Tekstil sermayesi işçilerin omuzlarında yükseliyor!

Tekstil işçilerinin mücadelesini örgütleyecek öncülerin ve sınıf devrimcilerinin kat etmesi gereken yolun çok meşakkatli olduğu açıktır ve o nedenle fabrikalarda hareketliliği tetikleyecek en ufak bir sorun dahi ciddiye alınmalı ve işçileri mücadeleye sevk edebilecek imkanlar yaratılabilmelidir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 28 Ağustos 2022
  • 19:10

Derinleşen ekonomik krizin ağır yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yükleyen kapitalistler, bu arada kârlarında “tarihi rekorlar” kırmayı sürdürüyorlar. Tekstil işçilerine insanlık dışı koşulları reva gören tekstil kapitalistlerinin de sermayelerini katlayarak yeni rekorlara imza attığı görülmektedir. Geçtiğimiz günlerde açıklanan Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre, tekstil ve ham maddeleri sektörü, bu yılın ocak-temmuz döneminde 6,1 milyar dolar ile rekor ihracat gerçekleştirdi. Ayrıca, Türkiye'nin ihracatı, temmuzda geçen yılın aynı ayına kıyasla yüzde 13,4 artarak 18,5 milyar dolar seviyesine çıktı. Bu arada yıllık ihracat hedefinin 250 milyar doları aştığını söyleyen kapitalistler, çıkan sonuçtan memnuniyetlerini dile getirerek ağzı kulaklarına varmıştır.

Tekstil işçilerine sefaleti dayatan ve ağır çalışma koşulları altında inin inim inleten tekstil kapitalistleri, tam da bu nedenle rekor kazançlar elde etmektedirler. Tekstil işçilerinin tüm kazanımlarını yok eden, AKP-MHP rejiminin durmadan teşvikler yağdırdığı tekstil sermayesi, işçilerin omuzlarında büyümektedir. Aç gözlü kapitalistler, kazançlarından işçilere zırnık koklatmadığı gibi işçilerin posasını çıkartacak şekilde hareket etmektedir. Örneğin ucuz iş gücü cenneti olan Türkiye’de, açlık sınırının altındaki asgari ücreti bile çok gören tekstil kapitalistleri, son yıllarda üretimi batıdan Kürdistan’a kaydırmıştır. Kürdistan bölgesinde tekstil OSB’lerinin sayıları artmış ve işçiler buralarda, yaygın olarak sigortasız, sendikasız, kayıt dışı, düşük ücretle çalıştırılmaktadır. Tam da bu sayede tekstil kapitalistlerinin kârlarını katladığı görülmektedir.

Ayrıca geldiği aşama itibariyle kasırgaya dönüşen ekonomik kriz nedeniyle, tekstil işçilerinin yaşamı iyice kabusa dönmüş, işçilerde işsiz kalma korkusu daha da depreşmiş ve elindekileri yitirmemek adına karın tokluğuna çalışmaya razı bırakılmıştır. Diğer yandan ise yaratıkları krizi fırsata çeviren tekstil kapitalistleri kazançlarının zirvesini yaşamaktadırlar. Kapitalistler, hedeflerini aşan rekorlar kırdıkça iştahları kabarıyor ve daha da hırslanıyorlar. İşçiler katmerli köleliğe boyun eğdiği sürece de bu asalakların yeni hedeflerine ulaşması zor olmayacaktır. 

Tekstil sendikaları bu durumda ne işe yarıyor?

Tekstil sektöründe yer alan üç hakim işçi sendikalarının duruşuna bakıldığında, ne yazık ki vahim bir tablo ile karşılaşmaktayız. Tekstil işçilerinin bilincini ve mücadelesini kötürümleştiren, sendikaları şirket, kendilerini de patron olarak gören sendika ağaları, bu şekilde kapitalistlerin resmen koltuk değneği görevini üstlenmişlerdir. İşçilerden çok kapitalistlerin çıkarını düşünen, işçilerin mücadelesine zerre kadar katkı sağlamak bir yana onu engelleyen TEKSİF ve Öz İplik-İş sendikalarının tek derdi, sektörün lider sendikası olmak için üye sayılarını yarıştırmaktır. DİSK Tekstil ise anlayış olarak diğer ikisinden farkız olup, bir öteki işi de DİSK’in mücadele geçmişinden dolayı sendikayı tercih eden öncü işçileri sendika için “baş ağrıtan” bir durum söz konusu olduğunda fabrika yönetimine gözünü kırpmadan teslim etmektir.

Tekstil kapitalistlerinin önüne işçileri bir tepside sunan bu üç hakim sendika, işçilere karşı oynadıkları tarihi ihaneti yüzünden tekstil işçilerinin daha kötü koşullarda çalışmasına ve tekstil sermayesinin daha da büyümesinin önünü düzlemektedirler. 

Tekstil işçileri bu oyunu bozmalı!

Köleliğin en katmerlisini yaşayan ve açlığa terk edilen tekstil işçileri, içine hapsolduğu cendereyi ancak mücadele ederse parçalayabilir. Gerçek şu ki, tekstil sermayesi karşısında örgütlü ve sınıf kimliğini kuşanmış bir işçi ordusu görmediği müddetçe saldırılarında daha çok pervasızlaşacaktır. Tekstil işçisi, bu durumun farkına varmadan ve elini taşın altına koymadan sermaye sınıfının boyunduruğu altından kurtulamayacak, çalışma ve yaşam koşulları bugünü bile aratacak düzeye gelecektir.

Tekstil işçilerinin mücadelesini örgütleyecek öncülerin ve sınıf devrimcilerinin kat etmesi gereken yolun çok meşakkatli olduğu açıktır ve o nedenle fabrikalarda hareketliliği tetikleyecek en ufak bir sorun dahi ciddiye alınmalı ve işçileri mücadeleye sevk edebilecek imkanlar yaratılabilmelidir. Sendika bürokratlarının yarattığı tahribat sonucunda, tekstil işçilerinin belirgin olarak oluşan örgütlenmeye karşı güvensizliğini ve mücadeleye karşı duyarsızlığını parçalamanın tek yolu, sabırlı, soluklu ve sebatlı bir şekilde yürütebilecek faaliyete bağlıdır.

Tekstil işçisi devrimci sınıf programını elinde bir bayrak gibi sallayacak düzeye geldiğinde ise kapitalistler kaçacak delik arayacak ve kırdıkları tarihi kazanç ve kâr rekorları da böylelikle tarih olacaktır.