Bu yılın ilk beş ayında 730, AKP'nin iktidar koltuğuna oturduğu günden bu yana ise 31 bin 276 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
Şaibeli 14-28 Mayıs seçimlerinin ardından tekrar iktidar partisi konumunu koruyan AKP, “yeni Türkiye”, “yerli ve milli politikalar”, “ekonomik kalkınma”, “Türkiye yüzyılı” gibi süslü ama içi boş söylemlerle işçi ve emekçi kesimlerin bilincini bulandırmaya devam ediyor. Bu söylemleri, işçi ve emekçi kitleler nezdinde işsizliği, yoksulluğu, iş cinayetlerini, ağır çalışma ve yaşam koşullarını unutturmanın, işçilerin bilincini örselemenin ve kitlelere boş umut vererek hak arama mücadelelerinin önüne set çekmenin bir aracı olarak kullanıyorlar. Ancak gerçekler, çarpıcı bir şekilde bu vaatlerin tam tersini gösteriyor.
İktidarı boyunca sermayenin çıkarlarını korumak için işçilere karşı her türlü baskıcı önlemleri alan, grev yasaklayan, sendikal faaliyetlere saldıran tek adam rejiminin kendisi de işçilerin kanından besleniyor. Maden katliamları, binaları yükseltirken yaşamını yitiren inşaat işçileri, fabrikalarda makinelere kapılan, çeşitli uzuvlarını kaybeden ya da yaşamlarını yitiren işçilerin sayısı her geçen gün artıyor. Türkiye bu konuda dünya birincisi olmaya doğru hızla yol alıyor.
İSİG Meclisi’ne göre “2023 yılının ilk beş ayında iş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımı şöyle: Trafik/Servis Kazası nedeniyle 161 işçi; Deprem nedeniyle 110 işçi; Ezilme, Göçük nedeniyle 109 işçi; Yüksekten Düşme nedeniyle 93 işçi; Kalp Krizi, Beyin Kanaması nedeniyle 86 işçi; Patlama, Yanma nedeniyle 28 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 26 işçi; Şiddet nedeniyle 24 işçi; Elektrik Çarpması nedeniyle 21 işçi; İntihar nedeniyle 17 işçi; Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 10 işçi; Kesilme, Kopma nedeniyle 5 işçi; diğer nedenlerden dolayı 40 işçi hayatını kaybetti…”
Bu tablo, AKP-MHP rejiminin yeni “Türkiye Yüzyılı” için oluşturduğu yıkımların ve katliamların sadece çok küçük bir kısmıdır. İşçilerin, emekçilerin örgütlenmediği, sınıf bilincini kuşanmadığı koşullarda iş cinayetleri de artarak devam edecektir. Yaşamı ayakta tutan, dünyadaki bütün zenginlikleri üreten işçi sınıfına düzenin ve kapitalistlerin “armağanı” budur: Ağır çalışma ve yaşam koşulları altında sefalet ücretine tabi tutulmak, iş kazalarında uzuvlarını kaybetmek veya iş cinayetlerine kurban gitmek...
Bu düzen işçilerin ve emekçilerin sırtında yükseliyor. İşçi sınıfı ayağa kalkıp, üretimden gelen gücünün farkına varıp, alanlara aktığı zaman bu düzenin yükselişi duracak, hızlı çöküşü başlayacaktır. Ve işçi sınıfı ancak o zaman kendi geleceğini kurmak için sahnedeki yerini almış olacak.
Küçükçekmece’den Kızıl Bayrak okuru