Yorgunluk hep vardı ama şimdi bir de moralleri bozuk çalışıyorlardı.
“Yahu hiçbir şey bizim lehimize gitmiyor” dedi işçilerden biri; MESS ile üyesi olduğu sendikanın toplu sözleşme görüşmelerine ilişkin.
“MES yemin etmiş bizi aç bırakmaya” dedi diğer işçi.
“Hoş, bende sizden farklı bir şey yapmadım, ama sizin gibi ağlaşmıyorum” diyerek söze girdi ötedeki makinede çalışan işçi Ali.
Ali konuşmaya devam etti:
“Arkadaş toplu sözleşme görüşmesi değil sanki MESS ve sendika ağaları futbol maçı yapıyormuş gibi. Ama maç şikeli. Sendika ağaları gole gider gibi görünüyor ama nedense topu hep taca atıyor. Bizler de bu şikeli maçı, ki hepimiz şikeli olduğunu biliyoruz, izlemenin ötesine geçmiyoruz. Yani MESS’in bizim için yazdığı ‘kaderi’ izliyoruz. Kaderi kapitalistler yazınca, ‘fıtratımız’ açlık oluyor. Dinine yandığımın fıtratında hiç bize iyi bir şey yok. Fıtratımızda hep açlık, ölüm var.”
“Ulan Ali iyice içimizi kararttın” dedi izleyici olmanın ötesine geçmeyi düşünmeyen bir işçi.
“Ben mi içinizi kararttım?” diye yanıt beklemeyen bir soru sordu Ali.
“Biz izledikçe biraz zam yaparlar belki. Aç kalacağımız kesin, bu zamla. Aksini düşünen var mı?”
Bu kez yanıt aradı sorusuna ama kimseden ses çıkmadı.
“Ben sadece hepimizin bildiklerini söylüyorum.”
“Ne yapalım?” diye sorudu işçilerden biri, ama yanıtı hepsi bekledi.
Ali de yanıt verdi.
“Sendika ağalarına güvenmeyelim. Birlik olup taleplerimiz için mücadele edelim. Bilmediğiniz şeyler söylemiyorum dimi. Herkes biliyor. Ama önemli olan adım atmak. Ne yapalım? Yapılacak şey net; birlik olup sendika da biziz mücadele de bizim mücadelemiz deyip harekete geçmek… Adımlarımızı buna göre atmak…”
Adım atarlar mı? Atmazlarsa “fıtratları” yine açlık olacak.
H. Ortakçı