4 Aralık Dünya Madenciler Günü… “Yaşam odaları” ne oldu?

4 Aralık vesilesiyle “yaşam odaları” talebini yinelemekle birlikte, maden işçilerinin, kuralsız ve güvencesiz çalıştırılmalarına son vermek için, sınıf olarak mücadele sahnesinde yerlerini almaları gerekiyor. Kuru ekmeğe sahip olmak için canlarıyla bedel ödeyen maden işçileri hakları için mücadele etmedikleri sürece, kapitalistler doğası gereği işçilerden hep daha fazlasını isteyecek, yeri geldi mi kuru ekmeği dahi çok göreceklerdir. İşte bu yüzden maden işçileri, hak ve talepleri etrafında bir araya gelmeli ödenen bedeller için hesap sormalıdırlar.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 04 Aralık 2019
  • 08:23

İkiyüzlü burjuvalar ve onun sadık bekçileri 4 Aralık gününde kara yüzlü madencileri hatırlamak zorunda kalırlar. Maden işçilerinin ne kadar azimli ve meşakkatli bir iş yaptıklarına dair methiyeler dizerler. Ayrıca medyada yer bulmak amacıyla, madenlerde yaşanan kuralsızlıklara karşı en yakın zamanda önlemler alınacağı sözü verirler. Akşam televizyonlarda, iş cinayetine kurban edilen 301 Soma işçisinin ailelerinin mezar ziyaretlerini göstertir, “duygusal anlar” yaşatırlar. 4 Aralık günün ardından ise maden işçileri kuralsız, güvencesiz, ölümle burun buruna çalışmaya devam ederler.

Çocukların yüzü gülsün diye yerin derinliklerinde ekmek kavgası veren maden işçileri her yıl sayısız iş cinayetinde kurban gitmektedir. İşte o yüzden maden işçilerinin çocuklarının yüzü hiç gülmemektedir. Bir avuç azınlığın zenginliği için kör karanlıkta çalışan yoksul maden işçilerine dünyanın her karış toprağı mezar olmuştır ve olmaya devam etmektedir.

-1907’de ABD-Monongah kömür madenlerini dolduran 362 İtalyan işçi,

-1956’da Belçika-Marcinelle kömür madenlerinde çoğunluğu göçmen 262 madenci,

-1960’da Güney Afrika-Coalbrook’ta 437,

-1965’te Hindistan-Dhori madeninde 375,

-1966’da İngiltere’de 116’sı çocuk toplam 142 maden işçisi…

Dünyanın farklı coğrafyalarından Türkiye’ye uzandığımızda da aynı karanlıkla karşılaşıyoruz. Zonguldak’tan Bartın, Amasya, Yozgat, Erzurum, Karaman, Bursa, Balıkesir, Maraş’a... Türkiye zengin maden yataklarıyla yoksul maden işçilerinin ülkesidir. Dört bir bucağıyla, yanarak, göçük altında kalarak, grizu facialarıyla, karbon monoksit zehirlenmesiyle yaşamını yitiren, sakat kalan, meslek hastalığı çeken madencilerin diyarıdır. 1983’te Armutçu’da 103, 1990 yılında Yeni Çeltek’te 68, ‘92’de Kozlu’da 263 madencinin mezarıdır Türkiye. Hemen hemen her yıl yenileri eklenir madenci mezarlarına. 1995’te Yozgat-Sorgun’da 38, 2003’te Ermenek’te 10, 2004’te Kastamonu Küre’de 19, 2005’te Kütahya’da 18, 2006’da Balıkesir’de 17, 2009’da Bursa’da 19 işçiye mezar olur madenler.

Son yıllarda madenlerde yaşanan iş cinayetleri sürmekle birlikte en ağırı 2014 yılında Soma’da yaşanan facia oldu. Resmi olan rakamlara göre 301 maden işçisi yaşamını yitirmişti. Cumhurun tek adamı ekranlarda, “bu işin fıtratında var” diyerek, kendi cephesinden durumu özetlemişti. Ayrıca 1800’lü yılların Avrupa’sını örnek vererek, bu tür patlamalar ve toplu katliamlarda yalnız olmadıklarını eklemişti. Bilime ve gelişen teknolojiye rağmen bu tür katliamların hala yaşanması kapitalistlerin işçiye verdiği değeri göstermektedir. İşçiye biçilen değer fiyat üzerinden olduğu sürece işçiyi ne kadar düşük maliyetle çalıştıracaklarını hesaplamaktadırlar. İşte bu yüzden köleliğin en ileri aşamasını hakim kılan taşeronlaştırmayla, özelleştirmeyle, talan-rant odaklı politikalarıyla iş yürütmektedirler.

Soma katliamıyla birlikte o dönem “yaşam odaları” gündeme gelmişti. İlerleyen teknoloji ile birlikte birçok ülkede var olan “yaşam odalarıyla” iş cinayetinin önüne geçildiği tartışmaları yapılmıştı. Soma örneğinde olduğu gibi Türkiye’de var olan “yaşam odaları”nın ise görüntüyü kurtarmak için tabeladan ibaret oldukları ortaya çıktı. O dönem toplumsal tepkiye de konu olan Soma katliamı, yaşam odalarını gündeme getirmiş ve sermaye devletine bir baskı söz konusu olmuştu. Devlet yetkileri de konuya dair gereken çalışmaların en yakın zamanda başlayacağı sözünü vermişlerdi. Fakat gelin görün ki aradan yıllar geçmesine rağmen bir adım dahi atılmadı, “yaşam odaları” talebi de rafa kalktı.

4 Aralık vesilesiyle “yaşam odaları” talebini yinelemekle birlikte, maden işçilerinin, kuralsız ve güvencesiz çalıştırılmalarına son vermek için, sınıf olarak mücadele sahnesinde yerlerini almaları gerekiyor. Kuru ekmeğe sahip olmak için canlarıyla bedel ödeyen maden işçileri hakları için mücadele etmedikleri sürece, kapitalistler doğası gereği işçilerden hep daha fazlasını isteyecek, yeri geldi mi kuru ekmeği dahi çok göreceklerdir. İşte bu yüzden maden işçileri, hak ve talepleri etrafında bir araya gelmeli ödenen bedeller için hesap sormalıdırlar.

4 Aralık Madenciler Günü vesilesiyle, yitirdiğimiz tüm maden işçilerini anıyor ve buradan bir kez daha haykırıyoruz: Katliamcı kapitalistlerden er geç hesapları sorulacaktır!