İşçi sınıfının tarihi mücadeleler tarihidir ve bu mücadeleler bir dizi ders ve deneyimi barındırmaktadır. Sermaye sınıfına karşı mücadelenin doğru temellerde örgütlenmesi, benzer hatalara ve geriliklere düşmeden süreçlerin ilerletilebilmesi için, mücadele deneyimlerinden dersler çıkarmak önemlidir. Sermayeye karşı mücadelenin bir parçası ve tarafı olarak, Çerkezköy’de iki aya yakın kendi imkanları ile direnen EATON işçilerinin direnişine bu gözle bakmak bizlerin sorumluluğudur.
Direnişleri, salt direniş süreci üzerinden değerlendirmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Direniş mücadelenin sadece bir dönemidir. Doğru sonuçlara ulaşmak için sürece bütünlüklü ele almak gerekmektedir.
Öncesi ve sonrası ile yaşanan zayıflıklar
En temelli zayıflık alanı bilinç planında yaşanandır. Diğer zayıflıklara da bu gerilik neden olmaktadır. Beklemeci tutumdan mücadele taleplerinin oluşturulmasına ve sendikal bürokrasiye karşı tutuma kadar, bunları belirleyen bilinç düzeyidir.
EATON’da yaklaşık 5 yıllık süreçte açığa çıkan mücadeleler içinde deneyim kazanan bir işçi bölüğü var. Bu işçiler EATON patronunun saldırıları karşısında kendiliğinden yan yana geldiler. Kendiliğinden süreç işçilerde öncü işçi bilinci yaratmadı, yaratamazdı. Sendikaya bakıştan patrona bakışa kadar bir dizi meselede bilinç gerçek bir sınıfsal bilince dönüşemedi.
Bilinç planındaki bu zayıflık, EATON’da beklemeci bir tutumun yaşanmasına neden oldu. İşten atma saldırısı aylar öncesinden kulaktan kulağa dolaşırken, mücadeleci işçilerin başında yer aldığı listeler hazırlanmışken, saldırıya karşı ön hazırlık süreci örülemedi. Mücadeleci işçiler saldırılara karşı hazırlık yapmak yerine sendika bürokratlarının bir şeyler yapmasını umut etti. Yaşanan saldırı karşısında ne şube, ne de “mücadeleci” olma iddiasıyla gelen Süleyman Akyüz şahsında genel merkez bir adım attı. Aslında yapılması gereken, işçilerin öncelikle kendi öz güçlerine güvenmesi ve tabandan birliğini kurmasıydı. Bürokratların hakim olduğu Petrol-İş’in bunu yapmayacağı ortadayken, işten atma saldırısını püskürtecek bir mücadelenin onlardan beklenmesi ham bir hayaldi. EATON işçileri bunu yaşayarak gördüler.
İşten atma saldırısı sadece “bazı işçileri işten çıkarma” değildi. İşten atma saldırısı ile son yıllarda patronun saldırılarına boyun eğmeyen EATON işçileri diz çöktürülmek istenmiştir. Saldırının ardından EATON’da İş-Kur üzerinden kullan-at işçilik kalıcı hale getirilecek, sendikasızlaştırma saldırısı ile devam edilecekti. Bu yüzden saldırı tüm EATON işçilerini ilgilendiriyordu. Mücadele mevzisi ve talepler ona göre belirlenmeliydi. Doğru bir bakışla tüm işçilerin birbirine kenetlenmesi sağlanabilirdi. Ne yazık ki direnişçi işçiler saldırıya, patronun ve sendika bürokratlarının işçiyi bölme anlayışını kolaylaştıracak bir tarzda yaklaştılar. İşyeri sözleşmesinde imzalanan, işten atılmalarda son giren ilk çıkar maddesinin işletilmesini istediler. Bu da direnişin daralmasına yolaçtı.
Direnişin daha geniş işçi bölükleri tarafından sahiplenilebilmesi için, işçilerin etrafında kenetlenmesini sağlayacak talepler ve söylemler önemliydi. Direnişlerin taleplerinin kapsayıcı olması, tüm işçilerin birlikte hareket etmesini kolaylaştıracaktı.
Sendika bürokratları en başından beri kapitalist patronla kol kola!
Petrol-İş Sendikası genel merkezi, şubeleri, işyeri temsilciler şanlı tarihlerinden dem vuruyorlar. EATON’da yaklaşık 300 işçinin işten atılmasına karşı hiçbir şey yapmamak bu tarihin neresinde duruyor? Geçmiş mücadele tarihi ile sendikalarımıza çöreklenmiş bu bürokrat takımının hiçbir alakası yoktur. Şanlı tarihi yazanlar, direnmekten ve mücadele etmekten geri durmayan işçi sınıfıdır.
EATON işçilerinin örgütlü olduğu Petrol-İş İstanbul 1 No’lu şubenin başkanı Ahmet Baranlı’nın uzun süredir EATON patronuyla sömürünün devamlılığı için birlikte hareket ettiği bilinmektedir. Bu tutum dile getirildiğinde, şube başkanına şakşakçılık yapanlardan gerici tepkiler aldık. Ancak yalakalığın bir işe yaramadığı görüldü, birçoğu işten atıldı. Atılan işçilerin birçoğu tekrar geri döneceksiniz vaadi ile bu bürokratlar tarafından kandırıldı. İşe geri dönmenin şartı ise direnişe katılmamaktı.
Öte yandan, şubeye muhalif olan, “mücadeleci” olduğunu iddia eden baş temsilci Abidin Kaya ve ikinci temsilci Yasin Ekim’in işten atma saldırısı ve direniş sürecindeki suskun tutumları nereye denk düşmektedir? İşçilerin direnişe başladığı gün fabrika önüne gelip direnen işçilerin birliğini zayıflatmaya dönük açıklamaları hangi “mücadeleci” sendikacılık anlayışına uymaktadır? Böyle etliye sütlüye dokunmadan EATON’da ömürlerinin uzun olacağını düşünüyorlarsa çok yanılıyorlar. Çünkü mücadeleci işçilerin büyük çoğunluğunun işten atılmasıyla kendi muhalifliklerini güçlendirmek için yaslandıkları zemin ortadan kalkmıştır. Taban desteğinin zayıfladığı yerde saldırı er geç bu temsilcilere de yönelecektir. Saldırılar karşısında pasif kalmak, ya işten çıkartılmayı ya da bürokratlarla uzlaşmayı getirir.
Direnişçi işçilerin genel merkez önünde yaptıkları eylemle genel merkezin tutumu da ortaya çıktı. AKP’li başkanın yerine “mücadele” söylemleriyle oturan yeni başkanın direnişe karşı pratik tutumu, mücadeleci işçileri ilk günden itibaren oyalaması, mücadeleden uzak durmayı tercih edeceklerini gösterdi. Sonrasında “kıdem ve ihbar”ı, tüm yasal hakları aldınız, daha ne istiyorsunuz dediler. Sendikanın temel görevlerinden birinin işçinin işten atılmasını engellemek ya da atılan işçinin işe geri dönmesini sağlamak olduğunu çoktan unutmuşlardı!
Petrol İşçileri Birliği (PİB) olarak saldırı öncesinde ve sonrasında, sınıfın mücadele deneyimlerinden öğrenerek çıkardığımız derslere dayanarak işçileri uyardık ve mücadelenin doğru temellerde örgütlenmesi için çaba gösterdik. Sendika bürokratlarından bağımsız fabrika temelli bir işçi birliği oluşturmaya çalıştık. Patron ve sendika bürokratlarının özel hedefi haline geldik. Gerek sendikacıların gerek EATON yönetiminin atılan işçilere siz PİB’li misiniz diye sormaları, fabrika önlerinde yaptığımız dağıtımlara karşı tahammülsüz ve saldırgan tutumları bunun göstergesiydi.
Söz-yetki-karar işçide olmalıdır!
Mücadele etme noktasında adım atan işçilerin yaşadıkları zayıflıklara, genel merkezinden, şubesine ve işyeri temsilcisine kadar Petrol-İş sendikasının içler acısı tutumlarına karşın, işçiler kendi olanakları ile direniş iradesi ortaya koydular. Boyun eğip gitmek yerine onurlu olanı, direnmeyi seçtiler. Tüm eleştirilerimize rağmen, patronun işten atma saldırısına karşı ortaya koydukları direnme iradesi anlamlıdır. Direnişlerini sessiz kalan sendikalarının genel merkezinin önüne taşımaları önemlidir. İşçilerin bir dizi alandaki zayıflıkları koşullarında kendi imkanları yapabileceklerinin bir sınırı vardı, onlar bu sınıra gelip dayandılar. Şimdi mücadele noktasında öne çıkan işçilerin yapması gereken, bu süreçten gerekli dersleri ve sonuçları çıkarmalarıdır. İleride doğru hareket etmek ve daha iyisini yapabilmek için bu önemlidir.
Direniş sürecinden çıkarılacak derslerle mücadeleyi sürdürmek ve ilerletmek hepimizin sorumluluğudur. Bu açıdan EATON işçileri yılgınlık içine düşmemelidir. Kapitalist patrona karşı mücadelede bir mevzi kaybedilmiş olabilir. Sınıflar mücadelesi zaferleri, yenilgileri ve geri çekilmeleri ile bir bütündür. Yenilgilerden doğru temellerde çıkarılacak dersler, ileride verilecek mücadelelerinin daha sağlam ve sarsılmaz olmasını sağlayacaktır. EATON işçileri saflarını sıklaştırmalı, önümüzdeki dönem mücadelelerine hazırlığını yapmalıdır.
Sınıfımızın yüzyılları bulan mücadelelerinden, onun deneyim ve derslerinden süzülen sınıf bilincini kuşanacağız. Pasifliği, ataleti üzerimizden atacağız, özne olup süreci örmek için emek harcayacağız. Sendikadan bağımsız örgütlenmelerimizle, sendikamıza sınıf sendikacılığı anlayışını ve mücadele programını hakim kılmaya çalışacağız. Sendika işçinin öz iradesinin kendisidir. Mücadeleyi sendika bürokratlarının geri anlayışları değil, mücadelede kararlı olan işçilerin öz iradesi belirlemelidir. Söz-yetki-karar işçide olmalıdır. EATON işçisinin geleceği bu mücadele programındadır.
Trakya’dan sınıf devrimcileri