Bilimsel sosyalizm ile sınıf hareketi ayrı kanallarda ortaya çıkar ve bir süre ayrı kanallardan akmaya devam eder. Parti bu iki kanalın birleştiği zemindir.
En genel tanımı ile devrimci parti sosyalizm ile işçi hareketinin örgütlü birliğidir.
İdeoloji ve program sınıf hareketiyle birleştiğinde kendi maddi temeline oturmuş olur. Bunu başaran bir parti de gerçek bir sınıf partisi niteliği kazanır.
Sosyalizm ile sınıf hareketinin birliği sadece politik etkileme yolu ile sağlanamaz. Aynı zamanda sınıf hareketin öncülerinin “sosyalist düşünce” tarafından doğrudan örgütlenmesi gerekir. Bu sağlanamadan parti geniş sınıf kitlelerine gereğince nüfuz ederek onları yönlendirmeyi başaramaz. Öncüsünü kazanmak, bir hareketle birleşmenin, ona yön verip devrimleştirmenin temel yoludur.
Sınıf hareketinin belli sınırları aşamadığı dönemlerde, siyasal planda partiye kazanılmaya hazır öncüler bulmak kolay değildir. Bu yüzden bugünkü gibi dönemlerde, devrimci sınıf partisi esas olarak “hazır öncüleri” örgütleme sorunundan çok ulaştığı kesimlere öncü niteliği kazandırmak için yoğun bir çaba göstermek zorunda kalır. Onları eğitir, zaaf ve eksiklerine müdahale eder.
Bu eğitim temelde sınıf mücadelesinin mevcut pratiği içinde şekillenir ve bizzat sınıf hareketinin içinde gerçekleşir. Ama mücadele ve hareketin geri bir seyir izlediği koşullarda, bunun yanı sıra özel politika ve yönelimlerle beslenmek zorundadır. Zira bu tür dönemlerde öncüyü örgütlemek, sınıf hareketine dönük bir müdahale çabasının genelliği içinde başarılamaz. Öncünün kazanılması ya da “yaratılması”, başta ideolojik-politik eğitim olmak üzere çok yönlü bir müdahalenin başarılmasıyla ile doğrudan bağlantılıdır. Siyasal bilincin taşınması bir yana, sınıf hareketinin güçlü olduğu dönemlerde bizzat hareketin kendisi tarafından geride bırakılabilecek olan gerici burjuva ideolojilerinin her türden etkisi, özel müdahalelere konu edilmek zorundadır.
Hareketi ileri çekmek için öncüsünü kazanmalıyız!
Leninist parti teorisi açısından bakıldığında, öncü işçi devrimcileşmiş ya da devrimciliğe açık işçidir. Partinin kendi saflarında örgütleyeceği kesimler bu niteliğe fiilen ya da potansiyel olarak açık olan kesimlerdir. Bu kesimler, sınıf mücadelesinin durumu, sınıf hareketinin mevcut düzeyi ve ülkenin içinden geçmekte olduğu siyasal-sosyal koşullara göre genişleyip daralabilirler. Gericilik dönemlerinde “öncü kesimler” nicel olarak azalır ve nitelik olarak dönemin özeliklerini yansıtan yetersizlikler taşırlar. Umutsuzluk, gerçekçilik adına uzlaşmacılık, pasifizm ve kitleleri küçümseme yaygın bir eğilim halini alabilir.
Bu tür dönemlerde siyasal olarak geri, ancak sınıf kini, mücadele isteği ve öfkesi açısından daha diri güçler ön plana çıkabilir. Bu güçler somut bir mücadele pratiğinin içine girdikleri ya da sokuldukları zaman, “doğal öncülük” diye tanımlanabilecek bir nitelik kazanırlar.
Doğal ya da “verili öncü” olarak nitelendirilebilecek bu güçlerle ilişkilenmeyi başaramayan bir parti mücadelenin mevcut düzeyinden kopar. Böylece hareketi daha ileriye çekme imkânından da uzaklaşmış olur.
Gündelik sınıf çalışması yürüten bir parti için bu unsurlarla ilişkilenmek hem kaçınılmazdır, hem de olmazsa olmazdır. Ancak konu öncüyü örgütsel olarak kazanmak ve politik olarak yönlendirmek olduğu zaman, daha çok iktisadi zemin ve sendikal çalışma üzerinden öne çıkan bu kesimleri ilerletip eğitmek çok özel bir çaba gerektirir. Ne kadar kararlı ya da öfkeli olursa olsun, doğal öncü kendi sınırlarını aşamadığı ve siyasal bir gelişim gösteremediği sürece, parti örgütünün organik bir parçası haline getirilemez. Parti politikalarından etkilenmesinin sürekliliği sağlanamaz.
Sınıf hareketinin geri seyir izlediği koşullarda öne çıkan başka bir yön, partinin kendi kadrolarını bizzat sınıfın içinde konumlandırarak onları hareketin gerçek öncüleri konumuna ulaştırmaya çalışmasıdır. Parti çok değişik sınıf ve katmanlardan beslenir, buralardan kadrolaşır. Partinin kadro kaynaklarının sınıfsal niteliği kuşkusuz önemlidir. Ancak kendi başına belirleyici olan bu değildir. Önemli olan partinin örgütlediği güçleri hangi zemin ve çalışma üzerinden konumlandırıp eğittiğidir. Burada sorun kabaca değişik sınıfsal kökenlerden gelen güçlerin fabrika çalışması içinde “işçileştirilmesi” değil, partili kadroların hareketin gerçek öncüleri konumuna yükseltilmesinin başarılmasıdır. Devrimci kadro kendi siyasal deneyim ve birikimi ile hareketin mevcut düzeyi arasında bağ kurmayı başarabilmeli, hareketten kopmadan öncülük ve önderlik kapasitesi gösterebilmelidir. İşte o zaman hem parti hem de kadro gerçek öncülük sıfatı kazanacaktır.
Sınıfın öncüsünün durumu
Sınıf hareketinin geri bir seyir izlediği bugünün Türkiye’sinde, hareket içindeki öncünün niteliğine ilişkin tartışmalar yeni değildir. Bugünkü hareketin esas niteliğini, yoğun saldırı dalgasına karşı mevcut hakları koruma mücadelesi oluşturmaktadır. Bu mücadele içinde genellikle genç ve deneyimsiz işçiler ön plana çıkabilmektedir. Bu işçiler genel olarak örgütlük deneyiminden yoksundur. Siyasal planda şovenizm, dinsel gericilik vb. egemen düşüncelerin etkisine fazlasıyla açık durumdadır. İçine girdikleri mücadele onlara çok şey öğretse de, kendi başına egemen düşüncenin dışına çıkabilmelerini sağlayamamaktadır. Bu kesimler sınıfın verili öncüsüdür. Özellikle fabrika merkezli müdahalelerimizin doğal hedef kitlesi durumundadırlar.
Siyasal planda daha gelişkin, geçmiş mücadele birikimi ve deneyimini edinme imkanı daha yüksek, kendini solda tanımlayan işçilerin, fabrika içi mücadeleler söz konusu olduğunda, genelde atalet içinde bulundukları birçok örnekten yansıyan bir olgudur. Sınıf hareketinin son otuz yılda önemli kayıplara uğradığı düşünüldüğünde, geçmiş dönemlerin bilgi ve deneyimi bu kesimleri daha baştan umutsuzluğa itmekte, ülkenin içinden geçtiği siyasal çatışma ve kutuplaşma bazı başka başlık ve gündemleri kendi içinde öne çıkarmakta, geniş sınıf kitlelerine güvensizlik neredeyse genel bir karakter kazanmaktadır. Bu güçlerin en ileri ve mücadele ile en ilişkili kesimlerinin önemli bir kısmı halihazırda sendikal bürokrasi ve reformizmin denetimi altındadır.
Ancak söz konusu olan kendi başına sınıf mücadelesi değil de sınıf hareketi olduğunda, bu kesimlerle ne yapıp edip ilgilenmek, onları içinde bulundukları umutsuz ruh halinden çekip çıkarmayı başarmak, sendikal bürokrasinin ve reformizmin üzerlerindeki etki ve denetimini kırmak, üzerinden atlayamayacağımız bir görevdir. Zira tekil mücadelelerden çıkarak genel bir sınıf hareketinden bahsetmeye başladığımızda, esasta bu kesimler hareketin başını tutmaktadır.
TKİP VI. Kongresi tartışmaları
VI. Parti Kongresi, sınıf çalışmamızın sorun alanları ile sınıf hareketinin mevcut durumu arasında hemen hemen her tartışmada bağ kurmaya çalışmış; parti çalışmasının neredeyse tamamen sınıf zeminine oturduğunu tespit ederken, bunun sınıf hareketiyle devrimci birleşmenin sağlandığı manasına gelmediğinin ise altını çizmişti.
Yıllardır gösterilen inatçı ve ısrarlı çabaya rağmen ortaya çıkan bu sonuç, her şeyden önce “Türkiye’nin sosyal-siyasal koşulları ve sınıf hareketinin içinde bulunduğu durumla” sıkı sıkıya bağlantılıydı. Döne döne tartıştığımız kendi zaaf ve eksiklerimiz bir yana, hareketin nesnel durumundaki yıllardır aşılamayan zayıflık, yoğun saldırı dalgasına rağmen sınıf kitlelerinin kendini aşarak ilerleyen bir dinamizm yaratamaması, sınıfla devrimci temellerde birleşme ve bütünleşme çabalarının sonuçlarını kaçınılmaz olarak sınırlıyordu. Buna rağmen başta Greif ve Metal Fırtına gibi örneklerin gösterdiği gibi, hareketin ileri örnekleri ile sınıf çalışmamızın doğrudan bir bağının olması da tesadüf değildi.
VI. Parti Kongresi, tüm yapısal sorunlarına rağmen yoğun bir saldırı dalgasıyla yüz yüze olan sınıf hareketinin yakın geleceğine umutla bakarken, kendi sınıf çalışmamızın en önemli sorunlarından birini ise sınıf içinde kadrolaşmak, sınıfın öncü güçlerini kendi örgütsel bünyesiyle ilişkilendirmek alanındaki başarısızlık olarak tespit etti. Şu veya bu hareketli süreç içinde temas edilebilen işçi sayısı ile istikrarlı bir politik ilişki kurulabilen işçi sayısı arasındaki belirgin fark bile bu açıdan çok şey anlatıyordu.
Temelde belirleyici olan nesnel nedenler bir yana bırakılırsa, öncü işçileri kazanmak üzerine bir dizi başlık tartışmalara konu oldu. Bir kısmı doğrudan örgütsel sorunlarımıza ve çalışma tarzında geride bırakılamayan alışkanlıklara ışık tutan bu başlıkların yanı sıra öne çıkan konulardan bir tanesi de, sınıfın siyasal planda daha ileri kesimlerine daha çok yönelmekti. Stratejik fabrikalar ve sendikalı işletmeler böyle bir tartışma içinde öne çıktı.
Yapılan değerlendirmeler ışığında, çalışmanın politik niteliğini yükseltmek, gündelik siyasal gelişmeleri daha sistematik olarak fabrikalara taşımak, örgütlülük düzeyi açısından herşeye rağmen daha ileri bir konumda olan sendikalı işletmelere daha özel bir tarzda yönelebilmek, sendikalar içerisindeki muhalefet platformlarına kendi ilke, görüş, eleştirilerimizden hiçbir şekilde feragat etmeden daha esnek yaklaşabilmek, değişik siyasal aidiyetlere sahip olanlar da dahil olmak üzere sınıf içindeki öncü-devrimci işçilerin birliğini sağlamak için daha fazla çaba göstermek, reformizm ve sendikal bürokrasinin öncü kesimleri dumura uğratan mücadele anlayışıyla daha kapsamlı bir ideolojik-politik mücadele yürütmek, somut olarak alınan kararların bazıları oldu.
Öncünün niteliğini geliştirmek için daha çok çaba!
Sınıf hareketiyle birleşmede mesafe almak her şeyden önce hareketin sorunlarıyla ve hareketin öncüleriyle özel olarak ilgilenmeyi gerektiriyor. Gelişip büyüyen sınıf çalışmamızla ters orantılı olarak sınıf hareketinin içinde hala da etkin mevzilere sahip olmamamızın bizden çok hareketin mevcut düzeyinden kaynaklanıyor olması, hiçbir biçimde bizim eksikliklerimizi ve zafiyetlerimizi örtmemelidir. Sürmekte olan fabrika merkezli çalışmalarımızın alternatifi olamayacağını bir an bile unutmaksızın, mevcut sınıf hareketinin sorun alanlarına daha güçlü müdahalelerde bulunmak, hareketin içindeki öncünün niteliğini geliştirmek için daha çok çaba harcamak, önümüzde duran görevdir.
(Ekim, Sayı: 318, Temmuz 2019)