BİRTEK-SEN’e idari para cezası…

Saldırı işçi sınıfınadır!

İşçi sınıfı ekonomik ve sosyal saldırı dalgasını ancak birleşik, kitlesel mücadelesi ile püskürtebilir. Krizin faturasını ödemeyi reddederek haklarına, geleceğine ve onuruna sahip çıkabilir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 04 Nisan 2024
  • 08:00

Özak Tekstil’in Urfa’da bulunan fabrikasında sendika değiştiren işçiler ilk adımda kapitalistin işten atma saldırısıyla karşılaşmıştı. Sarı sendikadan istifa ederek BİRTEK-SEN’e üye olan Özak işçileri, sendika seçme haklarının tanınması için haftaları bulan kararlı bir direniş yükseltmiş hem arkadaşlarına hem sendikalarına sahip çıkan adımlar atmışlardı. Talepleri karşılanmasa da işçiler örnek bir direniş sergilemiştir.

İstanbul ve Malatya’da da fabrikaları bulunan Özak kapitalisti, Urfa’da gelişen direnişten korkmuş olmalı ki, devletin ve sarı sendika Öz İplik-İş’in desteğini alarak işçilere üç koldan saldırı organize etti. İşçilerin çoğunluğu BİRTEK-SEN’e üye olmalarına rağmen yetki verilmeyerek işçilerin iradesi kaba bir şekilde çiğnenmişti. Özak işçileri ile BİRTEK-SEN, seksen gün direndikten sonra eylemi bitirdiklerini duyurmuştu.

Buraya kadar, hak arama mücadelesi veren işçilerin sık karşılaştığı bir durumdur. Ancak başında AKP’li Vedat Işıkhan’ın bulunduğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın devreye girmesiyle olay farklı bir boyut kazanmıştır.   

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Adana Rehberlik ve Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın hazırladığı uyduruk bir raporla BİRTEK-SEN’e 1.5 milyona yakın para cezası kesildi. Gerekçe en az kesilen ceza kadar küstahçadır: “işçilere sendika değiştirme baskısı yapmak.”

Bakanlığın saldırısı üzerine açıklama yapan BİRTEK-SEN şu bilgileri verdi:

"Özak Tekstil’de 622, Özak Tekstil’e bağlı Kübra Teks’de 76, toplamda 698 üyesi bulunan Öz İplik-İş’ten 432 işçi istifa etmiş, 2023 Kasım ve aralık aylarında sendikamıza 545 üyelik kaydı yapılmıştır. Özak işçilerinin kapıda mücadelesi sürerken içeride üye olup çalışan işçiler de vardı. 80 günlük mücadele sürecinin temel talebi sendika değiştirme iradesine saygı duyulması, gerekiyorsa sandık konularak referandum yapılması idi. Hazırlanan rapor ve verilen cezaların hiçbir haklı gerekçeye dayanmadığı ortadadır.”

***

Talepler bakımından hedefine ulaşmamış bir direnişin ardından sendikaya astronomik bir para cezasının kesilmesi tesadüf değil. Konu sadece Özak sermayesinin gözü dönmüş işçi düşmanlığı ve direniş sürecinde biriktirdiği düşmanlık ve hırstan ibaret değildir. Süreç boyunca büyük bir pervasızlıkla gündeme getirilen hukuksuzluklar ortada iken uyduruk bir raporla saldırıyı devam ettirmek, hak arayan işçilerden duyulan korkunun da yansımadır. Çünkü AKP-MHP rejimi için “sadaka dilenen işçi” makbul iken “hak arayan işçi” ise nefret nesnesidir.  

Pervasız saldırının bölgesel hedefinde Urfa-Antep hattındaki tekstil fabrikalarında çalışan işçilerin yükselen mücadelesine göz dağı vermek de var. Vahşi kapitalizm kurallarının geçerli olduğu bu bölgede son dönemde görülen iş durdurmalar, çeşitli biçimlerde hak arama eylemleri, sendikal örgütlenme çabaları gibi gelişmeler sermayeyi tedirgin eden boyutlara ulaştı. Denebilir ki son birkaç yıldır bölge, işçi sınıfının en hareketli olduğu alanlardan biri haline geldi. Bu gelişmelerin yaşandığı bölgede etkin olan BİRTEK-SEN’in AKP-MHP rejimi tarafından hedef alınması şaşırtıcı değil.  

Bir diğer önemli ekten ise, sendikalara hakim olan yozlaşmış bürokratik kastın bizzat saray rejimi tarafından korunmasıdır. Zira bu kast, işçi sınıfını denetim altında tutmada sermaye iktidarına büyük hizmetlerde bulunmaktadır. Yozlaşmış ağa takımına karşı her sektörde tepki olsa da bu, henüz onları tehdit eden bir boyutta değil. BİRTEK-SEN ise işçileri örgütleyerek sendika ağalarının kuşatmasını yarmaya çalıştı. Bu “cüret” hem kapitalistleri hem saray rejimini rahatsız etmiştir. Çünkü burada açılacak bir gedik dengeleri değiştirip işçi sınıfı mücadelesine ivme katabilir. Sermaye düzeninin BİRTEK-SEN şahsında gündeme getirdiği saldırı, mücadeleci işçilere göz dağı verme ve mücadeleci bir sendikal anlayışı kötürümleştirme girişimi olarak da yorumlanmalıdır. 

Daha genel plandaki sebeplerden biri ise, devam eden ekonomik ve sosyal kriz sürecinin geniş işçi ve emekçi kitlelerde biriktirdiği öfkenin güçlü bir mücadele kanalı açma potansiyeli taşımasıdır. Ülkenin dört bir yanında eylemler, hak arama mücadeleleri, sendikalaşma çabaları gibi gelişmeler hem emekçi düşmanı rejime hem sendika ağalarına karşı direnme eğiliminin güçlendiğine işaret ediyor. Saray rejimi, sermayenin vurucu gücü olarak işçi sınıfının gelişen mücadele dinamiklerine yönelik pervasız saldırılarını artıracaktır. Önümüzdeki dönemde ekonomik ve sosyal yıkımın derinleşeceği dikkate alındığında, rejimin sınıflar mücadelesine hazırlık yaptığını vurgulamak lazım.  

***

İşçi sınıfı ekonomik ve sosyal saldırı dalgasını ancak birleşik, kitlesel mücadelesi ile püskürtebilir. Krizin faturasını ödemeyi reddederek haklarına, geleceğine ve onuruna sahip çıkabilir. Bu mücadele ise ancak saray rejimi ve sendika ağalarının ördüğü duvarları yıkarak gelişebilir. Bu uğursuz duvarları yıkma çabası ile ekonomik/sosyal haklar uğruna mücadelenin gelişimi birbirine bağlıdır. İşçi sınıfı ileriye doğru attığı her adımın arkasında durmalı, sınıf dayanışmasını güçlendirmeli, mevzilerine, örgütlülüklerine yönelik her türlü saldırıyı kendisine yapılmış saymalıdır. Bu zorlu sürecin üstesinden gelebilmek için işçi sınıfının “sınıfa karşı sınıf” bakışını özümsemesi ve mücadelenin temel şiarı haline getirmesi acil bir ihtiyaçtır.