Türkiye’de kapitalist gelişme ‘50’ler sonrasında ivme kazanmış, işçi sınıfı da bu gelişmeye paralel olarak yeni bir mücadele sürecine girmiştir. Kırdan kente göçün hızlandığı bu dönemde işçi sınıfı nicel açıdan büyük bir gelişme göstermiştir. Bu gelişme, sınıfın yeni haklar kazanmak için giriştiği yeni bir mücadele dönemini de beraberinde getirmiştir. Ancak ‘50’li yıllarda işçi sınıfı kendi bağımsız mücadelesini vermekten çok uzak olduğu için, yaşadığı sorunları dönemin Demokrat Parti hükümetine bağlayarak, CHP muhalefeti sınırlarında bir mücadeleyi aşamamıştır.
Dünyada ve Türkiye’de gelişen olaylar ile ‘60’larda değişen koşullar, ithal ikameci sanayileşme, 27 Mayıs anayasası vb. etkenlerle işçi sınıfı hareketi nitel açıdan da gelişme sürecine girmiştir. ‘70’lere uzanan süreçte sayısız işçi direnişi, eylemi ve grevler birbirini izlemiştir. Bu nitel gelişmenin zirvesi 15-16 Haziran Direnişi olmuştur.
‘60’lar Türkiye’sinde yaşanan eylemler, direnişler ve grevler, işçi sınıfının bugünkü mücadelesine yol göstermesi bakımından çok önemli dersler barındırmaktadır. Bu mücadele sürecinde 1966’da yaşanan ve 86 gün süren Paşabahçe grevi de önemli bir yer tutmaktadır.
Beykoz bölgesinde 1936’da kurulan Paşabahçe, adını bir Osmanlı paşasının kasrından almıştır. İlk zamanlar kadrolu işçi çalıştırılmayan fabrikada yevmiyeli işçiler günlük olarak kapıya gelmekte ve işi beğenilenler ertesi gün işe çağrılmaktadır. Sonrasında işçiler fabrika çevresine yerleşmeye başlarlar ve Paşabahçe bir işçi semti haline gelir.
1938’de sınıf esasına göre dernek kurma yasağının kaldırılması ile Türkiye Sosyalist Partisi ve Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi çok sayıda sendika kurmuştur. 1946’da bu partiler ve sendikalar İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından kapatılır. 1947 yılında ise 5018 sayılı yasa ile İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun kabul edilir.
Böylece sendika özgürlüğünden sendika hakkı rejimine geçilmiş, sendika kurma hakkı tanınmış ancak grev hakkı verilmemiştir. Sermaye devletinin bu yasaya ilişkin gerekçesi, “Türkiye’nin sınıfsız bir toplum olduğu, bu sebeple sendikaların sınıf çatışması yerine, devletle ve işverenle ülke kalkınması için işbirliği yapacakları kurumlar olduğu” yönündedir. Yani sendikalar işçileri denetleme aracı olarak kullanılacaktır.
Bu süreçte Paşabahçe’de fabrikanın ustabaşıları tarafından “Paşabahçe Şişe ve Cam Sanayi İşçileri Sendikası” adıyla ilk sendika kurulur. 1967’ye kadar varlığını sürdüren bu sendika, “birinci sendika” ya da “Cam-İş” adıyla anılmaktadır. Birçok tarihi anlatımda Cam-İş’i CHP’nin kurduğu ifade edilmektedir. Sonuçta Paşabahçe fabrikası CHP’nin nüfuzunun olduğu İş Bankası üzerinden kurulmuştur. Bir dönem Cam-İş başkanlığını yapan Hasan Turkay, CHP’li milletvekillerinin ziyaretinden sonra fabrika müdürünün 21-22 ustabaşını çağırdığını, “siz artık sendika kurucususunuz” diyerek Cam-İş Sendikası’nın kurulduğunu anlatmaktadır. Sendika ilerleyen yıllarda, önce İstanbul sonra Türkiye Şişe Cam İşçileri Sendikası adını alarak gelişmesini sürdürür. Türk-İş’in kuruluşunda da yer alır. Cam-İş işçilerin yaşadığı sorunlara karşı ilgisizdir. ‘60’larda yükselen sınıf hareketinin de etkisi ile ileri işçiler 1963’te ikinci bir sendikayı, “Türkiye Şişe, Cam ve Seramik Sanayii İşçileri Sendikası”nı kurarlar. Başlangıçta sendikaya 650 işçi üye olur. O dönem fabrikada yaklaşık 2500 işçi çalışmaktadır.
Cam-İş’in 1964’te imzaladığı üç yıllık sözleşme asıl kırılma noktası olur. Bu üç yıl içerisinde sadece bir kez zam verilecektir. Bu durum özellikle ikinci sendikaya üye işçilerde büyük bir tepkiye neden olur. Sözleşmede asgari maddelere ek olarak imzalanan bir talimatname ile çalışma yaşamındaki kurallar belirlenmiştir. 27 maddelik talimatname ile birçok haktan vazgeçilmiş, greve çıkılması yasaklanmıştır. Paşabahçe yönetiminin ve Türk-İş’in beklentisi, ikinci sendikanın dayanışma aidatı ödeyerek sözleşmeyi kabul etmesidir. Ancak ikinci sendika sözleşmeyi ve dayanışma aidatı ödemeyi reddeder. Bu karşı duruş işçilerin ikinci sendikaya sempatisini arttırır. 2500 işçinin 1271’i bu sendikaya geçerler.
Fabrikada yetkiyi alan ikinci sendika yeni bir toplu sözleşme yapmayı talep eder. Çetrefilli bir süreç sonunda sözleşme yapma yetkisi alınmıştır ancak patronlar görüşmelere katılmazlar. Bunun üzerine sendika grev kararı alır. Türk-İş bürokratları bu duruma müdahale ederek, ek protokol dayatmasında bulunurlar. Greve çıkılmasına 5 saat kala imzalanan ek protokol ile işçiler üç yıllığına toplam 3,5 milyon lira tutarında zam alırlar. Bu yaşananlar ve Türk-İş ile tartışmalar, ileride greve kadar gidecek mücadelenin başlangıcı olmuştur.
27 Ocak 1964 günü Türk-İş 5. Genel Kurulu Bursa’da toplanır. Üyesi olmadığı halde ikinci sendika bu kurula katılır ve Cam-İş’i delgelere şikayet eder. Bu durum genel kurulda önemli tartışmalara neden olur. Bunun üzerine Türk-İş iki sendikanın birleştirilmesi için devreye girer. Sendikalar “Birleşik Cam-İş” adı altında birleşirler.
Paşabahçe ve Çayırova fabrikalarındaki şube genel kurullarını kazanan ikinci sendikanın genel merkez yönetimini kazanacağına kesin gözüyle bakılmaktadır. Ancak Cam-İş bürokratları birtakım oyunlara girişirler. İkinci sendikanın delege sayısının çok olmasına rağmen, fabrikalardan toplanan seçilmemiş işçiler delege olarak merkez genel kuruluna getirilir. Böylece Cam-İş bürokratları çoğunluğu sağlar. Buna karşı divana yapılan itirazlar sonuç vermez.
Genel kurulu kaybeden ikinci sendikanın yöneticileri kapattıkları sendikalarını tekrar kurarlar. 1965’te kurulan sendika bu kez “temizlik, netlik, berraklık” anlamı taşıyan Kristal-İş ismini alır. Yaşanan süreçler işçilere anlatılarak Kristal-İş’e üyelikler başlatılır. 1900 işçi Kristal-İş’e üye olur.
Çoğunluğu elde eden Kristal-İş yöneticileri yeniden sözleşme yapmanın yollarını ararlar ve açtıkları davayı kazanırlar. Ardından Paşabahçe yönetimi masaya davet edilir. Yönetimin sendikayı tanımaması ve toplantılara gelmemesi sonucu Kristal-İş grev kararı alır. Paşabahçe müdürü gazetelere verdiği ilanda, grevin kanunsuz olduğunu ve katılanlara acımayacağını söyleyerek tehditler savurur. Cam-İş de müdürün ağzından konuşarak, mücadeleyi bölmeye çalışır. Bu tehditlere boyun eğmeyen işçiler 31 Ocak 1966 günü greve çıkarlar. Greve katılmayan işçi sayısı 70’tir. Bunlar Cam-İş yöneticileri ve taraftarlarıdır. Bunun dışında makina bakımı için çalışan 114 işçi vardır.
Grevin bir süre sonra sönümleneceği beklentisi, grevin fabrikayı aşıp semt grevine dönüşmesiyle yok olmuştur. Destek ve dayanışma da her geçen gün artar. Paşabahçe semtindeki esnaf işçilere veresiye alışveriş yapma imkanı verir. Beykoz-Üsküdar hattı dolmuşçuları camlarına grevle ilgili yazılar asarlar ve bir günlük kazançlarını işçilere bağışlarlar. Beykoz Deri Kundura fabrikası işçileri yolları keserek, destek ve dayanışma yürüyüşü gerçekleştirirler. Polisle girilen çatışmada 5 deri işçisi, 4 cam işçisi gözaltına alınır. İspirto fabrikası işçileri üç yevmiyelerini işçilere bağışlarlar. Ev sahipleri kira ödemelerini ertelerler.
Dayanışmanın güçlenmesinde 5 Şubat’ta Paşabahçe’de yapılan mitingin büyük etkisi olmuştur. Mitinge yaklaşık 5 bin kişi katılmıştır. Miting öncesinde ve mitingde işçiler grevlerinin haklılığını ve meşruluğunu anlatırlar. Grevi sahiplenme o kadar büyür ki, grev sırasında doğan bebeklere grev ismi verenler bile olur.
Grevi başlatan Kristal-İş sendikasının 6 ay önce kurulmuş olması, mali güçten ve deneyimden yoksunluğu nedeniyle cam patronları grevin başarısız olacağını düşünmektedirler. Türk-İş’in de bu greve karşı duracağı beklentisi içindedirler. Ancak yapılan görüşmeler sonuçsuz kalır. Türk-İş grevi desteklediğini ilan eder. Türk-İş bürokratlarının grevi desteklemesinin gerisinde Mart’ta yapılacak kongrede tekrar seçilebilmek vardır. Bu süreçte birçok sendika maddi ve manevi yardımlar gerçekleştirir. Hal İşçileri Sendikası meyve dağıtır, Migros işçileri erzak yardımı yapar. Tekel İşçileri Sendikası 35 bin lira, Türk-İş birinci bölge temsilciliği 50 bin lira yardımda bulunur. Petrol-İş Sendikası ise sürecin başından itibaren hukuki yardım da dahil en büyük desteği veren sendikadır. Ses aracından erzak ve maddi desteğe kadar birçok şekilde dayanışma örgütler. Dönemin gençlik örgütleri de greve desteklerini sunarlar. Grev alanında konserler, tiyatro ve folklor gösterileri düzenlerler. Vietnam savaşı ile ilgili fotoğraf sergisi açarlar.
Grevin etkisi her geçen gün büyümektedir. Türk-İş üyesi işçilere İş Bankası’ndaki hesaplarını kapatması çağrısı yapılır. Bunun ne kadar etki yarattığı süreçle ilgili araştırmalarda tam olarak netleştirilememiştir. Bu arada grev uluslararası destek de almaya başlamıştır.
Paşabahçe yönetiminin başkanı ve aynı zamanda TİSK Başkanı olan Şahap Kocatopçu, bütün üyelerle birlikte ortak açıklama yaparak, işçilerin mücadelesinin karşısında “şiddetle” duracaklarını, “işveren sendikasını manen ve madden desteklediklerini” ilan ederler. Grevin yasadışı olduğunu iddia eden Paşabahçe yönetimi, mahkemeden istediği sonucu alamaz. Bunda greve gösterilen dayanışmanın etkisi büyüktür. Patronlar Paşabahçe grevi üzerinde baskı oluşturmak için ellerinden geleni yaparlar.
Hiçbir tehdit ve şantajdan sonuç alamayan Paşabahçe yönetimi, mücadeleyi içeriden zayıflatabilmek için Türk-İş’i göreve çağırır. Türk-İş bürokrasisi de artık devreye girmek gerektiği düşüncesindedir. Kristal-İş’ten yetkiyi alarak, sözleşme yerine bir protokol imzalayarak, 20 Mart’ta grevi bitirmek ister. Kristal-İş Türk-İş’in bu açık ihanetine karşı durur, greve devam kararı alır.
Türk-İş’in kararına ilk olarak Petrol-İş Sendikası karşı çıkar. İleride DİSK’in kuruluşunda yer alacak olan sendikalar (Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş) ile birlikte birçok sendika da greve destek kararı alır.
Greve devam kararının çıkmasının ardından Paşabahçe patronu 45 işçinin işine son verdiğini açıklar. Bunun üzerine direnişteki işçiler fabrikanın giriş çıkışlarını kapatırlar, ambar bölümünü işgal ederler. İstanbul valisinin devreye girmesiyle 40 işçi işe geri alınır, ancak Kristal-İş yönetiminde yer alan 5 işçi geri alınmaz.
Cam patronları grevi bitirmek için yeni hamlelere girişirler. Sermaye devletini devreye sokmak için adımlar atarlar. Dönemin başbakanı Süleyman Demirel’in imzasıyla grev bir ay ertelenir. İşçiler grevin başlamasından 85 gün sonra, 26 Nisan 1966 günü, zorunlu olarak işbaşı yaparlar. Sonrasında Kristal-İş’in grevin yasaklanmasına karşı yaptığı başvuru sonuç verir ve Yüksek Uzlaştırma Kurulu devreye girer. Türk-İş’in imzaladığı protokolden daha iyi bir zam alınır. Daha önemlisi, hiçbir işçinin işten çıkartılmaması kararlaştırılır.
Türk-İş’in grevi bitirmek için imzaladığı protokole rağmen greve devam edilmesi ve 12 sendikanın grevi desteklemesi, bir dönemdir Türk-İş içinde sürmekte olan tartışmaları alevlendirir. Türk-İş bu tartışmalarla birlikte geçici ihraçları gündeme getirir. Kristal-İş ve Petrol-İş’e 15 ay, Maden-İş’e 6 ay, Lastik-İş ve İstanbul Basın-İş’e 3 ay geçici ihraç cezası verir.
Maden-İş, Lastik-İş ve Basın-İş, yanlarına Gıda-İş’i de alarak, 16 Temmuz 1966’da Sendikalar Arası Dayanışma Anlaşmasını (SADA) imzalarlar. DİSK’in kuruluşuna giden süreç fiilen başlamış olur. Yeni bir sendikal merkez yaratma çabaları Türk-İş içinde ciddi tartışmalara neden olur. Türk-İş Disiplin Kurulu adı geçen sendikaları 11 Şubat 1967 günü genel merkeze davet ederek savunma ister. Maden-İş başkanı Kemal Türkler Türk-İş yönetimini 12 Şubat’ta İstanbul Çemberlitaş Şafak Sineması’nda yapılacak olan toplantıya çağırarak, savunmayı işçilerin huzurunda yapmayı teklif eder. Yapılan toplantıda DİSK’in kurulması kararı alınır. 13 Şubat’ta İstanbul Valiliğine verilen dilekçeyle kuruluşu resmiyet kazanır. DİSK’e Kristal-İş ve Petrol-İş de çağrılır fakat her iki sendika da Türk-İş içinde kalmayı tercih eder.
Günümüzdeki sınıf mücadelesi süreçlerine baktığımızda, Paşabahçe grevinde yaşananlarla benzerlikler çok fazladır. İşçi sınıfının mücadelesi karşısındaki şer üçlüsü (sermaye sınıfı, devlet, sendikal bürokrasi) yine aynı rolü oynamaktadır. Bugün de sınıfın karşısına grev yasakları ve Yüksek Hakem Kurulları çıkarılmaktadır. Yani sermaye sınıfı aynı yöntemlerle saldırmaktadır.
O dönemin mücadele isteği, kararlılığı ve dayanışması engellerin nasıl aşılacağını göstermektedir. Paşabahçe direnişinin kazanılmasında işçilerin mücadele kararlılığı ve etkin bir sınıf dayanışmasının örgütlenmesi çok büyük bir rol oynamıştır.
İşçi sınıfı ‘60’lı yıllar ve sonrasında çok sayıda fabrikada giriştiği mücadele süreçlerinde çok önemli deneyimler elde etmiştir. Bu deneyimler bugün de yaşadığı sorunlara karşı bir çıkış arayışı içinde olan işçi sınıfına yol göstermektedir. İşçi sınıfının önüne dikilen engelleri aşabilmesi, bu geçmiş mücadele deneyimleri ile birlikte son yılların ileri mücadelelerinden (Greif, Metal Fırtına…) öğrenebilmesine ve gerekli dersleri çıkartabilmesine bağlıdır.