Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un geçtiğimiz günlerde İslam diniyle ilgili sarf ettiği sözler Arap dünyasında bu hafta en çok tartışılan konulardan biri oldu. Basında Macron’un “İslam dünyanın her yerinde kriz yaşıyor” şeklindeki ifadelerine yönelik ciddi tepkiler vardı.
Birçok yazar, İslam dünyasındaki birçok sorunun kaynağının batı dünyası olduğunu savunurken, özellikle Fransa’nın bölgede dini ve sosyal çekişmelerde oynadığı role dikkat çekildi.
Bu haftanın gündeminde Arap dünyası ve İsrail arasında 1973 yılında yaşanan savaş da vardı. İsrailliler ’in “Yom Kippur Savaşı” adını verdiği savaşla ilgili İsrail Başbakanı Bünyamin Netenyahu’nun sosyal medya hesabı Twitter’dan yaptığı açıklama Arap dünyasını kızdırdı.
Başta Mısır ve Suriye’nin zafer kazandıklarını iddia ettikleri savaşla ilgili Netenyahu, “Savaşın başındaki zayıf pozisyona rağmen terazileri alt üst ettik ve zafere ulaştık. Savaşçılarımız Kahire ve Şam kapılarında durdu” ifadelerini kullandı.
1973 Arap-İsrail savaşı Mısır ve Suriye’de milli bayram olarak kutlanıyor.
Mısır’da idam cezası verilen 15 mahkûmun cezalarının geçtiğimiz hafta infaz edilmesine yönelik tepkiler gelmeye devam ediyor. Bazı gazeteler infazların, Dünya İdam Cezasıyla Mücadele Günü'nden kısa bir süre önce gerçekleştirilmesini, “Mısır rejiminin dünyaya mesajı” olarak nitelendirdi.
'1973 savaşı: Her iki taraf da kazandığını iddia ediyor'
“Mısır’da ‘October Savaşı’, Suriye’de ‘Teşrin Savaşı’, kimilerine göre ise Ramazan ayında olması hasebiyle ‘Ramazan Savaşı’. İsrailliler ise bu savaşa ‘Yom Kippur’ savaşı diyor.
Bu savaş, Arap ümmetinin 1967’de aldığı yenilgiye bir karşılıktır. 1967’de Mısır, Suriye ve Ürdün yenilmiş ve İsrail, Batı Şeria, Golan Tepeleri, Gazze Şeridi ve Sina Yarımadası’nın bir bölümünü işgal etmiştir.
Mısır ve Suriye orduları 6 Ekim 1973’te başlayan savaşın ilk başında önemli ilerleme kaydetmiş ve Mısır ordusu Süveyş Kanalı’nı geçerek kanalın doğu kısmına konuşlanmaya başlamıştır. Suriye ordusu ise Golan Tepeleri'nden Tabaraya Gölü’ne kadar ulaşmıştır.
Ancak İsrail ordusu şoku atlattıktan sonra Abirey-Halev operasyonuyla Süveyş kanalının batı yakasına geçmeyi başarmış ve Mısır’ın 3. kolordusunu yok etmiştir.
Sovyetler Birliği ve ABD savaşa müdahil olmuş, Sovyetler Suriye ve Mısır’a askeri destek sağlarken, ABD İsrail ordusuna yardım yapmıştır.
1973 savaşının üzerinden 47 yıl geçmesine rağmen her iki taraf da bu savaşta zafer kazandığını iddia ediyor. Araplara göre bu savaşta İsrail ordusunun zayıf noktaları açığa çıkmış ve İsrail ordusunun yenilemeyeceğine dair anlatılan efsane çökmüştür.” (Ali Saade / arabi21.com haber sitesi)
'İsrail 1973’te yenilmeseydi Camp David’te masaya oturmazdı'
“İsrail’in Yom Kippur-6 Ekim Savaşı’ndaki yenilgisinin yıl dönümü her sene İsraillilerin içini yakan bir ateş olarak kalacak. İsrailli komutanların onlarca defa kendi ülkelerinin basınında itiraf ettikleri bu hezimetle yenilginin acısını hatırlıyorlar.
İsrail’de bu yenilgiyi itiraf eden siyasi ve askeri çevreler var ve yıllarca hiç yenilmez zannettikleri ordularının bu yenilgisinin muhasebesini yaptılar.
İsrail başbakanı Netenyahu ise sosyal medya üzerinden bu savaşı kendilerinin kazandığını iddia etti.
Bize düşen de, medya olarak, yeni nesillere 1973 savaşında İsrail’e karşı zafer kazandığımızı ve gücümüzle onlara barış anlaşmasını dayattığımızı anlatmaktır. Zira bu güç olmasaydı İsraillilerin eski başbakanları Menahem Begin Camp David’te savaşın kahramanı Enver Sedat ile barış anlaşması imzalamaya oturmazdı. (Muhammed Muhyiddin / Mısır Youm Saabe gazetesi)
'Krizde olan İslam değil, Macron’un kendisidir'
“Macron’un şahsen başını çektiği İslam ve Müslümanlara yönelik nefret kampanyası, ülkedeki Müslüman gurbetçilere yönelik ırkçı politika ve uygulamalar için bir hazırlık niteliğindedir. Bunun yanı sıra Macron, 2022 seçimlerinde Fransa’daki radikal sağ kitleyi kazanmaya çalışmaktadır.
İslam bir krizde değildir, krizde olan Macron’un kendisidir. Yine Müslüman göçmenlerin yaşadığı ülkeler de krizdedir. Bu krizin bazısı ekonomiktir ve Müslüman göçmenlerle alakası yoktur. Eğer varsa dahi, bu alaka zayıftır.
Krizde olan İslam, ABD’nin istihbarat teşkilatı CIA ve Avrupalı arkadaşlarının radikalize ettiği ve de İslam dünyasına savaşmaya ve de oradaki ülkeleri parçalamaya gönderdiği İslam’dır. Her halükarda bu “radikal İslam”ın geçmişte ve şimdiki en büyük müttefikidir. Büyük ihtimal gelecekte de öyle olacaktır. Buna verilecek örnek de çok fazladır.
Eğer İslam bir krizdeyse bunun en büyük sebebi, sömürgeci Batı’nın İslam ülkelerinin içişlerine müdahalesidir. İsrail terörünün arkasında kim var? Yine İsrail’in nükleer silah elde etmesini sağlayan kim? Irak’ı işgal edip, evlatlarından iki milyon insanı kim öldürdü? Suriye’de radikal grupları destekleyip silahlandıran kim?” (Rai Al Youm gazetesi)
'Fransa radikalizmi besledi'
“Macron’un İslam ile ilgili söyledikleri yeni değil. Fransa’yı yakından takip edenler görür ki, İslam orada geniş bir kamusal tartışma alanına sahiptir. Özellikle de Fransa’nın maruz kaldığı son terör saldırılarından sonra. Yeni olan Macron’un bu açıklamalarının hassas ve dikkat çekici bir döneme denk gelmesidir. Özellikle de Doğu Akdeniz’de gerek gaz savaşları gerekse de Fransa’nın müdahil olduğu Libya krizi dolayısıyla yaşanan gergin ortamda.
Fransa birçok Arap devletinin bağımsızlığını kazanmasından sonra yönetim ve zenginliğin paylaşılması dengelerinin oluşturulmasında önemli rol oynadı. Elit kesimi ve beraberindeki sosyal ve politik ittifakları kontrol etti. Yine bir yandan laik, liberal ve sol grupların diğer yandan da İslamcı grupların arasındaki sosyal ve siyasi çekişmeleri yönlendirdi. Elysee Sarayı'na arka arkaya yerleşen başkanlar, Arap despotizimini övmek için de hiçbir fırsatı kaçırmadı. Bu rejim Arap dünyasındaki birçok toplumsal kesimi radikalizm ve terörizm yuvasına dönüştürdü.” (Muhammed Ahmed Bennis / El Arabi El Cedid gazetesi)
'Mısır’da 15 idamla verilen mesaj'
“Bazı medya kaynakları ve Mısırlı ve Uluslararası hukuk örgütlerinin teyit ettiği bilgilere göre, Mısır yönetimi, siyasi ve cinai suçlarla yargılanan 15 mahkûmun idamını infaz etti. Bu rakam, Abdulfettah Sisi önderliğindeki darbeden bu yana bir gün içindeki en yüksek idam sayısıdır.
Çok açıktır ki, Mısır yönetimi idamlarla gerçekleştirilen bu katliamın bazı kentlerin fakir bölgelerinde devam eden rejim karşıtı gösterilerle aynı zamana denk gelmesinde kasıtlı davrandı. Böylece sadece göstericilere değil, bütün Mısır vatandaşlarına bir mesaj göndermek istedi. Bu mesajın gösterilerin devam etmesine yönelik uyarı içerdiğini de gizlememektedir. Özellikle de yaşamsal koşulların giderek kötüleştiği ve yoksulluk ile işsizlik oranının arttığı bir ortamda.
Mısır yönetiminin 15 mahkûmun idamını, 10 Ekim Dünya Ölüm Cezasına Karşı Mücadele gününden bir hafta öncesine denk getirmesi de garip bir durum değil. Mısır rejimi bununla sadece Mısır halkına da değil, bütün dünyaya bir mesaj göndermek istemiştir.” (Kuds El Arabi gazetesi)
Gazete Duvar / 11.10.20