Bazen insanların yaşamlarını tepkisel yönelimler şekillendirir. Aileye ve sosyal çevreye karşı tavırların belirleyici olduğu anlarda kişi hayatının direksiyonunu bambaşka bir yöne kırar. ‘Savrulmuş’, ‘kayıp’ ya da ‘arayışta’ olarak nitelenen bu insanlara siyasi spektrumun farklı uç noktalarında rastlamak mümkündür. Uzun yıllar örgütlü komünist bir mücadelenin içerisinde bulunan bir insan bakmışsınız kariyer peşinde koşan kravatlı bir soytarı olmuş. Ya da feci suretle varlıklı bir ailenin yalılarda konaklarda büyümüş evladı bir bakmışsınız militan işçi mücadelesinin içerisine girmiş. Daha yaygın olan ilk örnek ikincisinden biraz farklı. Zira çoğu zaman tepkileri ve hırsları kendine dairdir. Fakat ikinci örnek daha dikkat çekicidir.
Toplumsal mücadeleler tarihinde aristokrat ya da burjuva kökenli olup farklı bir sınıfın mücadelesine omuz veren isimlerin hepsinin ‘tercihlerini tepkisel bir buhran sonucu yaptıkları’ ve ‘heveslerini aldıktan sonra ait oldukları yerin kimliğine geri dönecekleri’ düşünülür. Böyle örnekler vardır kuşkusuz. Ancak pek aceleci olmamakta fayda var. Asıl önemli olan, şu ya da bu nedenle kimin nerede olduğu değil; kimin tutarlı, sürekli ve içten bir tavır aldığıdır.
Öyle ki örgütlü mücadeleye kendini veren ve sınıfsal olarak diğer uçtan gelen insanların sayısı, çok olmasa da aralarında bazen çok farklı örneklere rastlıyoruz. Kimim ‘hevesle’ kimin ‘adanmışlıkla’ bir mücadeleye bağlı olduğunu görmek için bir insan yaşamını bir bütün olarak incelemek gerekiyor.
Elena Stasova (1873-1966), Bolşevik Parti’nin en üst kademelerine kadar önderlik etmiş olmasına rağmen ismini pek bilmediğimiz bir komünist devrimci. Yine bizim için çok bir şey ifade etmeyen soyadı, Rusya’da gayet iyi bilinen bir aileye işaret ediyor.
Fakat kimileri kurnazca Stasova için bu ‘soyu’ ön planda tutmak istese de Stasova’nın yaklaşık bir yüzyıllık yaşamı, işçi okullarından yeraltı devrimci örgüt liderliğine; Sibirya sürgünlerinden hapishanelere… bize bambaşka bir hikayeyi vurguluyor.
Biz de bu vesileyle Ekim Devrimi’nden sonra Bolşevik Parti’nin Genel Sekreterliğini de yapmış olan Stasova’nın geri adım atmadan sürdürdüğü mücadele yaşamına göz atalım.
Çarların vaftiz ettiği aile
O kadar ‘soydan’ söz edildiğine göre biz de aile ile başlayalım.
Normalde bir kişinin hayatından söz etmeden önce birkaç cümle ‘aileye’ ayırırız. “Annesi şu, babası şu işi yapar” dediğimizde aslında yapmak istediğimiz, sözkonusu kişinin sosyo-ekonomik profiline dair bağlayıcı olmasa da fikir verici bir çerçeve çizmektir. Elena Stasova’nın örneğinde de amacımız farklı değil. Ancak bu bölümü biraz daha uzun tutmak gerekiyor. Çünkü karşımızda dönemin Rusya’sında son derece önemli bir yeri olan geniş bir aile var.
Stasov’lar, renkli ‘armalarıyla’ geçmişini yüzyıllarca geri götürebilen Rusya’nın soylu bir ailesidir. Elena Stasova’nın dedesi Vasili Stasov (1769-1748), Çar I. Aleksandr ve I. Nikolas zamanında imparatorluğun önde gelen mimarlarındandır. Moskova ve Petrograd’da tasarladığı katedral, kışla ve zafer takı gibi pek çok eseri bugün hâlâ tüm ihtişamıyla görmek mümkün.
Vasili Stasov’un çocukları, Dimitri (Elena’nın babası), Nadezhda ve Vladimir de farklı alanlarda ses getiren isimlerdir. Hukukçu Dimitri Stasov, Çar II. Aleksandr’a yakın bir isimdir. Hükümette yer alan Dimitri Stasov (1828 - 1918), II. Aleksandr dönemindeki hukuk reformlarına öncülük eder. Liberal bir hukukçu olan Dimitri yer yer kimi devrimcilerin de savunusunu yapar.
Vladimir Stasov (1824- 1906) Rus edebiyatının altın çağında, ülkenin en saygın edebiyat eleştirmeni olarak isminden söz ettirir. Nadezhda Stasova (1822-1895) ise Rusya’daki kadın hareketinin öncülerinden birisidir.
İşte Çarların vaftiz ettiği çocuklarla dolu, Petrograd’lı bir ailenin içinde doğmuştur Elena Stasova. Ablası Varvara Stasova (1862-1952) müzikoloji ve yazarlık alanında kendini geliştirip üne kavuşurken, kendisinin önünde bambaşka bir yol uzanır.
Ayrıcalıkların keşfi
Çekirdek ailede Elena’nın üzerindeki en büyük rolü baba oynar. Sağlık sorunları nedeniyle annesi, üzerinde daha farklı bir iz bırakırken babanın siyasi tavrı Elena için belirleyici olur. Dimitri Stasov, Çar’a ikinci tekil kişiyi kullanarak hitap edecek samimiyete sahiptir. Fakat kendisini zamanla daha farklı bir yerde konumlandırır. Reform döneminin ardından bağımsız bir avukat olarak çalışan Dimitri Stasov, örneğin Narodnaya Volya devrimcilerinin davalarında sanık tarafında yer alır. Bunun bedelini de yer yer baskı ile öder.
Her ne kadar çocukları ile iyi bir ilişkisi olsa da talepkâr ve katıdır. Çocuklarının eğitimine büyük bir özen gösterir. Elena ise erken yaşlardan itibaren babasının kütüphanesinde zaman geçirmeye başlar. Burjuva ekonomi politiğin klasiklerini okur, babasının kendisine gösterdiği makaleleri inceler. Bunun haricinde amcası Vladimir ile yaptığı sohbetler de üzerinde şekillendirici etkiler bırakır.
Yaklaşık 13 yaşına kadar evde eğitim alır. Liseye girmeden önce Fransızca ve Almancaya çoktan hakimdir. Kendisine sunulan imkanları değerlendiren Stasova, okulunu da dereceyle bitirir ve öğretmenliğe adım atar. Bu süre içerisinde bir yandan öğretmenlik yaparken diğer yandan eğitime devam eder. İlkel insanların kültürleri üzerine aldığı dersler sayesinde mülkiyet ilişkileri üzerine kafa yormaya başlar. Stasova, otobiyografisinde bu dersler sayesinde ‘hayatı anlamanın ekonomi-politiği öğrenmekten geçtiğini’ fark ettiğini dile getirir. Siyasi bilinci şekillenirken kendisine sunulan ayrıcalıklı dünyanın çözümlemesini yapma fırsatı bulur.
‘Aydınların çoğuna bu ayrıcalığı verenlerin asıl olarak emekçiler olduğunun bilincine varan’ Stasova, bu doğrultuda kendine sunulanları işçilerle paylaşmak üzere işçiler için kurulan okullarda öğretmen olarak çalışmaya başlar. Genç yaşına rağmen, Pazar günleri ve mesai sonrasında işçi eğitimlerinde görev alır. Bilincini inşa ettiği bu sıralarda geleceğin Bolşevik Partisinde ve Sovyetler Birliğinde kilit roller oynayacak devrimci Nadejda Krupskaya ile tanışır. Tüm bu rollerinin yanı sıra Lenin’in eşi olarak anacağımız Krupskaya ile birlikte Stasova örgütlü alana adım atar. İleride yaşayacağı Bolşevik ve Menşevik ayrımı ile bildiğimiz 1898 yılında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDİP) kuruluşunda yer alan isimlerden olur.
Devrimciliğinin ilk aşamalarında Stasova çoğu örgütsel dökümanın saklanmasında sorumluluk alır. Ailesinin ‘soyunu’ yasak kitaplar için güvenli bir sığınağa çevirir.
Sürgünlerden partinin başına
Bundan sonra Stasova’nın hayatı profesyonel devrimcilikle geçer. RSDİP’in yayın organı Iskra’nın çeşitli alanlarında görev alır. Parti içinde yaşanan ayrımda Lenin’den yana saf tutarak Bolşeviklerle birlikte hareket eder. Partinin yeraltı örgütlenmelerinde merkezi görevler alır. Bu sırada 1904 yılında Odessa’da yakalanır ve 6 ay cezaevinde kalır. Döndüğünde partinin Petrograd örgütünün başına geçer. Daha sonra Merkez Komite Sekreterliği görevini üstlenir. Bir süre sonra Finlandiya’dan örgüte silah da dahil olmak üzere çeşitli kaynakların ulaştırılmasını sağlar.
İkinci kez tutuklandıktan sonra Tiflis’e sürülür. Ancak siyasi faaliyetine burada tüm hızıyla devam eder, Bolşevik Parti’de merkezi çeşitli görevler almayı sürdürür. 1913 yılındaki üçüncü kez tutuklandığında bu sefer yeni sürgün yeri Sibirya’dır. Daha sonra Başkent Petrograd’a dönse de bir kez daha tutuklanır. Ancak bu tutukluluğu bir gece sürer, çünkü ertesi gün Çar’ın tahttan indirileceği Şubat Devrimi gerçekleşir.
Ekim Devrimi'ne kadar sürecek olan, zamanın normalden çok daha hızlı aktığı o sıcak günlerde Stasova da Bolşevik Parti’nin Merkez Komitesinde Teknik Sekreter olarak görev alır. Bu görevini devrimden sonra da sürdürecektir.
Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesiyle birlikte Komintern’in Almanya temsilcisi olarak görev alır, Hertha kod adıyla Alman Komünist Partisi (KPD) ile birlikte çalışır. 1926’da Sovyetler Birliği’ne geri döndükten sonra Komintern’in çeşitli alanlarında sorumluluklar almaya devam eder ancak dönemin değişen iklimiyle birlikte yavaş yavaş siyaset sahnesinden çekilir. Daha sonra Uluslararası Edebiyat isimli derginin editörlüğü göreviyle bir bakıma farklı bir alana geçer.
Moskova’da 1966 yılında yaşamını yitirdiğinde 93 yaşındadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra aktif siyasi hayatına devam etmese de yaşamının sonuna kadar mücadelesine sadık kalır. Bugün külleriyle dolu olan vazo, Kremlin Duvarı’nda, Lenin Mozolesi’nin hemen arkasında bulunuyor.
**
Stasova’nın yaşamına baktığımızda devrimciliği seçtikten sonra artık ‘soyun’ pek de bir şey ifade etmediğini görebileceğimiz neredeyse asırlık bir yaşam öyküsü görüyoruz. Kendisine sunulan sınırsız imkanların kaynağını keşfedip o kaynağın kavgasını veren gerçek bir 'aydındır’. Anlayacağınız bir insanı ‘savruk’ ya da ‘tepkisel’ görmeden önce tanımak gerekiyor. Zira savrulmayı mümkün kılan şey kısa ömürlü olmasıdır. Tutarlı bir devrimci hayat, gerisinde kalan her arka planı ansiklopedik bir bilgiye dönüştürür.
Kavel Alpaslan- Gazete Duvar / 30.11.24