Petrokimya işkolunda sendikalı çok sayıda işyerinde Ocak ayında sözleşme görüşmeleri başlıyor. Ravago, TPI, DYO, Standart Profil, Gübretaş, Recticel, Novartis, Durden, Elba Bant, Plascam, Pasell, MKE, Nedex, Basf, Soda Krom, Toros Tarım Petrol-İş Sendikası’nda örgütlü fabrikalar arasında. İstanbul, İzmir, Gebze, Mersin, Kocaeli ve Manisa’da bulunan bu fabrikalarda binlerce işçi çalışıyor.
Hayat pahalılığının her geçen gün arttığı bugünlerde sözleşme süreçleri daha önemli bir yer tutuyor. Kimya işkolu büyük oranda ihracat üzerine çalışıyor. Bu yüzden ekonomik krizde kapitalistler daha da zenginleşirken, işçilerin ücretleri eriyor. Neredeyse tüm işletmelerde sağlıksız çalışma koşulları yüzünden meslek hastalıkları çok yaygın. Kapitalistlerin kâr hırsı yüzünden üretim baskısı ve mobbing artıyor.
Geçtiğimiz dönem yapılan sözleşmelerde nispi olarak yüksek görünen zam oranları reel ücretlere bakıldığında bir artış sağlamadı. Bu nedenle bir dizi fabrikada ek zam talebiyle eylemlilikler gerçekleşti. Bunların en önemlisi, kararlı bir mücadeleyle tüm taleplerini kazanan TPI direnişiydi. Büyük çoğunluğunda ise mevcut örgütlülük düzeyi, bilinç ve deneyimdeki zayıflık yüzünden ciddi bir mücadele ortaya çıkmadı. Hem kapitalistler hem de sendika bürokratları işçilerin beklenti ve taleplerini sözleşme süreci yakın diyerek geçiştirmeye, tepkileri pasifize etmeye çalıştılar. Ama artık sözleşme süreci geldi çattı.
Petrokimya işçisinin sözleşme sürecinden beklentisi, ücretlerin insanca yaşamaya yetecek bir düzeye çekilmesidir. Mevcut koşullarda bunun ancak dişe diş bir mücadele ile sağlanabileceği açık. Bu yüzden petrokimya işçileri, süreci sendika bürokratlarının inisiyatifine bırakmamak zorundalar. Bugünden grev komitelerini kurmak, sendika bürokratlarının manevralarına, siyasal iktidarın müdahalelerine ve hepsinden önemlisi kendi içinden çıkacak çatlak seslere karşı hazırlıklı olmak gerekiyor.
Sınıf hareketinin geri olduğu dönemlerde işçi sınıfının sözleşmelerden kazanabilecekleri sınırlı kalıyor. Ama bu kaçınılmaz bir kader değildir. Eğer fabrikalardaki öncüler üstüne düşeni yaparsa, her bir fabrika kendi iç örgütlülüğünü kurarsa grev yasaklarıyla övünen siyasal iktidara diz çöktürmemek için bir neden yok.
Ne yapmalı, nasıl yapmalı?
Öncelikle sözleşme süreçlerine ilgisizlik ve işleri sendikacılara bırakma eğilimi terk edilmelidir.
Her bir fabrikada TİS-grev komiteleri bugünden kurulmalı, yapılacak işyeri toplantıları ile eylem programları oluşturulmalıdır.
En büyük gücümüz üretimden gelen gücümüzdür. Kazanmanın yolu buradan geçmektedir. Sermaye iktidarının grev yasağı ve benzeri uygulamalarının kabul edilmeyeceği bugünden açıklanmalıdır.
Sermaye düzenin yasaları değil, talep ve mücadelemizin meşruluğu üzerinden hareket edilmelidir.
TPI’de olduğu gibi taleplerden ve yan yana mücadele ettiği işçi arkadaşından vazgeçilmediğinde, kazanıldığını hep birlikte gördük. Dolayısıyla fiili-meşru mücadele hattında ısrar, işçi sınıfının kazanmasında ısrar demektir. Sözleşme sürecinde ilke edinilmesi gereken budur.