İngiltere’de son günlerde yapılan bir ankette halkın greve giden işçileri desteklemeye devam ettiği görüldü. Independent gazetesi, kamu hizmetlerinin aksaması halinde eskiden sendikalar suçlanırken bugün durumun tersine döndüğüne işaret ediyor. Hükümetin suçlanmasını ve grevci işçilerin desteklenmesini büyük bir değişim olarak niteliyor ve bunu yükselen enflasyon ve ağırlaşan faturalarla, geçim sıkıntısının neredeyse her yerde hissedilir hale gelmesine bağlıyor. Gazete, hükümetin sendikalarla müzakere edip daha iyi bir teklifle gelmesi gerektiğini belirtiyor.
Almanya’da yıl sonunda yapılan değerlendirmeler, Rusya’ya yönelik yaptırımların enerji krizini derinleştirdiği, geçici, aldatıcı önlemlerin işe yaramayacağını ortaya koyuyor. Junge Welt gazetesinden seçtiğimiz makalede, “2023-2024 kışının AB ülkelerinin nüfusu için mevcut kıştan çok daha zor olacağı konusunda genel bir fikir birliği var” denildi.
Paris’in 10. bölgesinde meydana gelen kanlı saldırıdan birkaç gün sonra, bir grup siyasi, aktivist, dernek, sendikanın yanı sıra sanatçı ve akademisyenler, Fransa hükümetini “Kürtlerin hak ettikleri adalet ve korumayı almalarının acilen sağlanması gerektiği” konusunda uyardı. Metin Fabien Roussel (Fransız Komünist Partisi), Olivier Faure (Sosyalist Parti), Marine Tondelier (Yeşiller) ve Mathilde Panot (Fransa Boyun Eğmeyenler Hareketi) tarafından da imzalandı
Halk grevler konusunda sendikaları değil hükümeti suçluyor
Independent
Başyazı
Anket, başbakan için son derece tatsız bir tablo çiziyor. Rishi Sunak halihazırda olağanüstü uzun ve muhtemelen içinden çıkılmaz bir sorunlar listesiyle karşı karşıya. Grevci işçiler tarihsel olarak Muhafazakar Parti hükümetlerinin kazara imdadına yetişmiş ya da İşçi Partisi hükümetlerinin batmasına yardımcı olmuşlardır, zira kolaycı politikalarla Muhafazakarlar grevlerin sorumluluğunu sertlik yanlısı sendika yetkililerine ve dolayısıyla İşçi Partisine yüklemiştir.
Noel döneminde devam eden grev eylemleri için halkın hükümeti suçlaması Rishi Sunak açısından yeterince kötü olurdu. Ama gerçek durum onun açısından daha da kötü: Halk grevcileri destekliyor.
Savanta tarafından yapılan bir ankete göre, her üç seçmenden neredeyse ikisi (yüzde 63), ücret taleplerinin karşılanmaması halinde hemşirelerinin önümüzdeki yıl daha fazla grev eylemi yapmasını destekliyor. Özel sektörde grevlerin amacı, şirketlerine zarar vererek patronları ücret ve çalışma koşullarını iyileştirmeye zorlamaktır. Kamu sektöründe ise Ulusal Sağlık Hizmetleri (NHS) çalışanları kamu hizmetlerini geçici olarak aksatmak için oy kullanıyor ve halk da açıkça onları destekliyor.
Sunak’ın çeşitli siyasi ve medya destekçileri, halkı doktor ve hemşirelere karşı kışkırtmak için ellerinden geleni yaptılar. Ancak halk hükümeti suçlamaya devam ediyor ve daha iyi ücret ve çalışma koşulları için makul talepler olarak gördükleri konularda işçileri desteklemeye devam ediyorlar. Dahası, bu amaçların ilerletilmesine yardımcı olmak için grevlerin kendileri üzerindeki etkilerine katlanmaya istekli görünüyorlar.
Anket ayrıca seçmenlerin açık bir çoğunluğunun demir yolu çalışanları, otobüs şoförleri, posta çalışanları ve öğretmenlerin, bu tür grevlerin yaşamları üzerindeki bariz etkisine rağmen, daha fazla grev eylemini desteklediğini gösteriyor.
Bu köklü bir değişim. Özellikle Londra’da tren ve metro grevleri genelde en ılımlı solcuları bile Neothatchercılara dönüştürmeye başlar; yıllarca metro ağının sık sık kapatılması, zaten iyi maaş aldığı düşünülen metro sürücülerinin daha fazla kamu kaynağı için bir şehri esir alması olarak nitelendirilirdi.
Ancak bu kez böyle bir şey söz konusu değil. Yükselen enflasyon ve ağırlaşan faturalar, geçim sıkıntısının neredeyse her yerde hissedilir hale gelmesine neden oldu.
Sempati göstergesi değişti. Suçlayıcı politikalar değişti. Hükümet bunun kendisine tek bir seçenek bıraktığını ne kadar çabuk anlarsa -yani müzakere etmek ve nihayetinde şimdiye kadar yaptığı teklifleri iyileştirmek- o kadar iyi olur.
(Çeviren: Dış Haberler Servisi)
Rusya’ya karşı eşi görülmemiş batı yaptırımları, küresel enerji ve fiyat krizini tetikledi
Knut MELLENTHIN
Junge Welt
Avrupa Birliği, birinci derecede kendisinin sorumlu olduğu, Rusya’dan enerji ithal etmekten büyük bir hızla “kurtulma” kararıyla geçtiğimiz yıl küresel yankıları olan ciddi bir krizi tetikledi. Bu kararın nedenleri ve sonuçları düşünüldüğünde, bazı solcular tarafından da desteklenen bu ABD dayatması kurgusu esasen yanıltıcıdır.
Bunun AB’ye üye ülkeler için ham petrolde ve hatta doğal gazda büyük arz açıklarına yol açacağı ve bunun ciddi fiyat artışlarını tetikleyeceği günümüz imkanlarıyla kolaylıkla ve yeterli doğrulukta hesaplanabilmektedir. Batı ittifakının liderlerinin aptal ve dar görüşlü oldukları da yaygın bir yanılgı. Kendilerine sunulan bilgilerin toplamından, en başından beri ne yaptıklarını biliyorlardı; hesaplanabilir “tali zararı” kabul ettiler, ancak bununla başa çıkmak için zaten ortak bir planları yoktu.
Başından beri, AB’nin karar alma organlarına ve müdahil olan tek tek devletlere, dünya çapında ücretsiz olarak kullanılabilecek büyük bir ham petrol, ham petrol ürünleri ve doğal gaz fazlasının olmadığı açıktı. Ayrıca, 24 Şubat’ta başlayan Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri harekatından önceki haftalarda ve aylarda ana ihracatçı ülkelerdeki durumu araştırmışlardı. Amerika Birleşik Devletleri bile, yaygın olarak inanıldığı gibi hızla harekete geçirilebilecek kadar büyük ihracat rezervlerine sahip değildi.
Örneğin, Batı’nın Rusya’ya karşı ekonomik savaşı mart ayında başladığında, AB Rusya’dan her yıl yaklaşık 150 milyar metreküp doğal gaz ithal ediyordu ve bunların çoğu boru hatları aracılığıylaydı. Bunun üçte birinden biraz fazlası, yani 55 milyar metreküp, Rusya tarafından Almanya’ya teslim edilmişti. AB’nin bugüne kadar aldığı tedbirler ve Baltık Denizi’nin dibinden geçen Kuzey Akım 1 boru hattının 26 Eylül’de bombalı saldırılarla kesintiye uğraması nedeniyle, Rus doğal gazının AB bölgesine arzı keskin bir şekilde düştü. Birlik’in tamamı ile ilgili olarak, Rusya’nın tüketimindeki payının aralık ayının ikinci yarısında yaklaşık yüzde 40’tan yüzde dokuzun altına düştüğü söyleniyor. Kendi açıklamalarına göre Almanya artık Rusya’dan doğal gaz almıyor.
Yalnızca Almanya’da, önümüzdeki yıl 55 milyar metreküp doğal gazın telafi edilmesi gerekecek. Bu da ancak küçük ölçüde tüketimde “tasarruf” ile mümkündür. Kayıp, esas olarak sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ithal edilerek telafi edilmek zorunda. Federal Almanya Cumhuriyeti, Rusya’ya karşı kapsamlı ekonomik savaşı başlatana kadar bunun için kendi altyapısına sahip değildi. Hükümet rakamlarına göre, şimdiye kadar sadece ikisi (18 Aralık’ta Wilhelmshaven ve 21 Aralık’ta Lubmin) açılan Alman LNG terminallerinin işleme kapasitesinin önümüzdeki yıl sonuna kadar toplam 30 milyar metreküpe ulaşması bekleniyor.
Ancak bu sadece bir hedef ve 2023’ün tamamı için hesaplandığında ortalama kapasite kesinlikle çok daha düşük. Başbakan Olaf Scholz’un Wilhelmshaven’daki kiralık terminal gemisinin açılışında neşeyle palyaço kılığına girdiği, ancak Ekonomi Bakanı Robert Habeck’in nispeten ölçülü bir şekilde belirttiği gibi, geriye kalan şey, kapsama alanında önemli bir boşluk. Tüm AB bölgesi için bu “arz-talep” farkı, önümüzdeki yıl 27 milyar metreküp doğal gaz olabilir. Paris merkezli Uluslararası Enerji Ajansının (IEA) 12 Aralık’ta yayımlanan son raporu bunu onaylıyor.
IEA, Avrupa’nın Rus doğal gazını kullanmama kararının sonuçlarının aralık ayına kadar tam olarak etkisini göstermeyeceğini varsayıyor, karşılık olarak alınan önlemler haziran ayından bu yana ancak kademeli olarak uygulanıyor. IEA, başlangıçta etkileri önemli ölçüde zayıflatan önemli bir faktör olarak sonbaharın sonlarına kadar nispeten ılıman havaya işaret ediyor. Çin’de ekonomik büyümenin yavaşlaması ve Halk Cumhuriyeti’nde geleceğe yönelik gelişmelere ilişkin belirsizlikler, ağustos ayından itibaren doğal gaz fiyatlarının sert düşüşünü destekledi. Başlatılan korona politikasının gevşetilmesi Çin’in enerji gereksinimlerinin yeniden artmasına neden olursa bu durum değişebilir. Buna ek olarak, Avrupa’nın büyük bir bölümünde, ilk soğuk hava doğal gaz rezervlerinin tükenmesine ve bu arada dengelendiği iddia edilen depolama seviyelerinde bir düşüşe neden oldu.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in güveninin (“Bu kış güvendeyiz”) nereden kaynaklandığını tahmin etmek kolay: Kişisel durumundan! IEA ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kapitalist kurumlar arasında, 2023-2024 kışının AB ülkelerinin nüfusu için mevcut kıştan çok daha zor olacağı konusunda genel bir fikir birliği var.
(Çeviren: Semra Çelik)
Kürt toplumunun korunması için çağrı
Nada Abou El AMAİM
L’Humanité
Le Monde gazetesinin sütunlarında 300’den fazla sol görüşlü siyasi temsilci, dernek üyesi, sendikacı, sanatçı ve akademisyen, rue d’Enghien (10. Paris’te Ahmet Kaya Kültür Merkezinin bulunduğu Enghien Sokağı) cinayetiyle yasa boğulan Kürt toplumunun korunmasının güçlendirilmesini talep eden bir tribün imzalayarak ; “Kürtler bizi korudu. Biz de onlara koruma borçluyuz” dedi. Aralarında PCF (Fransız Komünist Partisi) Ulusal Sekreteri Fabien Roussel, Meclisteki FI (Boyun Eğmeyenler Hareketi) Grubu Başkanı Mathilde Panot, EELV (Yeşiller) Ulusal Sekreteri Marine Tondelier ve PS (Sosyalist Parti) Birinci Sekreteri Olivier Faure’nin de bulunduğu imzacılar, “Bu eylem bir ırkçının işlediği ırkçı bir suçtan çok daha fazlasıdır” çağrısında bulunuyor. Şüpheli William Malet, tutuklandığı sırada “Tamamen patolojik hale gelen yabancı nefreti”ni kabul etmiş olsa da, metnin yazarları “Fransa’da aşırı sağcı fikirlerin yükselişine” katılarak “tüm kötülüklerden yabancıları sorumlu tutan” siyasetçilerin “suçlu sorumluluğuna” işaret ediyor. Ancak bunun da ötesinde, “Zaten çok fazla acı çekmiş olan ve nerede olurlarsa olsunlar sürekli ölüm riskiyle karşı karşıya olan çok sayıda insanın acı çekmesini” kınıyorlar. Kürt diasporasının “özgür olduğu”, “totaliter devletlerin propagandasına karşı koyduğu” ve “özellikle mevcut Türk rejimi tarafından her zamankinden daha fazla tehdit edildiği” için “öncelikli bir hedef” olduğunu belirten imzacılar, “Türk istihbarat servislerinin (MİT), Ülkü Ocaklarının yardımıyla” “Tüm siyasi muhaliflerini istikrarsızlaştırmak, takip etmek ve susturmaya çalışmak için” kullandığı araçların altını çiziyorlar.
“Adalet, hakikat ve özgürlükler garanti altına alınmadan, Kürt toplumu ve en başta Kürt kadınları Fransa’da ve Avrupa’da kendilerini asla güvende hissedemeyeceklerdir” diyen örgüt temsilcileri, 9 Ocak 2013 tarihinde üç Kürt aktivist Fidan Doğan, Sakine Cansız ve Leyla Şaylemez’in öldürüldüğünü ve faillerinin hâlâ tespit edilemediğini hatırlattı.
“Kürtlerin hak ettikleri adaleti ve korumayı almalarını sağlamak” amacıyla, tribün yazarları çeşitli önerilerde bulunmakta ve Fransız ve Avrupalı yetkililere çağrıda bulunmaktadır. “Erdoğan’ın yeni bir şantajına daha boyun eğmemek” için, özellikle eylem yerlerinin korunmasının güçlendirilmesini ve “Kürt muhalifleri sindirmeye yönelik her türlü girişimi” bildirmek üzere özel bir hücre oluşturulmasını talep ediyorlar. Yazarlar ayrıca Türk istihbarat servisleri ile tüm iş birliğine son verilmesi ve 10 yıl ve bir saldırıdan daha sonra “Gizli Savunma” kılıfı altında cezasız kalan 2013’teki üçlü suikastın gizliliğinin kaldırılması çağrısında bulunuyor.
(Çeviren: Dış Haberler Servisi)
Evrensel / 01.01.23