Asgari ücrette hükümet hakem değil taraftır- Aziz Çelik

Hükümet en büyük işveren olarak 1 milyon 200 bin kamu işçisi, söz konusu asgari ücret görüşmelerinde yer alıyor. Bakan Selçuk’un söylediği gibi “Biz hakemiz, taraf değiliz” iddiaları gerçeği yansıtmıyor. Asgari ücretin esas sorumluluğu mevcut sistemde hükümete aittir

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 14 Aralık 2020
  • 09:45

2021 asgari ücretini saptamak üzere Asgari Ücret Tespit Komisyonu görüşmeleri 4 Aralık 2020’de başladı. Toplantının açılışında konuşan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk “Bakanlık olarak bu süreçte bir hakem rolü üstlenerek işçi ve işverenlerimizin mutabakatıyla asgari ücreti tespit etmeyi hedefliyoruz” dedi. Bakan Selçuk, 10 Aralık 2020’de bakanlığın TBMM bütçe sunuş konuşmasında da benzer bir ifadeyle “Biz Bakanlık olarak asgari ücrette de hakem rolü üstleniyoruz. Umuyoruz ki bu sene işçi ve işveren temsilcilerimizin uzlaşısıyla sonuçlanır” dedi.

Böylece Bakan Selçuk kendilerinin taraf olmadıklarını söylemiş oldu. Bakanın asgari ücret tespit süreci ile ilgili bu değerlendirmesi son derece tartışmalı ve hem hukuki hem de fiili durumu yansıtmayan bir iddiadır. Bakanlık dolayısıyla hükümet asgari ücret görüşmelerinde hakem değil doğrudan taraftır. Dahası Asgari Ücret Tespit Komisyonunda sonuç olarak bakanlığın/hükümetin tutumu asıl belirleyendir. Komisyonda hükümet ne derse o olur. Bugüne kadar bunun aksi olmadı. Hem hukuki hem de fiili durum bunu açıkça ortaya koyuyor. Hakemlik tarafsızlıktır oysa komisyonda kararlar hükümetin de oy kullandığı bir sistemle alınıyor.

Türkiye’de asgari ücret üç taraflı bir mekanizma olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından belirleniyor. Komisyonda beş hükümet, beş işveren ve beş işçi temsilcisi yer alıyor. İşçi ve işveren temsilcileri en çok üyeye sahip üst işçi ve işveren örgütleri tarafından (işçi temsilcilerini Türk-İş ve işveren temsilcilerini ise TİSK) saptanıyor. DİSK ve Hak-İş komisyona katılamıyor. Komisyona katılacak 5 bürokrat Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Çalışma Genel Müdürü veya yardımcısı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü veya yardımcısı, Türkiye İstatistik Kurumu temsilcisi, Hazine ve Maliye Bakanlığı temsilcisi, Ticaret Bakanlığı temsilcisinden oluşmaktadır. Görüldüğü gibi hükümet adına katılanlar bağımsız ve tek başına karar veren teknokrat/uzman kimseler olmayıp idari ve siyasi kararlarla bağlı ve hükümet talimatına göre hareket eden görevlilerdir. Asgari Ücret Tespit Komisyonu en az on üyesinin katılmasıyla toplanır. Kurul, üye oylarının çoğunluğu ile karar verir.

Komisyonda kişisel oy kullanımı söz konusu değildir. Hükümet, işçi ve işveren tarafları 5’er üyeye sahiptir ve bu üyeler blok oy kullanırlar. Bugüne kadar üç grup içinde farklı oy söz konusu olmadı. Bu zaten işin doğasına aykırı olur. Hükümet adına toplantıya katılanlar da karara katılırlar hatta kararı belirlerler. Tarafların yer aldığı bir kurul söz konusudur ve bu kurul asgari ücreti oylayarak tespit etmektedir ve bu kararlar kesindir. O nedenle hakemlik iddiası mevzuat açısından geçerli değildir. Asgari ücret mevzuatında hakemlik söz konusu edilmez.

Şimdi gelelim uygulamaya. Asgari ücretin ulusal ölçekli bir komisyonca belirlenmesine 1968’de başlandı. 1974 yılında bölgelere göre asgari ücret uygulamasından vazgeçilerek ulusal ölçekli tek bir asgari ücret tespit edildi. Ancak 1974-1989 arasında asgari ücret sanayi ve hizmetler ile tarım ve ormancılık için ayrı ayrı belirlendi. 1989 yılında bu uygulamadan da vazgeçilerek asgari ücret ulusal düzeyde tek tip olarak saptanmaya başlandı. 1989 yılından bu yana 31 kez ulusal ölçekli tek tip asgari ücret saptandı. Bu asgari ücret kararlarının sadece 7’sinde oybirliği sağlandı. 1989’dan bu güne kadar asgari ücret 20 kez hükümet ve işveren ittifakıyla saptanırken, sadece 4 kez hükümet-işçi ittifakı söz konusu oldu. 1989-2019 arasında kararların yüzde 23’ü oybirliği ile yüzde 65’i hükümet-işveren ittifakı ile sadece yüzde 13’ü ise hükümet-işçi ittifakı ile saptandı.

Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetleri döneminde ise (2002-2019) işçi ile ittifak daha da azalırken, işveren ile ittifak arttı. 2002-2019 döneminde toplam 18 kez asgari ücret saptandı. Bu asgari ücret kararlarının 4’ü oybirliği ile saptanırken, 12’si hükümet-işveren ittifakı ile belirlendi. Hükümet sadece iki kez işverenlere rağmen işçilerle birlikte hareket etti. Görüldüğü gibi hükümet asgari ücret tespit sürecinde hakem değil tek belirleyendir. İşçi ve işverenin mutabık olmadığı durumda (ki genellikle olmaz) hükümet kiminle hareket ederse sonucu o belirlemektedir. AKP hükümetlerinin 18 asgari ücret tespitinde sadece iki kez işçi kesimiyle birlikte hareket ettiğini görüyoruz. AKP hükümetleri döneminde asgari ücret kararlarının yüzde 22’si oybirliği ile, yüzde 67’si işveren-hükümet ittifakıyla ve sadece yüzde 11’i hükümet-işçi ittifakıyla alındı (Tablo). Hakemlik bu mudur?

Öte yandan hükümet en büyük işveren olarak (1 milyon 200 bin kamu işçisi söz konusu) asgari ücret görüşmelerinde yer almaktadır. Öte yandan asgari ücretin vergi ve kesinti yükü ile işverenlere sağlanan çeşitli teşvikler hükümet tarafından saptandığı için hükümet asgari ücretin belirleyicisidir. Kim ne derse desin asgari ücret tespit sürecinde nihai kararı hükümet vermektedir. O nedenle biz hakemiz, taraf değiliz” iddiaları gerçeği yansıtmıyor. Asgari ücretin esas sorumluluğu mevcut sistemde hükümete aittir.

İşsizlik Sigortası Fonu işçilerindir

Bakan Selçuk’un asgari ücretle ilgili tartışmalı iddiaları yanında İşsizlik Sigortası Fonu (İSF) ile ilgili yine çok tartışmalı değerlendirmelerine kısaca değinmek lazım. Bakan 10 Aralık 2020’de TBMM’de yaptığı konuşmasında İSF’den işverenlere verilerin teşviklere ilişkin eleştirileri cevaplarken sosyal hukuk devleti, sosyal politika ve sosyal sigorta literatürü açısından ilginç bir iddiada bulundu.

Bakan Selçuk İSF’ye işverenlerin yüzde 50, işçilerin yüzde 25 ve devletin yüzde 25 katkı yaptığını belirterek Fon harcamalarından işverenlere de katkılarına göre pay ayırmalarının normal olduğunu söyledi. Hata “yüzde 50 katkıda bulunuyorlar biz daha az pay ayırıyoruz” demeye getirdi. Bu iddia sosyal sigortacılığın mantığına ve sosyal politika biliminin temel ilkelerine aykırıdır. Primli sosyal güvenlik sistemlerinin temel amacı sigortalıyı risklere karşı korumaktır. İşsizlik sigortasının temel amacı da budur. İSF aktif ve pasif işgücü piyasası önlemleri ile işsizleri korur, onlara işsizlik ödeneği öder ve onları yeni iş edinmeleri için eğitir.

İSF bir işveren destek fonu değildir. İSF bir mevduat hesabı ve işçi ve işverenlerin ortaklaşa kullanacağı bir yardımlaşma sandığı hiç değildir. SGK ve İSF işçiye/sigortalıya özgülenmiş kurumlardır. Katkı verenlere katkıları geri ödenmez. Öyle olsaydı SGK’ye ödedikleri primlerin de işverenlere geri ödenmesi gerekirdi. SGK primleri nasıl fizyolojik ve toplumsal risklere karşı sigortalıya ödeniyorsa işsizlik sigortası da aynıdır. Sosyal sigorta sistemlerine devlet katkısı olur, işvereneler de işçi adına katkıda bulunur (bunu zaten maliyet olarak kabul ederler). İşverenlerin sosyal sigorta sistemine ödedikleri primlerin onlara geri ödenmesi sosyal sigortacılığın ve sosyal politikanın evrensel normlarına aykırıdır.

BirGün / 14.12.20