Zirvelerden sarayın payına ‘sınır bekçiliği’ düştü

Yatırımlar karşılığında vergi indiriminden ucuz enerjiye, karşılıksız arsa tedarikinden alt yapı hizmetlerine kadar uzanan geniş bir alanda teşvikler sunan Saray ve şürekası, adeta AB tekellerinin ayaklarına kapanıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 03 Nisan 2021
  • 20:45

Saray rejimi içeride yitirdiği toplumsal destek, ikna gücü ve meşruiyetini dışarıda küresel kapitalist sistemin egemenlerine dalkavukluk yaparak dengelemeye çalışıyor. İçeride MHP ile kurduğu ittifakını tarikatlar, mafya ve çeteler gibi açık suç odaklarına kadar genişleten Erdoğan ve AKP’si, su alan sefahat gemisinin batışını erteleme telaşına düştü. Gerekli olan finansal desteği alabilmek için emperyalistlerin kapılarında parendeler atıyor.

AKP-MHP saldırgan bloku, geçen hafta Brüksel’de yapılan NATO üyesi ülkelerin Dışişleri Bakanları toplantısında umduğunu bulamadı. Hemen ardından gerçekleştirilen AB liderleri toplantısından ise, verdiği ödünlere rağmen eli boş döndü.

***

Emperyalist savaş aygıtı NATO’nun toplantısının odağında Transatlantik İttifakı “yeniden canlandırma” çabası vardı. AB-ABD işbirliğini güçlendirme kararı alınan toplantıda, ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Borrell’in yaptıkları görüşmede ise, Çin-Rusya karşıtı işbirliğinin güçlendirilmesi konusu ele alındı. Gündem konularından biri de Türkiye ile ilişkilerdi. Buna karşın AB liderler zirvesinde Türkiye ile ilişkiler konusunda yeni bir gelişme olmadı.

Toplumsal desteğini yitiren, ekonomik kriz içerisinde kıvranan Saray’ın zorluklarını bilen emperyalist blok, bu durumu kendi amaçları için bir olanağa dönüştürdü. Hep vurguladığımız gibi, güçsüzleşen saray ve avanesi, emperyalist güçler için çok daha kullanışlı hale gelmiştir. AKP-MHP bloku, iktidarlarının bekası için çok daha tehlikeli oyunların içine sürüklenmeye teşne hale geldi. Bu ise, dinci-faşist koalisyonun ülke ve bölge halkları için oluşturduğu tehlikenin büyümesi anlamına geliyor.

Saldırganlık ve savaş politikalarıyla bölgede öne çıkan AKP-MHP odağının hayalleri büyüktü. Rusya ile girdiği taktik oyunlardan bölgesel güç olarak öne çıkıp batılı efendilerini kendisine mecbur bırakabileceğini varsayıyordu. Doğu Akdeniz’den Libya’ya, Karabağ’dan Suriye’ye, Irak’tan Yemen’e kadar uzanan geniş bir alanı kirli elleriyle karıştıran Saray rejiminin, ekonomik kaynakları bu maceralar uğruna tükenince süngüsü de düştü. Bırakalım batının büyük emperyalist güçlerini, düne kadar “dengim değil” diye küstahça aşağılamaya çalıştığı Mısır, Suudi Arabistan, BAE gibi bölge devletleri karşısında da alçalmayı kabullenmek zorunda kaldı.

***

Saray rejiminin derinleşen bu açmazını fırsat bilen AB emperyalistleri, Türk sermaye devleti ile yaşanan sorunları kendi çıkarları ve perspektiflerine uygun olarak hal yoluna koydular. Saray rejimi ve avanesi AB zirvesinden bir yaptırımın çıkmamış olmasını “başarı” olarak sunmaya çalışırken, bu durum AKP-MHP blokunun düşkünlük ve aymazlıklarını bir kez daha gözler önüne serdi. Ülkenin çıkarlarını her durumda sarayın bekası uğruna feda eden bu blokun şefleri, AB’nin “yeni provokasyonlar ya da uluslararası hukuka aykırı tek taraflı eylemlerde bulunmaktan kaçının” çağrısını pişkince dinlediler, “Uluslararası ilişkileri sabote eden provokatörler” olarak yaftalanmayı kabullendiler. AB liderlerinin, “Bu tür eylemler karşısında AB’nin kendi çıkarlarını ve üyelerinin çıkarlarını savunmak, bölgesel istikrarı korumak için elindeki araç ve seçenekleri kullanmaktaki kararlılığını bir kez daha teyit ediyoruz” uyarısı karşısında süklüm büklüm oldular.

Zirvede, “AB, Kıbrıs müzakerelerinde aktif rol oynayacak” kararı alındı. AB, Saray rejimini Kıbrıs’ın yanı sıra Libya, Suriye, Güney Kafkasya gibi bölgesel krizlerin çözümünde de batı emperyalist blokunun çıkarlarıyla uyumlu davranmaya çağırdı.

Zirve bildirisinde, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell’in, Doğu Akdeniz konulu çok taraflı bir konferansın hazırlıklarını ilerletmekle görevlendirildiği belirtildi. “Gelişmeleri yakından takip etmeye devam edecek ve partnerlerle koordineli bir yaklaşımla AB Konseyi bu konuyu haziran ayında yeniden ele alacak” mesajı veren AB, Saray’ın Haziran ayına kadar ortaya koyacağı uyumu ve efendilerine sadakatini test edeceğini bildirdi.

Aralık 2020’de yapılan AB Liderler toplantısında Saray ile ilişkiler, gerilim ve yaptırım konularını ele almayarak bunları Biden yönetimi sonrasına, geçtiğimiz hafta yapılan toplantıya ertelemişti. AB emperyalistleri, AKP-MHP rejimini tasmasından sürükleyerek bu kez de aynı konuları Haziran ayına öteledi. 70 cente muhtaç olan rejime sopayı gösterip, havucu koklatarak “umutla” Haziran ayını beklemekten başka bir alternatif sunmadılar.

Suç ortaklığı yaparak yıkıma uğrattıkları Suriye’den göç eden milyonlarca kişiye Türkiye’nin “ev sahipliği” yapmasını “takdir” eden AB şefleri, Türk sermaye devletinin sırtını sıvazladılar. İçeride azgın faşist saldırganlığa karşı kayda değer bir söz söylemeyen şefler, “sınır bekçiliğine” biçilen fiyatı belirlemek için AB Komisyonu’nu görevlendirdiler. Finansmanın devamı için teklif hazırlanacağını açıklayıp paranın ucunu göstererek Saray rejiminin ağzını sulandırdılar.

Bildiride sınır koruma, yasa dışı göçle mücadele, düzensiz göçmenlerin ve iltica başvurusu reddedilenlerin Türkiye’ye geri gönderilmesi başta olmak üzere göç yönetiminde Türkiye ile işbirliğinin geliştirilmesi gerektiği kaydedildi. Gümrük Birliği’nin güncelleştirilmesi, yıllardır ağızlara pelesenk edilen ancak yerine getirilmesi olası olmayan Türk vatandaşlarına yönelik vize uygulamasının kaldırılması veya en azından yumuşatılması “umudunu” da diri tutmayı tercih ettiler.

Zirve vesilesiyle bir açıklama yapan AB’nin patronu Almanya Başbakanı Angela Merkel, AB’nin refahı için Türkiye ile işbirliği ve diyalogun önemli olduğunu belirterek, “AB’de refahın ancak birlik sınırı dışındaki komşu ülkelerle iyi ilişkiler yoluyla korunabileceği ve bunun özellikle NATO üyesi Türkiye ile ilişkiler için geçerli olacağını” söyledi.

Alman emperyalizminin çizdiği perspektiflerin yön verdiği AB liderler zirvesi öncesinde, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi ve insan hakları ihlalleri nedeniyle Saray rejimini eleştiren Merkel, bu eleştirilerini “AB’nin refahı için Türkiye ile işbirliği ve diyalogun önemli olduğu” vurgusuyla birlikte dile getirdi. Bu söylemle Merkel, liberal yazar-çizer takımı ile reformist politik akımları “insan hakları” argümanıyla avlamaya çalışıyor.

Merkel’den sonra Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın da aynı doğrultuda açıklama yapması, Alman emperyalizmi ile Türk sermaye devleti arasındaki kirli ilişkilerin derinliğine ışık tutarken, Almanya’nın bölgeye yönelik hayalleri hakkında da açıklık sağlıyor. Açıklamasında, Türkiye’deki siyasi baskı ve hukuksuz uygulamaları sözde “eleştiren” Maas, “HDP’den de AB’nin terör örgütleri listesinde yer alan PKK ile arasına belirgin bir sınır koymasını bekliyoruz” ifadelerini de kullanarak, bu noktada Türk sermaye devletiyle aynı noktada buluştu.

Sonuç olarak AB zirvesinden yansıyanlar; Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve mülteciler konusunda tavizler veren dinci-faşist rejimin içeride istediği gibi terör estirmesine AB şeflerinin yeşil ışık yaktığına işaret etti. AB şefleri, Fransa’yı yanına alan Alman emperyalizminin önceliklerine göre bir yön belirledi.

Öte yandan bu sonuç, Erdoğan rejimine karşı “demokratik tutum” bekleyen liberalleri ve sosyal reformistleri tam bir sukutuhayale uğratırken, Heiko Maas’ın açıklamaları ise bazı Kürt politikacılar arasında şok etkisi yarattı.

Batı sermayesini Türkiye’ye çekmek için çırpınan “yerli/milli” AKP-MHP rejimi, “en ucuz ve savunmasız işgücü bizde” diyerek kapitalist tekellere “bize gelin” diye çağrı yapıyor. Yatırımlar karşılığında vergi indiriminden ucuz enerjiye, karşılıksız arsa tedarikinden alt yapı hizmetlerine kadar uzanan geniş bir alanda teşvikler sunan Saray ve şürekası, adeta AB tekellerinin ayaklarına kapanıyor. Tüm çırpınmalara rağmen zirveden paylarına “AB’nin refahı için sınır bekçiliği yapmak karşılığında ödenecek ücret” dışında bir şey düşmedi. Saray rejimine “Haziran’ı bekle” diyen AB şefleri, HDP’den ise AB’nin terör örgütleri listesinde yer alan “PKK ile arasına belirgin bir sınır koymasını” talep ettiler. Bu uğursuz cendereyi ancak, Erdoğan rejiminin “ucuz ve savunmasız işgücü” diye pazarladığı işçilerin örgütlü mücadelesi kırabilir.