AKP iktidarı döneminde kadınların haklarını yok eden politikalar uygulandı. Bunun en son halkası İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi oldu.
Kısaca “İstanbul Sözleşmesi” denilen, “Kadınlara yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, uluslararası alandaki mücadelelerin bir ürünü idi. İlk imzacılarından birinin Türkiye olduğu sözleşme, 20 Mart 2012’de yürürlüğe girdi. Cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadına yönelik şiddetin engellenmesi konusunda devletin yükümlülüklerini içeren sözleşmeden tarikat ve cemaatlerin talebi üzerine Erdoğan’ın bir gece yarısı kararnamesi ile çıkıldı. 1 Temmuz 2021 günü ise sözleşme resmi olarak feshedildi.
Türkiye’nin sözleşmeden çıkışının üzerinden 2 yıl geçti. Düzen yargısının, polisinin, Diyanet fetvalarının, kadın düşmanı söylemlerin ve erkek egemenliğini pekiştiren uygulamaların olduğu o günkü koşullarda da sözleşmenin uygulanması için çok özel çaba sarf etmek gerekiyordu. Sözleşme, ancak kadın örgütlerinin ve kadın hakları savunuculuğunu yapan hukukçuların özel çabalarıyla uygulanıyordu. Buna rağmen pek çok kadın mahkemelerden aldıkları uzaklaştırma kararlarına rağmen öldürülüyor, şiddet karşısında polise yaptıkları başvurulara rağmen gerekli önlemler alınmıyor ve cezasızlık politikası ise şiddete davetiye çıkartıyordu. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin ardından ise erkek egemen düzenin savunucuları ve uygulayıcıları daha cüretkar davranmaya devam ettiler. Kadın örgütlerinin verdikleri rakamlara göre, sözleşmenin feshedilmesinden bu yana 608 kadın öldürüldü, 460’ı aşkın kadın ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Her gün ülkenin dört bir yanından artarak devam eden kadın ölüm haberleri alınıyor.
* * *
14-28 Mayıs seçimlerinin ardından gerici-faşist iktidar, kazandığı özgüvenle kadın düşmanı politikaları hararetle savunan odakları da bünyesine katarak meclise taşımasıyla birlikte bu saldırıların artması kaçınılmaz hale gelecektir. İttifak pazarlıklarını kadın düşmanı politikalar üzerinden kuran YRP ve HÜDA-PAR gibi gerici partilerin ajandalarında ise, 6284 sayılı yasanın kaldırılması, Medeni Kanunu’nda değişiklik yapılması, çocukların küçük yaşta evlendirilmelerinin önünün açılması, çocukların kız-erkek olarak ayrıştırılarak eğitim görmesi ve LGBT’leri hedefleyen anayasa değişikliği yer almaktadır.
Bu gericilere göre, 6284 sayılı yasa ya yürürlükten kaldırılmalı ya da değiştirilmeli… Bu gerici güruhun iddialarına göre, bu yasa “aile birliği”ne zarar veriyor. İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesinin ardından, 6284 sayılı yasa, sözleşmeye uyumlu olarak yasalaştı. Yasa, kadına yönelik şiddete karşı önlemleri içermekle birlikte önemli eksiklikleri barındırıyor. Öncelikle, şiddet uygulandıktan sonra yapılması gerekenleri içeriyor. Şiddetin engellenmesini ve buna dönük önlemleri içermiyor. Aynı zamanda şiddet sorununu aile içinde kadın-erkek arasında bir sorun olarak ele alıp, yaşamın tüm alanlarında hakim hale gelen toplumsal bir sorun olan şiddeti yok sayıyor. Kadın örgütlerinin ve hukukçuların çabaları sonucu yasalaşması anlamlı olmakla birlikte burjuva düzenin kendi sınırları içinde toplumsal eşitsizlikleri de görünmez kılıyor. Gericiler, bu yasanın mevcut sınırlarına bile tahammül edemiyor ve erkek egemenliğini zedelediği düşüncesiyle uzun zamandır bu yasaya saldırmaya devam ediyor.
Gericiler aynı zamanda defalarca gündeme gelen ve tepkiler sonucu geri çekilmek zorunda kalan çocuk yaşta evliliği yeniden gündeme getirmek istiyorlar. Çocuk istismarını yasal kılıfa sokmak için önümüzdeki günlerde adım atmaları kuvvetle muhtemeldir. Fatih Erbakan’ın şu sözleri ise niyetlerini açıkça ortaya koyuyor: “Anadolu’da yıllardan beri ebelerimiz 14, 15, 16 yaşında evlenmiş, mutlu yuva kurmuşlardır. 14 yaşında biri cinsel olgunluğa eriştiğine göre rızası geçerlidir. Yüzyıllardır Anadolu’da böyle olmuş.”
Emekçi kadınlara ve yoksul kız çocuklarına koyu bir sefalet ve köleliği dayatanlar, kendi sınıfsal konumları gereği ayrıcalıklı yaşamlarını korumaktan geri durmuyorlar. Fatih Erbakan, 3 yıl önce kendisiyle gerçekleştirilen bir röportajda, kendi kız çocuklarının üniversiteyi okuması hatta lisans üstü eğitimi görmesi gerektiğini ifade ediyordu. Yoksul emekçi çocuklara kölelik, kendi kız çocuklarına ayrıcalıklı yaşam! Bu gerici güruhun kadınların geleceğinden anladıkları tek şey bu olsa gerek…
* * *
Gericilerin hakim olduğu yeni meclis çoğunluğu ile birlikte önümüzdeki dönemde kadınlara ve kız çocuklarına dönük kapsamlı saldırıların artacağı muhakkak. Şiddete gösterilen toleransla, asıl olarak erkek egemenliğinin, özünde de sömürü düzeninin daha da pekiştirilmesi hedefleniyor. Kadınların şiddete karşı savunmasız olması, hatta üretim süreçlerine ve toplumsal-sosyal yaşama katılması bile sınırlandırılmak isteniyor.
Bu kapsamlı saldırılar, ancak topyekûn mücadele ile püskürtülebilir. Zira bu sorunlar sadece kadın hareketinin değil, tüm işçi ve emekçilerin ortak sorundur ve birleşik bir mücadeleyle püskürtülebilir. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine karşı verilen mücadele de bu açıdan yol göstericidir. Güçlenen ve süreklilik taşıyan kadın hareketinin varlığına rağmen İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere son dönemki saldırıların püskürtülmesi olanaklı olamamıştır. Kadınıyla-erkeğiyle işçi sınıfının ve toplumsal mücadele dinamiklerinin ortak mücadele gündemi haline gelememesi de bunun en temel sebebidir.
Dünden daha kapsamlı olan ve kadınların ve kız çocuklarının geleceği için büyük bir tehlikeyi barındıran bu saldırılara karşı ortak mücadeleyi örgütlemek ihtiyaçtır.