Maraş merkezli deprem AKP-MHP rejiminin ihmalkar, beceriksiz, vurdumduymaz, rantçı kafanın ürünü olan icraatlarıyla büyük bir felakete dönüştü. Bunun üzerine İstanbul Valiliği, 19 Şubat’ta İstanbul genelinde 93 riskli okul hakkında tahliye kararı verdi. 51 bin 995 öğrenci ile 2 bin 765 öğretmenin depreme karşı “güvenli okullarda” eğitimlerine devam edeceklerini açıkladı. Şunu sormak gerekir, Türkiye büyük bir deprem felaketi ile karşı karşıya gelmemiş olsaydı depreme dayanıksız olduğu bilinen bu okullar için harekete geçilecek miydi?
Eğitim Sen’in son paylaştığı verilere göre “2007’de yürürlüğe giren Deprem Yönetmeliği’nden önce yapılan okul sayısı 31 bin 307’dir. 2011-2022 yılları arasında sadece 5 bin okul (yüzde 16) depreme dayanıklılık testinden geçirilmiş, bu sürede bin 500 okul depreme dayanıklı olmadığı için yıkılmıştır.” Güçlendirme yapılan okul sayısı ise sadece 2 bindir.
17 Ağustos 1999 depreminden sonra İstanbul’da on binlerce binanın dayanıksız ve güvenli olmadığı birçok kez raporlarla ortaya konuldu. Ancak AKP rejimi topladığı deprem vergilerini bu sorunu çözmek için değil, ihale dağıttığı ‘beşli çete’ gibi şirketlerin kasalarına akıttı. Bilime düşmanlıkla malul rantçı zihniyet, İstanbul’un ‘deprem toplanma alanları’ için tahsis edilen yerlerin çoğuna AVM ya da gökdelen dikti. Daha fazla kar uğruna usulsüz ve denetimsiz bir şekilde inşa edilen binaların nelere yol açacağını son depremle birkez daha görmüş olduk.
Geçtiğimiz günlerde Doğa Eğitim Kurumları’nın sermayedarı Can Holding’in işlediği usulsüzlük ve denetimsizlikler velilerin ısrarı ile soruşturulmuştu. Çocuklarımızın gününün yarısından çoğunu geçirdiği eğitim binalarının “depreme dayanıksız, yüksek riskli olduğu” raporu verildi. Oysa özel okul sahibi kapitalistlerin önlem almak yerine bu gerçeğin üstünü örtmeye çalıştıkları açığa çıktı. Sermayedarların işledikleri suçlar bunlarla da sınırlı kalmıyor. Yine özel bir ticarethane olan Bahçeşehir Koleji’nde de gerçeklerin üstü örtülmüş. Kolejin bulunduğu yerin altından fay hattının geçtiği, binada çürük ve kaçak eklentilerin olduğu açığa çıktı. Sermayedarlar, kendi karlarından ödün vermemek için öğrencilerin canlarını tehlikeye atmakta sakınca görmüyorlar.
Bir çok okulun öğrencileri yakın olan başka okullara aktarıldı. Sınıflar zaten kalabalıkken iki okulun birleştirilmesi ise birçok soruna neden olacaktır. Örneğin bina tahliyesi gereken başka örneklerde karşımıza çıkan yerinde dönüşüm yöntemi hiç tartışmaya açılmadı. Bütün bunlara dair karar alma süreçleri yine iktidarın ve onun temsilcisi olan MEB’in iki dudağı arasına bırakıldı. Bu süreçte eğitimin tüm bileşenleri olan öğretmen, öğrenci, veli ve okul çalışanlarına sorulmadan alınan kararlar, kuşkusuz binlerce insanın mağdur olmasına neden olacaktır.
Depreme karşı önlem adına hiçbir şey yapmadıkları, insan canına yalnızca kar ve çıkar odaklı baktıkları bir kez daha kanıtlanmış oldu. MEB, güçlendirmek için binaları boşaltıyoruz diyor ancak bu bile çok göstermelik kalıyor. Öğrenciler, göz göre göre bir tehlikeden başka bir tehlikeye atılıyor.
Bir avuç asalak kapitalistin sefil çıkarları uğruna yaşamımızın da eğitimimizin de riske atılmasına göz yummayalım. Eğitim hakkımızı, yaşam hakkımızı ve geleceğimizi savunmak zorundayız. Bizlere sorulmadan alınan kararlara karşı başta öğrenciler olmak üzere eğitimin tüm bileşenleriyle birlikte harekete geçmeliyiz! İnsan yaşamının esas alındığı, kimsenin ölmediği hatta yaralanmadığı yaşanılabilir bir kent ve dünya için örgütlenelim, mücadeleyi büyütelim!
İstanbul'dan bir DGB'li