Mamak Cezaevi’nin işkenceleriyle “efsaneleşen” komutanı Raci Tetik, hesap vermeden, hatta canı bile sıkılmadan öldüğünde geriye yaptığı zulümler ve o zulümlerden hesap sorulamayışının tarihi kaldı.
Bir ülkenin tarihi gibiydi Raci Tetik’in kişisel yaşamı.
Tam 30 yıl, anayasaya 12 Eylül darbecilerinin koyduğu, Milli Güvenlik Konseyi üyeleri ve emirleri altında bulunanların yargılanamayacağına yönelik anayasanın geçici 15. maddesi sayesinde hesap sormaktan bile çekinmeden yaşamını sürdürdü.
Büyük bir aldatmacayla, 2010 referandum paketine konulan, anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılması düzenlemesinden sonra da rahattı, zira devleti çok iyi tanıyordu.
Milli Güvenlik Konseyi’nin hayattaki üyeleri Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya, göstermelik biçimde yargılanıp, hiçbir yaptırım görmeksizin öldükleri sırada Raci Tetik’in yargılanma ihtimali bile belirmemişti daha. Zaten o küçük belirti de kısa zaman içerisinde ortadan kalktı.
Önce Ankara Başsavcılığı, ardından savcılığın takipsizlik kararlarını incelemekle görevli mahkeme, zamanaşımı nedeniyle soruşturma yürütülemeyeceğini belirterek dosyayı kapattı. Diğer işkencecilerin dosyaları gibi...
Son bir umut, Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu Raci Tetik mağdurları. Anayasa Mahkemesi’nin kararı hepsinden daha acıydı. Mahkeme, 2010’a kadar anayasada yer alan geçici 15. maddenin aslında bir koruma sağlamadığını, zamanaşımını da durdurmadığını belirtti. Mahkemeye göre geçen sürede dosyalar zamanaşımına girmişti ve herhangi bir başvuru yapmayan mağdurların ihmali söz konusuydu.
İşkence mağdurları bir bir AİHM’ye başvuruyorlar şimdi. “Ülkeyi şikayet” gibi algılanmazsa şayet, 12 Eylül’den bir iğne ucu kadar hesap sorulabilmesi için oradan çıkacak kararı bekliyorlar.
Kaba yerlerine, avuçlarına
Raci Tetik, elbette herhangi bir cezaevi komutanı-müdürü değildi.
Seçilmesinin bir nedeni vardı. 12 Eylül yönetiminin cezaevlerinde uygulamak istediği psikolojik harekât planlarının yaşama geçirilebilmesi için önce mâhkumların “disipline” edilmesi, sindirilmesi gerekiyordu.
Tetik de ne yapsa bunu başaramadı ama zulümleriyle tarihe geçti.
Uluslararası Af Örgütü’nün o dönem hazırladığı raporuna giren bir ifadesine göre Tetik, bu işkenceler sorulduğunda, “Yaşlı, kadın ve çocuklar, sakatlar ve hastalar haricinde ön hazırlıklar tamamlandıktan sonra tüm tutukluların belden aşağı kaba yerlerine ve avuçlarına bir veya iki kez vurulması gerektiği konusunda emir verdim. Amacım disiplini sağlamaktır”diyordu.
Genelkurmay Başkanlığı’nın 12 Eylül döneminde Adalet Bakanlığı desteğiyle hazırladığı “Anarşist ve Terörist Vasıflı Hükümlülerin Tretmanı” başlıklı ıslah planında, mâhkumlara ideolojilerinden vazgeçmeleri için kişisel treatman ve psikiyatrist tedavisi gibi önlemlerin alınması gerektiği ifade ediliyorrdu. Bu kapsamda yapılacaklar da “anarşist ve terörist hükümlülere, yabancı ülkelerin emelleri, dini inançlar, Türk örf ve adetleri, yurttaşlık, vatan, millet” kavramları konusunda yoğunlaşmış bir eğitim verilmesi, tek tip elbise verilmesi, traş edilmeleri, Pazartesi ve Cuma günleri İstiklal Marşı okutulması” olarak sıralanıyordu. Raci Tetik, bu planı kusursuz uygulamak için elinden geleni yaptı.
İlhan İlhan
Tetik, her ne kadar kaba yerlerine ve ellerine copla vurulması emrini verdiğini söylese de işlerin orada kalmayacağı açıktı.
İlhan Erdost, Tetik’in emrini uygulayan, emrindeki askerler tarafından böyle öldürüldü.
Bugün, ölümünün 33. yılı. İlhan Erdost, tam 39 yıl önce, Mamak Cezaevi’nde, abisi Muzaffer Erdost’un gözleri önünde dövülerek öldürüldü.
İlhan Erdost, sadece bir kitap nedeniyle, darbeden bir ay sonra gözaltına alınarak tutuklandı.
Mamak Cezaevi’nde sıraya sokuldular girer girmez içeriye.
İlk dayak, diğer bütün getirilenlerle birlikte atıldı.
Bir gardiyan gelip de işaretleyip iki kardeşi, “Özel kişilere benziyorlar ama biraz sonra özellikleri kalmayacak” dediğinde, gruptan iki kardeşi ayırdılar. Arabaya bindirdiler. Arkaya bindirilen 4 askerden ikisi Muzaffer, ikisi İlhan Erdost’u dövmeye başladı arabanın içinde.
İndiklerinde yeniden dayak başlıyordu ki İlhan Erdost atıldı:
“Küçük kızımı uyandırmadan geldim, dövmeyin daha fazla.”
Durmadılar, 3 asker birden yönelmişti İlhan’a, yere kapaklandı.
Muzaffer Erdost, atılıyordu ki kardeşine, “Kendi kalkacak” emriyle kollarına yapışıldı.
Kayıt kısmına getirildiklerinde, artık ayakta duracak halleri kalmamıştı.
Kayıtları “sol görüşlü” diye alındıktan sonra, bahçede yeniden dayak başladı.
Su istedi Muzaffer Erdost, getirmediler.
İlhan Erdost, güç bela yerden kalktı.
Koğuşa getirildiklerinde cama yanaştı, gözleri, paltosu, yüzünün her tarafı kanlıydı.
Ağabeyine baktı, “Başım dönüyor” diye mırıldandı, bir iki adım attı, öldü.
10 Kasım’da öğrendi herkes öldüğünü. İki satırlık bildiride, direndiği bir askerin dipçiğinin kafasına geldiği yazıyordu.
11 Kasım’da Muzaffer Erdost bırakıldı.
Muzaffer Erdost, isminin yanına bir de İlhan’ı aldı. Ankara’daki “İlhan İlhan Kitabevi” hiç kapanmadı.
Ve kardeşine o karanlığın yok edemeyeceği şiirler yazdı:
“Sular çavlan, kuşlar pervan”
“…İlhan’ın paltosu kanlı/Alazlanmış tüter canı/Düşmüş omuzdan kolları
İlhan İlhan, İlhan İlhan/ Sular çavlan kuşlar pervan/ Gittin mi can gittin mi can.”
Yargılanan askerler astsubayın, “Analarını ağlatın” emrini anlattılar duruşmalarda. Karşılığı; astsubaya “ihmalden” ertelemeli 6 ay ceza.
Erdost kardeşleri dövmeye gönüllü erlerin cezası, bir parça daha ağırdı oysa.
İlhan Erdost, 7 Kasım 1980’de Mamak Cezaevi’nde öldürüldü.
Eşini, biri 2.5, diğeri 5.5 aylık kızlarının büyümesini göremedi.
Gül Erdost ve kızları, 39 yıl önce, 36 yaşında öldürülen bir güzel adamın adını yaşatmak için büyük bir ömür verdi.
Her 7 Kasım’da, her yıl sonbaharda, Mamak’taki o bahçedeymiş gibi yediler aynı darbeleri.
Hâlâ yargılanmadı
Darbe döneminde, “kahraman” pozlar verip, sonrasında ortaya çıkmaktan kaçınan ancak yargılanmayacağından da emin Raci Tetik’in dosyası önce rafta bekletilip sonra kapatıldı.
Erdost ailesinin AİHM’ye yaptıkları başvuru bekliyor hâlâ.
Çocuklar büyüdü, insanlar yaşlandı. Bir insan ömrü geçti, geçen süre kadar yaşamamış olan İlhan Erdost’un ölümünün üzerinden.
12 Eylül’ün zulmettiği insanlar hâlâ kararlılıkla hesap sormak istiyor zulmün sahiplerinden.
Ama Türkiye de kararlı.
Türkiye, tam 39 yıldır bir milim sapmadı yerinden.
T24 / 07.11.19