Akbelen Ormanı’nda, pazartesi günü sabahın saat 05.30’unda, kesim motorları, askeri araçların, jandarmanın korumasında, kesime direnen köylüleri aşarak çamları kesmeye başladılar. Bu orman kıyımı, rejimin yalnızca halka değil “büyük insanlığa” da düşman olduğunu bir kez daha gösteriyordu.
Akbelen’de buluşma
Küresel iklim krizinin en önemli bileşenlerini Akbelen’de görüyoruz.
Hidrokarbona dayalı yakıtlar; kömür: Küresel ısınmaya öncelikle atmosfere salınan CO2 ve ikincil olarak metan gazı neden oluyor. Kömür tüketimi bu gazları atmosfere salan etkinliklerin başında geliyor.
Sermaye: Atmosferdeki CO2 gazının tarihsel gelişmesine bakınca iki önemli eşik görülüyor. Atmosferdeki CO2 miktar tarih boyunca 1800’lere kadar değişmiyor. Sonra kapitalizmin Sanayi Devrimi aşamasına geçmesiyle birlikte hızlanarak artmaya başlıyor. Bu artış 1980’lerde kapitalizmin “yapısal krizini” yöneten neoliberal küreselleşme ve finansallaşma ile hızlandırılan tüketim ve üretim altında büyük bir ivme kazanıyor. 2000’li yıllara geldiğimizde küresel ısınma, aşırı sıcaklık dalgalarıyla, hemen her yıl rekorlar kırmaya başlıyor. Küresel çapta ortalama yıllık sıcaklık Sanayi Devrimi’ne kıyasla 2.5 derece artarsa insanlığın geleceği tehlikeye giriyor. Ancak, 2.5C’nin altında kalabilmek için alınması gereken önlemlere karşı sermayenin direnci bu sınırın da aşılmak üzere olduğunu gösteriyor.
Orman: Uygarlık tarihi boyunca orman alanları giderek azalırken orman alanı kaybının yarısından fazlası 1800’den sonra, kapitalizm altında gerçekleşmiş. Halbuki, ormanlar kömür ve petrol gibi hidrokarbonların, sanayide ve günlük yaşamda tüketilmesiyle salınan CO2 gazlarını emerek oksijene çevirme kapasitesine sahip en önemli doğal kaynak. Bu nedenle, bir ülkedeki ormanlalar, aslında tüm insanlığın geleceğine aittir.
“Büyük insanlık”: Sermayenin bu felakete doğru “Amok” koşusu “büyük insanlığın” bilincine çıktıkça, küresel ısınmaya, ormanların kesilmesine karşı küresel çapta, giderek kapitalizmi de sorgulayan bir direniş gelişmeye başladı. Akbelen direnişi, yalnızca her yıl orman alanları yok edilerek karbon salınım kaynağı beton yığınlarına dönüştürülen, toprakları çölleşen, ölümcül sıcak dalgalarıyla boğuşan Türkiye halkının değil, tüm insanlığın geleceğini korumak içindir.
Devlet: Devlet, küresel ısınmaya karşı alınacak önlemleri sermayenin çıkarları doğrultusunda ya sulandırıyor ya da benimsemekten kaçınıyor. Devletler, “büyük insanlığın” küresel ısınmaya karşı yükselen direnişini, “toplumsal huzuru/düzeni bozuyor” gerekçesiyle aslında kapitalist topluma karşı bir tehdit olarak görerek sınırlamaya, bastırmaya çalışıyorlar.
Diğer taraftan, Türkiye’de, kömür çıkarmak ve tüketmek için orman kesmek gibi ironik bir saçmalığın arkasında, özgün bir dinamik de var. Bu da laik Cumhuriyeti, kurumları yıkılacak, kaynakları talan edilecek, kültürel miras yok edilecek bir “Darülharp” olarak gören bir toplumsal hareketle, siyasal İslamla ve onun egemen sınıfıyla ilgilidir: Bu hareketin insanı, “kapitalist gerçekçiliğin” insanından bile daha ben merkezcidir; toplumun ve insanlığın çıkarlarını, hatta bekasını düşünmez; öncelikle kendi bedenine, hazlarına, odaklıdır. Bu erkeğin üstünlüğüne, kadının erkeğe emanet edilmişliğine de inanmış bir insandır. Bu insan/erkek, bu dünyanın geleceğiyle değil, “öbür dünyaya” geçmeden önce “Bu dünyanın neyini ne nasıl tükete bilirim, kadını çocuğu en iyi nasıl kullanabilirim”, sorusuyla ilgilenir. Küresel ısınma, iklim krizi de deprem, orman yangını, sel gibi felaketler, açlık yoksulluk gibi hep, “günahların” bedelidir. “Öbür tarafa” gitmeden önce, alınması gereken tek önlem, şeyhin dizi dibinde tövbe etmektir.
Kısacası Akbelen’de karşımıza çıkan tablo, iklim krizinin bir mikro-kozmosu olarak bugün Türkiye’deki rejimin yalnızca yöre ve ulus halkına değil “büyük insanlığa” da düşman bir rejim olduğunu gösteriyor.
Cumhuriyet / 27.07.23