıt belgelere onay vermişlerdi. Dolayısıyla kurumun zaten oldukça zedelenmiş itibarını ayağı kaldırmaya yönelik bir gelişme yok. Bizde, örneğin ABD Merkez Bankası (FED), gibi üyelerin kişisel yönelimleri bilinmiyor. O nedenle boş bulunan iki üyeliğe atama yapılması, belki zevahiri kurtarma yönünde yerinde bir adım sayılabilirdi. Ama o dahi yapılmadı. Zaten otokratik yönetimlerde kurumların saygınlığının fazla bir önemi yoktur.
4- FED, Avrupa Merkez Bankası, Japon Merkez Bankası gibi kurumlar da faiz artırım-indirim kararlarını kademeli gerçekleştiriyorlar. Sözlü yönlendirmelerle yeni bir faiz döngüsüne girildiğini ilan ediyorlar. Piyasalar da göreceli olarak büyük bir sarsıntı yaşamadan, işlem gören devlet tahvillerinin getirilerinin ayarlanmasıyla geçiş dönemine uyum sağlıyorlar. Bizde ise faiz artırım, büyük ölçüde “sıcak parayı” cezbetmeye yönelik olduğu ve büyük oranlarda artışlara gerek duyulduğu için, faiz istenen noktaya gelmeden yabancıların ilgisini çekmiyor. Tahvil piyasasındaki faiz oranları ise, büyük ölçüde makro ihtiyati düzenlemeler nedeniyle zorunlu alımlara dayanması, yabancıların ve bireylerin tamamen bu piyasanın dışında kalması nedeniyle zaten yeterince işlevli değil. Bu nedenlerle karar öncesi büyük bir faiz artışı beklentisi ile ancak kamu bankalarının alımlarıyla yatay seyreden döviz kurları, doların 2 günde 2 TL artışıyla sıçradı. Belirsizlik algısı arttı.
5- 22 Haziran günü Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek’in BAE’de bulundukları öğrenildi. Büyük olasılıkla kademeli faiz artışlarının şimdilik yabancı sermayeyi çekemeyeceği öngörüsüyle, “dost” körfez monarşilerinden finansman sağlanmaya çalışılıyor. Turizm gelirlerinin artışının da etkisiyle yaz aylarının böyle atlatması amaçlanıyor. Şimşek’in tüm şeffaflık söylemlerinin aksine, neyin pazarlığının yapıldığını bilmiyoruz. Ya döviz deposu adı altında yüksek dolar faizi vererek mevduat toplanmaya çalışılıyor, ya da stratejik kuruluşların satışına yönelik pazarlıklar yapılıyor. İkisi de ülke çıkarı açısından ayrı ayrı sakıncalı.
6- Ekonomi yönetiminin tüm söylemlerine karşın, enflasyonu düşürmek için bir planının olmaması dikkat çekiyor. Aksine yurtdışından döviz çekmeye odaklanıldığı için, sepet kurdaki kontrollü bir yükselişin arzulandığı izlenimi var. Zaten Goldman Sachs, Morgan Stanley, Merrill Lynch benzeri yatırım bankalarının 30 TL ve üstü dolar kurunu telaffuz etmeleri bir bakıma giriş yapma şartlarını dikte etmeleri anlamı da taşıyor. Sıcak para girişi geçici de olsa MB rezervlerini takviye eder ama, enflasyonun daha da sıçramasına yol açar. Haziran 2022’deki aylık yüzde 4.95 oranının da devre dışı kalmasıyla enflasyon Temmuzdan sonra yükselişe geçer, yılı da yüzde 50 civarında tamamlar. Kaldı ki, enerji fiyatlarının düşüşüyle, bir dönem çokça referans verilen çekirdek enflasyon, manşet tüketici enflasyonunun yüzde 6-7 üzerinde seyrediyor.
7- Politika faizinin uygulanması bankalara bu orandan likidite sağlanması şeklinde gerçekleşiyor. Bankalar ellerindeki dövizleri vererek swap yoluyla, ya da portföylerindeki devlet tahvilleri karşılığı API yöntemiyle TL sağlıyorlar. Bu, yıl içinde dalgalı, 1-1,5 trilyon TL arasında değişen, bu mekanizmayla yüksek enflasyon ortamında bankacılık sektörüne çok ciddi rant sağlayan bir uygulamaydı. Böylelikle bankalar da hem karlarını yükseltiyor, hem de ekonomi yönetiminin talimatları doğrultusunda göreceli ucuza kredi veriyorlardı. yüzde 15 oranı, haliyle bu yöntemin bankalar açısından cazibesini azaltacak kadar yüksek bir oran değil.
8- Peki bu 650 puanlık faiz artışı kredi piyasasını nasıl etkileyecek? Kredi kartlarına yüzde 1.36 vade farkı uygulanıyordu. Bu da kartlı harcama ve/veya nakit avans çekimi yoluyla talebi canlı tutuyor, kişilerin satın alma güçlerindeki gerilemeyi bir ölçüde törpülüyordu. Nitekim en son verilere göre kredi kartı kullanımları yıllık yüzde 160 artışla 1 trilyon 48 milyar TL’ye ulaştı. Referans faiz yoluyla kredi kartı aylık faizi yüzde 1.91’e yükselecek. Bu ayarlama ticari kredilerde aralığın yüzde 25 ila yüzde 32.2’ye, ihtiyaç kredilerinde ise yüzde 32.2 ila yüzde 35.7’ye çıkmasını getirecek. Ama yüksek faizler bankalara son karala biraz hafifletilse de, menkul tutma yükümlülüğü dayatacak. Bu oranlar talebi hafif yavaşlatsa da, henüz durdurmaya yeterli değil. Asıl sarsıntı önümüzde aylarda faiz artırımları sürerse yaşanacak.
9- BDDK’nin son verilerine göre KKM’deki para 2 trilyon 628 milyar TL’ye çıktı. Son faiz kararıyla dolar kurunun 25.25 TL’ye yükselmesiyle bu para 104 milyar dolara denk geliyor. Bu meblağ 1 ay önce 120 milyar doları aşmıştı. Peki bu veriler KKM yükünün azaldığı anlamına mı geliyor? Ne gezer! 1000 doları KKM’ye çeviren yurttaşa devlet bilindiği gibi garanti veriyor. O zaman 16 milyar dolar nereye gitti? Ne yazık ki, faiz yükü olarak Hazine ve MB’nin yani sade yurttaşın sırtına bindi. Bu da mevcut kurdan tam 408 milyar TL’ye denk geliyor.
10- Geçtiğimiz hafta asgari ücret de 11 bin 402 TL olarak açıklandı. Bu 20 Haziran 2023 günü geçerli kurdan 483 dolara denk geliyordu. Bir bakıma 500 dolar asgari ücret sözü tutulmamıştı. Ama sınırlı faiz artırımı kararı sonrası döviz kurlarındaki yükselişle birlikte, asgari ücret bir anda 450 dolara geriledi. Aslında insanlar lira kazanıp lira harcadıkları için normal dönemlerde asgari ücretin döviz cinsinden hesaplanması doğru değil. Ancak yüksek enflasyon dönemlerinde başka bir ölçüt olmadığından, resmi enflasyon verileri de inandırıcı bulunmadığından, ister istemez bu yola başvuruluyor. Bu arada ABD enflasyonu da arttırdığından, trendleri ölçerken bu hesaplamayı da doların satın alma gücü üzerinden düşünmek gerekiyor. Oksijen Gazetesi’nde Selçuk Şirin işte bu hesaplamayı yapmış, satın alma gücü temelinde asgari ücretin en yüksek noktaya 2013’te ulaştığını, ondan sonra düşüşe geçtiğini göstermiş. Yılın geri kalanında asgari ücret nerelere kadar geriler, yaşayıp göreceğiz. (Selçuk Şirin, Asgari Ücret ve Türkiye Yüzyılı, Oksijen Gazetesi, 23 Haziran 2023).
BirGün / 26.06.23