Sinan yoldaşın kaleminden Denizler

29 Eylül 2018 tarihinde ölümsüzleşen devrimci hareketin yarım asırlık çınarı, Ekim hareketinin ve TKİP’nin kurucu kadrosu Teslim Demir’in (Sinan), 10 Mayıs 2017 tarihinde Denizler hakkında kaleme aldığı yazıyı okurlarımızla paylaşıyoruz.

  • Değerlendirmeler
  • |
  • Güncel
  • |
  • 06 Mayıs 2024
  • 13:50

Şimdi dönem proletarya sosyalizmi dönemidir

(Yazı ilk olarak 10 Mayıs 2017 tarihinde sitemizde Sinan yoldaşın yazar ismiyle yayınlanmıştır)

Türkiye’de 1960’lı yıllar bir sosyal uyanış dönemidir. Öte yandan bu dönem, aynı zamanda bir devrim arayışı dönemidir de. Bu dönemin ve bu dönemde yaşanan arayışın ve mücadelenin karşılığı, daha doğru bir ifade ile mahsulü, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya’dır.

En ilk onlar bu arayışı anladılar. En önce onlar ileri atıldılar. Her birinin kendine özgü özellikleri vardı, ama ortak yönleri de vardı. Her üçü de yoğun önderlik vasıfları taşıyordu. En çok onlar devrimi arzuladı. En fazla onlar devrim yapma iradesine sahipti. Herkesten önce onlar tereddütsüz biçimde devrim yapma görevini üstlendi. Ondandır ki, dönemin devrimci önderleri oldular.

Üçü de devlete silah çekti. Şiddete dayalı devrimi savundu. Deyim yerindeyse şiddete dayalı devrim fikrini ilk kez onlar Türkiye topraklarına taşıdı. 50 küsur yıl sol harekete egemen olan burjuva reformizminin tam tersine, onlar çok kesin olarak iktidara talip oldular. İktidar olmak için önce mevcut devleti yıkmak, demek oluyor ki, devrim yapmak gerekiyordu. Devrim yapmak için o güne kadar devrimci parti ve örgütten başka bir silah icat edilmemişti. Üçü de birer devrimci örgüt kurdu.

Zaman “sabırsızlık zamanı” idi. Öyle ki, duracak-düşünecek zamanları yoktu adeta. Bir an önce hazırlanmak ve bir an önce devrimi yapmak gerekiyordu. Onlar birer dava adamıydı. Çok kararlıydılar, kararlıca harekete geçtiler. İkirciksiz biçimde ileri atılıp, hesapsız biçimde savaştılar. Pratiğin büyük sınavından alınlarının akıyla geçtiler. Büyük yiğitlik örnekleri ortaya koydular. Vuruldular, kırıldılar ama dizleri titremedi, düşmana asla boyun eğmediler.

‘60 ve ‘70’li yıllar özel bir dönemdi. Deniz, Mahir ve İbrahim’ler de “özel insanlar“dı. Elbette ki, yaşama ve yaşatmaya ölesiye tutkundular. Fakat onlar toplamında bir feda kuşağı olan bu dönemin devrimci kuşağının en önündeydiler. Ve tarih onlara, dünya devrim tarihinde benzer süreçlerden geçen ülkelerdeki devrimci kuşaklarınkine benzer çok özel bir görev ve sorumluluklar yüklemişti.

Deniz, bir vesileyle “Erken öleceğiz biz“ demişti. Öyle de oldu. Üçü de çok genç bir yaşta aramızdan ayrıldı. Üçü de dava adamıydı. “Uğruna tereddütsüzce ölünecek dava“ları için yiğitçe ve yüreklice kendilerini feda ettiler. Mahir, 30 Mart 1972’de Kızıldere manifestosunu yazarak; Deniz, 6 Mayıs 1972 sabahında, Ulucanlar’da kurulan idam sehpalarını devrimci bir öndere yaraşır biçimde devirerek; Kaypakkaya, 18 Mayıs 1973’te, komünizmi cepheden savunup, düşmanı çılgına çevirerek ölümsüzleştiler. Türkü söyler gibi dövüştüler, kısa zamana sığdırdıkları yaşamları ile gelecek kuşaklara esin kaynağı oldular.

‘60’lı yıllar yeni bir dönemdi. İktisadi ve toplumsal önemli gelişmeler vardı. Bu temel üzerinde yoğun ve yaygın sosyal sınıf hareketleri oluşup, gelişti. Bu yoğun mücadelelerdir ki, ‘60’lı yılların sonunda gerçekleşen bir kopuşu mayaladı. Bu yılların sonlarına dek sol harekete egemen olan burjuva sosyalizminden bir ilk kopuş yaşandı. Şöyle ki, Türkiye bir ara dönemden geçiyordu. Söz konusu olan bir geçiş toplumuydu. Koşullar her alanda değişiyordu. Ancak yetersizdi, eksikti. Eksik gelişme koşulları, Engels’in son derece veciz sözleri ile, eksik teorilerle karşılandı. Burjuva sosyalizmi dönemi kapandı, küçük-burjuva sosyalizmi dönemi başladı.

Adına ‘71 devrimciliği’ de denen, küçük-burjuva sosyalizmi iki döneme, ‘60 ve ‘70’li yıllara damgasını vurdu. Gelişti, güçlendi, nihayetinde azami sınırlarına dayandı. Türkiye hızla modern sınıf ilişkilerinin egemen hale geldiği, sert sınıf mücadelelerinin yaşandığı bir ülke haline geliyordu. İşçi sınıfı çıplak bir sermaye egemenliği ile yüz yüzeydi. Küçük-burjuva sosyalizmi misyonunu tamamlamıştı. Anlaşılıp, aşılmayı bekliyordu. Nitekim böyle oldu. Küçük-burjuva sosyalimi dönemi sona erdi. Bu kez adına sınıf devrimciliği de denen, ‘proletarya sosyalizmi’ dönemi başladı.

Şimdi dönem tartışmasız olarak proletarya sosyalizmi dönemidir. Şimdi dönem yeni bir devrimler dönemidir. Şimdi zaman adım adım Yeni Ekimler’e doğru akıyor.