Eaton’da TİS görüşmesi sonrasında artan işten atma tehditleri, geçen hafta itibari ile saldırıya dönüştü. Son bir haftada kriz, üretimin düşmesi, alınan raporlar üzerinden performans vb. bahanelerle mücadeleci işçilerden başlanarak yüzlerce işçi işten çıkarıldı.
Mücadeleci işçilerin işten atma saldırısına karşı yanıtı direniş oldu. İşçiler yaklaşık bir haftadır fabrika önünde direnişteler. İşçiler öncelikle sorumlusu olmadıkları bir krizin faturasını ödememek için direniyorlar. Yanı sıra daha sonrasında yaşanacak işten atma saldırısına karşı içerideki işçi arkadaşlarına direnme yolunu gösteriyorlar. Bu tutum ayrıca, patronların ve yönetimin işten atma saldırısı karşısında işçilerin boynunu büküp gitmek yerine haklarına sahip çıkmanın yegane onurlu yolunu gösteriyor.
Eaton dünya çapında bir Amerikan tekeli. Otomotivden elektronik eşya ve enerji sektörüne birçok alanda yatırımları bulunan, dünya genelinde on binlerce çalışanı olan bir tekel. Bugün işten atılan işçilerin yoğun sömürü altında alın terleri ve emekleri ile, Eaton’un dünya çapında bir tekel haline gelmesinde payları var. Kriz var bahanesi ile işten çıkarılan işçilerin neredeyse hepsi bu fabrikada meslek hastalığı kapsamında olmayan bel fıtığı hastalığına yakalandı. Eaton patronu ve fabrika yönetimi, kapitalizmin üretim çarkları arasında bu işçilerin posasını çıkardı, şimdi de kapı önüne koyuyor. Bu işçiler raporları kendiliğinden almıyor; Eaton bu işçilerin hepsini sağlığından etti. Sen işçiye sağlığından edecek derecede ağır çalışma koşullarını dayatacaksın, sonrasında da raporu işten atma bahanesine dönüştüreceksin! Bu ancak kapitalist sömürü düzeninde olur. Görünen o ki işten atma saldırısının devamındaki hedef, taşeronlaştırmayı ve kullan at işçiliği kalıcılaştırmaktır.
Güncel olarak Eaton işçilerinin maruz kaldığı ağır çalışma koşulları ve sömürü Çerkezköy OSB cehenneminde hemen hemen her fabrikadan işçilerin yaşadıkları bir sorun. İşten atmalar, İŞKUR üzerinden sağlanan istihdam teşvikleri ile oluşturulan kullan at işçilik OSB’de oldukça yaygın. Hemen hemen her gün bir fabrikadan işçiler patronlar tarafından kapının önüne konularak ödüyor krizin bedelini. İşçiler kriz koşullarında yığınlar halinde işsizler ordusuna dahil edilerek, kapitalistler tarafından açlığın ve yoksulluğun pençesine bırakılıyorlar.
Eaton’da işçilerin bu saldırıya karşı başlattıkları direniş, özünde bu sömürü düzeninin böyle gelip böyle gitmemesi için bir başkaldırıdır. Tam da bu noktada direnişi büyütmek, bu direnişin sahiplenilmesi, direnişle eylemli sınıf dayanışmasının örgütlenmesi tüm işçi ve emekçilerin sorunudur. İşçiler sınıf olarak büyük bedeller ödemiş, direniş barikatlarında mücadele vermiş, tarihini yasaklı grevleri militan mücadelelerle yırtıp atarak yaratmış, azgınca sömürüye maruz kaldığımız fabrikaları işgal etmiş tarihsel bir mücadele geçmişine sahiptir. Elbette direnişin büyütülmesi en başta direnişçi işçilerin sınıfsal sorumluluğudur. Eaton direnişçilerinin, mensubu oldukları işçi sınıfının mücadele tarihine uygun bir direniş sergilemeleri bir zorunluluktur. İşçi sınıfının diğer bölüklerinin de ortak tüm sorunların ortadan kaldırılması, sömürünün dizginlenmesi ve sonlandırılması için direnen Eaton işçileri ile sınıf dayanışmasını örgütlemesi acil bir ihtiyaçtır. İşçiler ancak bir sınıf halinde, tek bir vücut olarak ortak tepki üretebilirlerse sorunlarını çözerler.
Öte yandan Çerkezköy bölgesinde bulunan devrimci, demokrat, ilerici kurumların da direnen işçilerle her anlamda dayanışmayı büyütmesi gerekmektedir. Sınıfın görece durgun olduğu, siyasal gericiliğin işçi sınıfını boğduğu bu dönemde, bu cendereye bir darbe vurmak için de direnen işçilerin sesi soluğu olmak, emekçileri mücadeleyle dayanışmaya çağırmak sınıfsal bir sorumluluktur.
Buradan işçilerin örgütlü olduğu Petrol-İş Sendikası yönetimine direnişi sahiplenme ve işçilere öncülük etme yönünde çağrıda bulunmak isterdik. Fakat zaten Petrol-İş İstanbul 1 No’lu Şube bürokrasisi, sözleşme imzalandıktan sonra işçi çıkarma protokolünü 35 işçinin işten çıkarılması karşılığında kabul ederek, kendi safını belli etmiştir. İmza atma nedenlerini ve hesaplarını uzun uzadıya yazmaya gerek yok, burada önemli olan özdür. Sendikanın en başta gelen görevi işçilerin iş güvencesini sağlamaktır. Oysa İstanbul 1 No’lu Şube yönetimi, patronun hedefli bir biçimde mücadeleci işçileri seçerek oluşturduğu çıkış listesini itirazsız onaylamıştır. Genel Merkez yönetimi ise bu durumla ilgili olarak, işçilere “sizlerin arkanızdayız” demek dışında halen hiçbir girişimde bulunmamıştır. “İlkin sorunu şubenizle çözmeye çalışın, sonra biz müdahil oluruz” diyerek, özünde işçileri oyalamaktadır. İşçiler yaklaşık bir haftayı aşan süredir kendi imkanları ile direniyorlar. İşyeri temsilcileri ise içeride çalışan işçilere dışarıda direnen arkadaşlarını karalamakla meşgul.
Tüm sendikaları ağ gibi saran ağalık düzeninin veya bürokratik anlayışın tutumu ne olursa olsun, direnen işçiler kendi öz güçlerine güvenmelidirler. Zaten sendikaları yaratan da işçilerin direnme iradesidir, sınıf olarak sorunlarına karşı oluşturdukları dayanışma kültürüdür. İşçiler, kimsenin tutumuna bakmadan direnerek, emek ve onurlarına sahip çıkmalıdırlar. Sendikalarına hakim anlayışları ortadan kaldıracak olan da, sınıf çıkarları doğrultusunda mücadele örgütlerine dönüştürecek olan da işçilerin tabandan geliştirecekleri mücadeledir.
Trakya’dan sınıf devrimcileri